DAVA DOSYALARI-BÖLÜM 1

58 8 0
                                    

  Öncelikle Zeynep Sudeye çok çok teşekkür ederim ben aylarca yazmadıktan sonra bana tekrar yazma kararı aldırıp kitabın gidişhatını belirlediği için... Ayrıca 
Poorheaven adlı kullanıcının fakir cennet adlı kitabına bakarsanız sevinirim...

  Doktorların telaşlı bağırışlarıyla gözlerim aralandı. Oda doktor doluydu. Ayrıca Efe ellerini saçlarına daldırmış ağlıyordu. Efe'yle göz göze geldiğimizde gözlerini kapatarak başını iki yana salladı. Gözlerini açtığında ise biriken yaşlar yanaklarına süzülmeye başlamıştı. İçim inanılmaz bir korkuyla doldu. Maraz'a bir şey olmamıştı değil mi? Düşüncesi bile kalbimi sızlatmaya yetmişti. Dikkatimi tekrar Efe'ye verdiğimde bu sefer elleriyle yüzünü kapamış ağlamaya devam ediyordu. Hayır! Maraz'a bir şey olamazdı. Olmamalıydı...İnanamayarak kafamı Maraz'ın yatağına çevirdim ama olmuştu. Doktorlar -nefesi.durmuş olsa ki- oksijen veriyorlardı ve kalp atışlarını düzenlemeye çalışıyorlardı. Yok ya...! Bu-bu gerçek olamazdı... Gözlerim yaşlarla doldu ve ağlamaya başladım. İçimde aynı zamanda kan ağlıyordu. Kolumda olan serumun iğnesine ve vücudumdaki sızılara aldırmadan doğrulup Maraz'ın yanına gittim. Hareketsiz öylece yatıyordu. Doktorların arasından hıçkıra hıçkıra ağlayarak sıyrılıp Maraz'ın yanına geçtim. "Hayır...Hayır!" dedim elimi Maraz'ın buz gibi olmuş suratına götürürken. "Ölemezsin gerizekalı! Beni bırakamazsın...seni kaybedemem...hadi Maraz kalk!" dedim hıçkırıp ağlarken. Be-beni bırakamazdı... Kulaklarım kalp atışlarının durduğunu belli eden "dıııı...t" sesiyle dolup taştı. "Hayır..bu bu olamaz..!" dedim haykırarak. Güçsüzleşen kollarımı Maraz'a sıkıca doladım. "Uyan aptal uyan! Gidemezsin! Yapamazsın bunu!" Abimden sonra Maraz olmazdı. Bir de abim yüzünden hiç olmazdı... Artık içim paramparça olmuş ve kendimi taşıyamaz duruma gelmiştim. Belimden iki güçlü kol tutarak beni Maraz'dan ayırmaya çalıştı. Ona çırpınırken aynı andada "Gitme Maraz! Gitme!" diye bağırıyordum. Güçlü kollarla birlikte bir ses bana "Asya uyan... Sadece kabus." diyordu.
   Sese kulak vererek teslim ettiğim bilincimi sahiplenip hastane odasında gözlerimi araladım. Su içinde kalmıştım ve kalbim delicesine hem korku hem de acıyla atıyordu. Doğrulup dizlerimi karnıma kadar çektim ve kafamı gömerek "Sadece kabus. Sadece kabustu..." dedim kendime olduğum yerde sallanarak. Sırtımda bir el hissedince sallanmayı bırakıp kafamı yukarı kaldırdım ve Ece'yle karşılaştım. Bana anlamayan gözlerle bakıyordu. Destek almak istercesine, açıklama bekleyen bakışlarına aldırmadan kollarımı boynuna dolayarak sarıldım. İçim müthiş bir ağlama isteğiyle doluydu. Bir de sarılınca karşımda Maraz'ı hareketsiz yatar şekilde görmem ağlamama sebep olmuştu. Gözlerime biriken yaşlar yavaş yavaş yanaklarıma süzülürken gördüğüm rüyada gözümün önünden geçiyordu. Rüyası bile çok kötüydü. Gerçeğini bir an için düşünmeye çalıştım ama düşünmem sadece daha çok ağlamama sebep olmuştu. Rüyanın etkisinden kurtulmak istercesine Ece'ye daha sıkı sarıldım. Ece de destek olmak istercesine iyice sarılıp bir eliyle de saçlarımı okşamaya başladı. "Tamam, tamam sadece rüyaydı..." Rüya olduğunu bende biliyordum ama gerçek gibiydi. Kalbim acıdı, çok korktum...ölmesinden, onu kaybetmekten çok korktum. Ağlamama hıçkırıklar da katıldığı için hıçkıra hıçkıra "Ço-çok korktum Ece." dedim. "Biliyorum, biliyorum..." dedi teselli etmek amacıyla. Ben ağlamaya devam edince Efe araya girerek "Maraz'a bir şey olmadı. Merak etme. Doktorlar serumuna uyku ilacı kattığı için uyuyor. Bir kaç saate uyanırmış."dedi. Açıkçası bu açıklama içime buzlu su dökmüş hissi verdi. Ece'den ayrılarak gözlerimi sildim. Maraz iyiydi. Bir şey olmamıştı. Kendime Efe'nin dediklerini idrak etmek için biraz zaman tanıyarak yatakta oturdum. Kendime daha çok zaman tanıyabilirdim belki ama Ece'nin yönelttiği soruyla bu pekte mümkün olmadı. "Hadi, biraz hava alalım mı? Hatta alalım." dedi sanki ortamın kasvetli havasından sıkılmış gibi. Bilincimi artık tamamen sahiplenerek "Hepimiz mi?" dedim. Ece "Efendim?" der gibi bakarak "Sen, ben ve Efe. Hem sen de kendine gelirsin." Eee biz çıkarsak Maraz'ın yanında kim kalacaktı? "Eeee... Maraz'ın yanında kim kalacak? Ya biz yokken bir şey olursa?" dedim Ece'yle Efe'ye tepki olarak. Bu aşırı önemseyen tavrıma ikiside oldukça şaşırmıştı. Şaşkınlıklarını az da olsa sindirdiklerinde Ece "Ne olacak canım? Bir şey olmaz. Hadi mızmızlanma. Ayrıca sen ne zamandır Maraz'ı bu kadar önemser oldun?" dedi. Önemsemek mi? Hiçte bile! Yani...belki.biraz. "A-ama..." dedim elimle Maraz'ı işaret ederek. Efe yine araya girerek "Tamam. Ben dururum. Siz çıkın hava alın." dedi. Ece'de bu fırsattan yararlanarak kolumdan tuttuğu gibi beni hastanenin bahçesine sürükledi.
                            ***
  Kafeteryadan aldığımız sıcak çikolatayı yudumlarken içine düştüğümüz derin sessizliği bozan Ece oldu. "Maraz'la aranızda neler dönüyor sizin?" Bu soruyu hiç beklemiyordum. Ani şaşkınlığım yüzünden ağzımdaki sıcak çikolata dilimi yakmıştı. Çikolatayı aceleyle yutarak Ece'ye şaşkın ve bir o kadar da anlamayan bir şekilde "Nası?" dedim. Ece sanki bir şeyler biliyormuş da doğruluğunu öğrenmek istermiş gibi bana sorular soruyordu. "Hadi ama ben en yakın arkadaşımı tanımıyorum mu sanıyorsun?"
"Ben öyle bir şey demedim Ece." dedim kendimi savunurcasına. Ece tekrar saldırıya geçerek "Peki o zaman teker teker anlatayım' ona omuz silkerek devam etmesini işaret ettim 'Okulun ilk günü Maraz'dan nefret ediyorsun, okulda onu görünce kaçıyorsun ve sürekli onla itişiyorsun ama sonra?" dedi duraksayarak. Ne demeye çalışıyordu ki? Yani sonra ne? "Sonra?" dedim ne demeye çalıştığını anlamaya çalışarak. Derin bir nefes aldıktan sonra "Sonra Asyacım kampa gidiyoruz, ben seni Maraz yarı çıplak haldeyken onla sarılırken buluyorum, sen onun üstüne düştüğünde 'Gelecek senden gelsin...' gibi bir laf ediyor, sen o gün çok dalgınsın, beraber romantikçe şarkı söylüyorsunuz, Maraz seni öpmem deyince anlamsız bir tavır alıyorsun Maraz seni öpüyor." dedi imalı bakışlar atarak.
   Şaka gibi ya! Her şey yanlış anlaşılıyor... Olayın dış yüzü ne kadar da güzel...birbirine aşık 2 insan. Peki ya iç yüzü? Film olsa hasılat rekorları kıracak bir gizem ve aksiyonu var. Bu beni oldukça sinirlendirmişti. Sinirimi saklamaya çalışarak "Bütün bunlardan ne anlıyorsun? Ne çıkartabiliyorsun? Birbirine aşık 2 insan mı? Emin ol.yanılıyorsun! Olayın iç yüzünü bilmiyorsun!" dedim hırlayarak. Açıkçası sinirimi pekte saklayamamıştım. Ece de sinirle elindeki sıcak çikolatasını yudumlayıp "Olayın iç yuzunden mi bahsediyorsun? Olayın iç yüzü artık Maraz'ın evinde kaldığın, o sinir krizi geçirince nası bayıldığın mı? Fenalaştığın mı?  Yoksa aslında ona ne kadar aşık olduğun mu? He!" dedi bağırarak. Gözlerindeki imalı bakışlara sinirde katılmıştı ama ben ondan daha sinirliydim. Olayın iç yüzü bu kadar basit olamazdı, değildi de zaten. Artık sinirden yerimde duramaz hale gelmiştim. Ece'nin de tek kaşını kaldırıp, kafasını sallayarak "Olay bundan ibaret." bakışı bardağı taşıran son damla olmuştu. Elimde tuttuğum bardağı masaya sertçe vurarak "Hiçbir şey bilmiyorsun! Anladın mı beni? Hiçbir şeyden haberin yok senin!" dedim ağzımın çıktığı kadar bağırarak. Ece ayağa kalktı. "Bana bağırma! Tamam mı? Çok garipleştin Asya! Çok!" Hala garipleşmekten bahsediyordu. Ayrıca sadece ben bağırmıyordum. Elimi saçlarıma daldırarak bende ayağa kalktım ve "Ben mi garipleştim? Garipleşen sensin! Her şey senin yaşadığın, bildiğin o iki aşık insan ilişkilerinden ibaret değil tamam mı? Hiçbir şey bilmiyorsun ve olay bu kadar basit değil!" diyerek bağırdım. Ece sinirle etrafına bakındı. Onun etrafına bakınmasıyla bende bakındım. Ne güzel millete de malzeme olmuştuk. Herkes bizi izliyordu. Gerçi umrumda değildi. Ece tekrar dikkatini bana vererek "Ne gibi? Mesela Maraz'la aranızda geçen ilişki mi?"  dedi. Allah'ım deli olacaktım. "Yeter Ece! Yeter! Bilmiyorsun!" dedim ve dikkatimi Ece'den çekerek masadan uzaklaştım. "Bana bağırma!" dedi Ece tekrar. O da bana bağırıyordu. Sanki sadece ben bağırıyordum. Kafamı tekrar Ece'ye doğru çevirdim. Göz teması kurmadan "Asıl sen bana ba-" Yok artık! Bu o olamaz! Bu-burda ne işi var? Ağaca yaslanmış bizi izliyordu. Ece'ye "Bağırma" diyemeden dönüp arkamı hastaneye doğru ilerledim. Kim bilir ne istiyordu. Dönüp arkama baktığımda önce Ece'nin masada kollarının arasına kafasını almış bir şekilde otururken sonrada bir çift arkamda beni takip eden mavi gözle karşılaştım. Allah'ım yine ne istiyordu?
  Kafamı tekrar önüme çevirip hastane girişine kadar geldim ve büyük cam kapıyı açarak kendimi hastanenin kasvetli havasına attım. Hem çok sinirliydim hem de çok korkuyordum. Adeta kalbim ağzımda atıyordu. Ne yapacaktım ben? Arkamdan geldiğini biliyordum ve nek yakalayacaktı. Gözüme kestirdiğim ilk merdivene koşmaya başladım. Sanki hastanedeki herkes merdivenlere doluşmuştu.  Bu kadar kalabalık olmak zorunda mıydı? Merdivenleri ikişer üçer çıkmaya çalışırken bir sürü insana çarpıyordum. "Çok pardon. Özür dilerim..." diyerek son basamağı da çıktıktan sonra tekrar.arkamı dönüp bir çift mavi gözü aramaya başladım. Oda merdivenlerden çıkmaya çalışıyordu. Dikkatimi ondan çekip şimdi ne yapacağımı düşünmeye başladım. Hızlı düşünmem lazımdı. Yoksa beni yakalardı. 4 koridordan hangisine gidecektim. Hiçbir sebebe dayanmadan en soldakine doğru koşmaya başladım.  Koridor bomboştu. Hangi akılla geldim ben buraya? Bana burada herşeyi yapabilirdi. Geri dönemezdim, beni anında yakalardı. Kapıların yanında asılı olan tabelalara koşarken göz gezdiriyordum. Laboratuarlar, laboratuarlar.... Buralarda saklanamazdım. Tekrar arkama dönüp baktığımda koridor boştu ama beni bulacağını biliyordum. Bu yüzden saklanmam gerekiyordu. Belki hasta odama dönebilirdim ama o zaman Maraz'ı ateşe atmış olurdum. Bunu yapamazdım. Tekrar önüme dönüp koşarak köşeyi döndüm ve koridorun sonundaki odaya gittim. Kapının önüne geldiğimde tabelada yazan yazıyı okumaya çalışıyordum. Burası temizlikçi odasıydı. Buraya gidebilirdim. Şu anda en mantıklısı buydu. Kapının koluna tüm gücümle asıldım. Kapı açılmıyordu. "Şaka mı bu?" dedim kendi kendime. Kapının kolunu biraz daha zorladım ama açılmıyordu. "Kahretsin! Kahretsin!" diye söylendim. Sonunda pes edip delice atan kalbimi sakinleştirmeye çalışırken koridorda ayak sesleri yankılanmaya başladı. Ben tekrar kapıya abanmaya başlayarak "Açıl! Açıl!" diye söyleniyordum. Gerizekalı kız! Hangi akılla en tenha koridora girdin ki...Offf...kapı açılmıyordu. Ayak sesleri dahada yaklaşıp artık kesildiğinde bir ses "Boşuna uğraşma güzelim." dedi. Eyvah! Kapana kısılmıştım... Derin nefes alıp, kötü bir şey olmamasını isteyerek, korluyla kapı kolunu bırakıp arkamı döndüm. Altında siyah kot, üstünde gözlerinin mavisini ortaya çıkaran lacivert bir penyeyle abim karşımda duruyordu.
     Hernekadar göz teması kurmak istemesemde onun delici bakışlarına karşılık olarak göz temasında bulundum. Delici, bir o kadar da alaycı bakışları bana bakıyordu. Korkuyla atan kalbim biraz sonra kalp krizi geçirebilirdi. Abim yavaş yavaş aramızdaki mesafeyi kapatırken ben sadece korkuyla onu izliyordum. Abim aramızdaki farkı iyice kapatınca elimi arkama uzatıp kapı koluna abanmaya başladım. Çok fazla korkuyordum. Beni kurtaracak kimse de yoktu. Ne annem ne babam ne de başka biri. Abim aramızdaki farkı tamamen kapatıp aramızda sadece 1 parmak fark kalınca kolunu benim sağ omzumun üstünden duvara dayayıp sol elinide cebine atarak cebinde bir şeyler şıkırdatmaya başladı. "Ben sana boşuna uğraşma demedim mi? Kilitli olan kapıyı bu anahtarlar olmadan nasıl açacaksın?" deyip elini cebinden anahtarlarla beraber çıkarttı ve anahtarları sallamaya başladı. Korkuyla önce ona sonrada anahtarlara baktım ve elimi kapının kolundan çekerek abimin göğsüne yasladım. Bu kadar yakın olmak beni rahatsız etmişti. Hele ki o pisliği yaptığını gördükten sonra daha da bir rahatsız ediciydi. Ben ona biraz uzaklaşmasını işaret etmişken o daha da yaklaşarak elindeki anahtarlarla kapıyı açtı ve üstüme yürüyerek beni odaya soktu. Kendiside girdikten sonra kapıyı kapatıp kilitledi. Etraf karanlıktı ama gözlerim alıştığı için odadakileri seçebiliyordum. Paspaslar, söpürgeler, kovalar, temizlik suları....klasik bir temizlikçi odası.
Abim anahtarları cebine attıktan sonra adım bana yaklaşmaya başladı. O yaklaştıkça ben de geri geri gidiyordum ama sadece 3 adım gidebilmiştim. Oda çok küçüktü. Abim bundan yararlanarak aramızdaki farkı kapattı ve kolunu duvara dayayıp üstüme eğildi. "Tekrar merhaba küçük kardeşim. Nasılsın diye sormuyorum. Bence çok iyisin. Olmakta zorundasın zaten." Ona kaşlarımı çatarak baktım. "Direk konuya dalayım o zaman. Maraz'ın evinde kardeşinin dava dosyaları var. Onları bana 2.gün içerisinde ulaştırıcaksın." dedi ve önüme.düşen saçlarımı geriye atarak boymumu açık hale getirdi. Hem Maraz'ın kardeşinden bahsetmesi hem de ona yaptığı gibi saçlarımı geriye atması iliklerime kadar ürpermeme sebep oldu. O pisliğin tekiydi. Aşağılık, pislik, ucubenin tekiydi. Duvara dayadığı kolunu çekerek belime doladı ve kafasını boynuma gömerek bana sarıldı. Hiç samimi değildi. Aksine iğrençti.
   Burnunu çenemin altına sürtünce gıdıklanmıştım. Hep ordan gıdıklanırdım, bunu çok iyi biliyordu ama şimdi eskiden olduğu gibi gülemezdim. Her ne kadar gıdıklansam da ifadesizliğimi korudum. Abim diğer elini boynumdan ense köküme geçirdikten sonra boynumdan öptü. Nefesim kesilmişti ve kalbim tamamen benden bağımsızdı. Amacı neydi? Ondan iğreniyordum. Yapmaması gerektiğini belli etmek amacıyla ellerimi abimin göğsüne dayayıp onu ittim. "Amacın ne senin? İğrençsin! Karanlıktan yararlanabileceğini mi sanıyorsun? Ayrıca kardeşinim ben senin! Başkasına yaptığın pislikleri bana yapamazsın!" dedim korkuyla. Abim alayla sırıtarak benden uzaklaştı ve bana imalı bakışlar atmaya başladı. İçimde ne olduğunu çözemediğim duygu patlamaları vardı. Abimi görmek her seferinde beni yıkıyordu. Bir süre sessizlik olduktan sonra abim "Sen buna karanlık mı diyorsun? Bu benim güneşim ve ışığım, seninse ayın ve karanlığın. Unutma! Benim varolduğum zaman senin yok oluşundur Asya!" Yok oluşum? Niye bu kadar yıkıcı davranıyordu ki? Onun bu yıkıcılığı yüzünden gözlerim yaşlarla dolmuştu. Bu sefer ağlamayacaktım. İçimde kasırgalar kopmaya başlarken bir yandan da sinirler tepeme çıkmış cirit atıyorlardı. İçimdeki acı ve kopan kasırgaları dışarı yansıtımamaya çalışarak "Yok oluşum mu?" dedim. Abim dişlerini çıkararak gülüp konuşmaya başlayacağı sırada kafamda cirit atan sinirlerimle "Dur ben söyleyeyim." diye hırlayarak devam ettim "Ay, her zaman güneşe bağlıdır değil mi? Ama senin de n bir şey var! Ay güneşin varoşluşunda yok olmaz, sadece ışığında gizlenir...yani ay her zaman gökyüzündedir....Uygar!" Uygar kelimesini üstüne basa basa söylemiştim.
    Anlık bir afallamadan sonra bana zehirleyici sakinliğini koruyarak "Ne kadar da zekisin Asya..." dedi. Ve zafer! Söyleyecek söz bulamamıştı. Bunu belli etmemek istercesine "O dosyaları bir an önce bul ve getir yoksa..." dedi tehditkâr bir şekilde. "Yoksa ne?" diye ukalaca çıkıştım. Ceninden anahtarları çıkarıp kapıyı açarken benden de ukala bir şekilde "Yoksa Maraz'ın sonu bir adım daha yaklaşır." dedi ve noktayı koyarak koridorda ilerlemeye başladı. Onun köşeyi dönüşünü görünce olduğum yere çökerek derin bir nefes aldım. İliklerime kadar korku ve iğrenme duyguları işlemişti. Abim bunu bana nasıl yapardı? O benim abim olamazdı.
                            ***
   Hasta odasının kapısına kadar nasıl geldiğimi bilmiyordum. Her şey çok zamansızca gelişiyordu. Anlam veremiyordum. Elimi içim gibi soğuk olan kapı koluna koyup kapıyı açtım. İçeri girdiğimde ziyaretçi koltuklarında kimse oturmuyordu ama uğultulu bir şekilde odada 2 erkek sesi seçmiştim. Etraf pusluydu, ya da bana öyle geliyordu. Ben yataklara dogru uzanan koridorda savsaklaya savsaklaya yürürken benim tıkırtılarımı duyan Efe gülerek benim olduğum yöne geldi ama beni gördüğü an nedenini bilmediğim bir sebepten yüz ifadesi değişmiş, bana anlamayan bir şekilde bakıyordu. Bunu zihnimdeki sis yığınına rağmen fark edebilmiştim. Koridoru geçip yatakların olduğu alana geldiğimde oda tamamen sessizliğe gömülmüştü. Efe  yaklaşarak "Ne oldu sana böyle?" dedi. Onun bu sorusu aklıma abimin yaptıklarını getirmişti. İçimde yağan yağmur bu anılarla sağnağa dönüşmüş hatta sel olmuştu. Gözlerim selden kurtulmak istercesine puslu olan görüntülerime bulanıklık katarak doldu. Ağlamak istemiyordum. Ağlamak benim için güçsüzlüktü. Abime karşı güçlü olabilirdim, bunu yapabilirdim. Omzumda hissettiğim dokunuşla kafamı o yöne doğru çevirdim. Karşıma ilk çıkan pusluğa rağmen ben burdayım diyen yeşil gözler olmuştu. "İyi misin sen?" diyerek beni kendine çekti ve sarıldı. Etrafımda olan olayları kafamda idrak edemiyordum ama onun o şevkat veren sarılışı kafamdaki sis yığınını dağıtmıştı. Şimdi her şey daha netti. O bana abimi unutturuyordu. Kollarımı Maraz'ın beline dolayarak kafamı göğsüne yasladım. "Sen iyisin?" "İyiyim." diyerek güldü. İçimdeki yağmur dinmiş sular çekilmişti. Gerçekten bu çok garipti. Onun verdiği bu duyguları içimdeki mantıklı Asya bile bir cevap veremiyordu. Tam olarak ne olduğunu bilemiyordu ama ikimizinde çok iyi bildiği bir şey varsa oda Maraz'a bi şey olmamasıydı. Abim eninde sonunda ona zarar vercekti ama ben, biz bunu istemiyorduk. Belki bunu önleyebilirdim. Hiç olmazsa abimin isteklerini yaparak oyalayabilirdim. Kesin bir çözüm bulana kadar en mantıklısı buydu. Yani dava dosyalarını bulmam gerekiyordu. Bir şekilde Marazların evine gitmem lazımdı. Maraz'dan birz uzaklaşarak "Gidiyoruz." dedim. Maraz'la Efe birbirine baktıktan sonra aynı anda "Nereye?" dediler. Bakışları ve tepkileri komiğime gitmişti.
"Size."
"Bize mi? Dağ evine?"
"Hayır oraya değil." Küçük bir çocuğun suç işlemişte yok bir şey gülüşüyle "Annenlerin yanına..." dedim. Maraz bu cevabımın üzerine yüzünü buruşturarak bana baktı.
"Ne?"
"Of Maraz... Hadi mızmızlanmak yok." Efeye dönerek "Araba hazır değil mi? Gidiyoruz..."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 04, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin