"Sen ölümsüzsün."

17 3 1
                                    

Gözlerimi açtığımda herşey eski haline dönmüştü. Hayal gördüğümü düşünüp etrafımı yoklarken odanın kapısı tıklandı. Algı'nın babası olarak tanıttığı adam sessizce kapıyı açtı ve "Seni görmek isteyen biri var." diyerek Algı'ya baktı. Algı ayağa kalktıktan hemen sonra ben de peşine takıldım. Neler olup bittiğini anlamaya çalışmaktan az önceki öpücük için sevinemiyordum.

Algı, ben, babası ve davetsiz misafir mutfakta, tezgahın başında oturup filtre kahvelerimizi yudumlarken Algı'nın babası bana döndü ve "Kusura bakma. Kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Algı'nın babası, Levent." dedi ve tokalaşmak için elini uzattı. Ben de elimi uzatıp "Ozan." diye karşılık verdim. Algı'nın işaret verdiğini farkettim ve Levent yeniden bana döndü.
"Algı yıllar sonra ilk kez birine güvendi. Normalde bu sırrı kimseye vermeyiz, ama Algı'nın birine güvendiğini görünce tereddüt etmedim." dedi. Anlamadığım için yalnızca baktım.
"Algı..." önce algıya ardından tekrar bana döndü ve "Sana gözükmedi mi?"
Gözükmek? Sanırım yukarıda yaşanan kısa kabusa onlar görünmek diyorlardı. Yalnızca başımla onaylamayı seçtim. Kahvemden bir yudum daha aldım, bu konuda konuşmak bile beni germişti. Özellikle de Levent'e bakarken gözlerim şu bahsettiğim davetsiz misafire takılıyordu. Koyu mavi saçları ikili örgü olan bu kız, bizden birkaç yaş küçük gözüküyordu. Gözlerinin rengi sarıya yakındı ve başını aşağıya eğip konuşmaya katılmıyordu.

Levent yanıma yaklaştı ve başıyla gitmemiz gerektiğini söyledi. Kalktım ve onu takip ettim. Arka kapıdan bahçeye çıktık. Algı'nın penceresinden de gördüğüm gibi bahçe tam bir ormandı. Yasemin çiçekleri kokuyordu ve oldukça nemliydi. Bir süre ağaçların arasında durduktan sonra, iri bir defne ağacının önünde durduk. Mevsimden dolayı kurumaya yüz tutmuş yaprakları incelerken Levent elini bir dala uzattı. "Aranızda bambaşka bir ilişki var Ozan. Bu aşk, sevgi gibi sıradan insanları niteleyen duygularla ölçülemez." dedi. "Buna hazır mısın bilmiyorum. Senin için hiç kolay olmayacağına emin ol. Yaşamın ve ölümün olmadığı bizim dünyamıza adım atmak istediğine emin misin?"
Uzun ince parmaklarıyla daldan bir kuru yaprak kopardı. Ben hala şaşkın bakarken yaprağı bana doğru uzattı. "Biz yaşamayız, Ozan. Ama yaşam veririz." Bir an kamera şakasına maruz kaldığımı düşünürken elindeki yaprağa baktım. Yarısı sararmış, kurumaya yüz tutmuş yaprak bu adamın parmakları arasında yemyeşil, capcanlı bir yaprağa dönüştü. Elimi uzatıp aldım. "Kokla" dedi. Gerçek olduğunu inanamadığım yaprağı burnuma yaklaştırdım ve yoğun defne kokusu damarlarıma kadar iletildi. Sanki ilkbaharmış gibi koktu. Hemen ardından parmağını ağacın gövdesine uzattı ve... kurumak üzere olan ağaç yeniden canlı bir hal aldı. Koskoca ağacın her dalı teker teker yeşerdi.

Bunlara inanmak imkansızdı. Ağacın dibine çöküp oturdum. Başımı avuçlarım arasına alıp olanları düşünmeye başladım. Neye bulaşmıştım? Algı'nın dönüştüğü yaratık, tüm bu olanlar. Benimle ne ilgisi vardı? Algı neden bana 'görünmüştü'? Bunlar ancak insan beyninin hayal edip oluşturduğu figürler olabilirdi. Ben bunları düşünürken Levent yanıma oturdu. "Ozan..." dedi. "Biz...Vampiriz."

Dudaklarım bir anda aralandı ve istemsizce kıkırdadım. Vampirler küçüklükten beri izleyip okuduğum, hayal ürünü yaratıklardı. Gerçek değillerdi. Ayrıca hayal ürünü bile olsalar, hiçbiri bu evdekilere benzemiyordu. "Vampirler hiçbir zaman siz insanlara anlatıldığı gibi değildi. Tarihimiz her ne kadar eskilere dayansa da, bizler soytarı değiliz. Şimdi sana seçenek sunuyorum." dedi.
"Ne seçeneği?" diyebildim. "İstersen şimdi evden gidebilirsin, ve bu eve gelmenden itibaren yaşanan herşeyi hafızandan silerim. Ancak bunu istemiyorsan, serüvenimize ortak olmak zorundasın. Sen sıradan bir insan değilsin." dedi. Ufuk noktasına bakıp düşünüyordum. Karşıma ne çıkacağını bilemiyordum. Türkiye'de yaşıyordum, "hala bunların hepsi bir şakadan ibaret çıkabilir" diye düşündüm. Bir yanım neler olup bittiğini anlamak tüm bu gördüklerime birer açıklama getirmek isterken diğer yanım sıkıcı ama risksiz hayatıma dönmek istiyordu. Eğer bunu yaparsam bu anlar beynimde sadece bir soru işareti olacaktı. Yine de hayatımı çöpe atamazdım, olanları unutmalıydım. Tam seçimimi yapmak için Levent'e döndüğüm esnada, Algı'nın bahçeye çıktığını gördüm. Yanındaki kızla kıkırdayarak bize doğru yaklaşıyorlardı. Güldüğünde kırışan yanaklarına baktım. Onun için bu maceraya değerdi. "Serüveninize ortak olmaya hazırım." dedim. Levent'e baktığımda gözlerinin içi parladı. Algı'ya baktı ve Algı yanımıza geldiğinde bu iyi haberden haberdar bir şekilde boynuma sarıldı. Bir şey sormadan ben de sarıldım çünkü işler gittikçe karmaşıklaşmıştı. Birden elini bana uzattı ve ben de elimi onunkiyle birleştirdim. Ellerimiz birbirine değdiği anda bir sıcaklık hissettim. Herşeyin olması gerektiği gibi olduğunu gösteren bir kutsallıktı bu. Bu klasik tanımı kullanmak istemezdim ama, sanki başından beri her anımda benimmiş gibiydi.

Eve girdiğimizde Algı beni merdivenlere sürükledi. Levent ve isminin Maya olduğunu söyleyen sessiz kız, bahçede özel birşeyler konuşuyorlardı. Algı ile birlikte aşağı indiğimizde, karşımıza tuğla bir duvar çıktı. Algı elini gri tuğlalardan birine uzatıp onu ittirdi. (Biraz daha yaratıcı bir kilit bulabilirlerdi.) Kapı açıldı ve içerisi dört duvardan oluşan boş bir odayken Algı'nın elini uzatması ve parmaklarını oynatmasıyla birden dört duvarı kitaplarla kaplı bir kitaplığa dönüştü. Heryer loş ışıkla kaplıydı. Ortadaki kürsüde duran büyük ve açık kitabın üstündeki beyaz ışık hariç. Algı adımlarını bu kitaba doğru attı ve ben de onu takip ettim. "Bu kitapta bizim tüm geçmişimiz yazılı. Vampirliğin tarihi." Sayfaları çevirdi ve tam üstünde kocaman "Evolution" (evrim) başlığının üstüne parmağını götürdü. "İşte. İlk örneğimiz rönesans döneminden ingiliz bir yazar olan Edward William Joyce. Türümüzün başlangıcı olarak kutsal biri gibi görünse de, yaşadığı 60 yıl boyunca 158 insanın katili oldu. Bu yüzden tarihimizin en büyük utançlarından biriydi. Nasıl vampir olduğu yıllardır saklanır, ancak şunu bilmelisinki, vampir olmanın tek yolu o kanı taşımaktır. Eğer bu soydan gelmeyen biri vampir olmak isterse, çevresinde değer verdiği birini kurban etmelidir." Bunu duyunca gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi oldu. "Korkma Ozan. Senden vampir olmanı istemeyeceğiz, senden insanlarla ilişkilerimizde aracı olmanı isteyeceğiz."
"Nasıl?" dedim. "Bak Ozan, sana bir anda tüm bilgiyi verip korkutmak istemiyorum ancak şu kadarını söyleyebilirim: insanlar ve vampirler yıllardır savaş içerisindeler. Çünkü vampirler yıllarca masum insanların katili olmuşlardır. Son yüzyılda, biz ve bize benzer birkaç aile insanlarla aramızdaki barışı kısmen sağlamış durumdayız. Bahsettiğim insanlar halk değil. Bahsettiğim şey, gizli güçler. Her ne kadar barış sağlansa da bizden de sizden de baş kaldıranlar oldu ve hala da var. Bunlarla savaşmak ise, bize düşüyor." dedi ve ellerimi avuçları arasına aldı. Bu samimiyeti hayal bile edemezdim. Fakat ne olursa olsun, aklımda tek bir soru işareti kalıyordu. "Peki... Neden ben?"
"Çünkü senin de henüz ortaya çıkmamış güçlerin var. Tanıştığımızdan beri tespit ettiğim şey şu, güçlerim üzerinde işe yaramıyor. Bu da tek bi anlama gelir." kaşlarını kaldırıp yüzünü iyice bana yaklaştırdı ve...
"Sen ölümsüzsün."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 13, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kirli KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin