Mirşat'la konuştuktan sonra telefonu kapatıp , koltuğun üzerine fırlattım.Yaklaşık 25 dakika içerisinde hazırlanmam gerekiyordu, Mirşat'ı bekletmek istemiyordum.Siyah yarım kollu bluzumu ve eşofmanımı çıkartıp dizüstü siyah bir elbise giydim.Gözlerime siyah kalem, dudaklarıma hafif bir parlatıcı sürüp aynanın karsısına geçtim.Uzunca baktım kendime , gözlerim kahverengiydi ama Devrim bal renginde olduklarını ve bakışlarımın farklı olduğunu söylerdi. Derin'im derdi, ''Derin , derin bakan yarim.''..Bir iç çektim gözyaşlarımın yine sebebi olmayı başarıyordu, bunca yılın üzerinden yine gözyaşlarımın sebebi olmayı başarıyordu işte.Zilin çalmasıyla irkildim , saatime göz ucuyla bakındım 25 dakikayı çoktan geçmişti, Mirşat'ı bekletmiştim. Aşağı kata hızlı adımlarla indim kapının pervazından bakıyordu kapıyı açtığımda bana gülümsüyordu bu adamın beni güçlü hissettirmesini seviyordum, herkes acıyarak bakarken bana o omzumu sıvazlayıp''güçlüsün'' diyerek her zaman güç kaynağım olmuştu.Bu tebessümle bakardı hep bana ve bende onun tanıdık tebessümüne aynı şekilde cevap vererek kapının dışarısına çıktım kapıyı kilitlemek üzereyken sesi bir sohbetin başlangıç isteğini taşıyordu, hissediyordum.''Yine simsiyah görünüyorsun.'' Refleks olarak üzerime baktım '' Her zamanki gibi '' dedim dudak bükerek.Evet dercesine basını salladı elleriyle omuzlarıma dokundu ve beni kendine çekti.''Bırakta omuzlarındaki yükleri biraz da ben taşıyayım.'' istediğim buydu onunla birlikteliğimin sebebi de buydu belki. Ama ona bunca yükü , bunca acıyı indirgemek istemiyordum .'' İyiyim , Mirşat normal bir hayatım ve çok güzel bir işim var.'' diyerek kapının önündeki 4 merdiveni yavaş yavaş indim arkamdan gelirken bir yandan da söylenircesine devam etti '' Değilsin Derin yüzleşmiyorsun da bir türlü kendinle .'' Düşünceli bir tavırla kirli sakallarında parmaklarını gezdirdi. ''Arabada bekliyorum'' dedi. Bu evle vedalaşmam için bana tanıdığı süreydi. Arkamı döndüm ve iyice baktım eve yarı kapalı yarı açık perdelerin arasındaki anılarıma. Bu evde bol gözyaşı,bol sinirkrizi saklıydı. Yaralarımın dışını süsleyen bir pervazdı gözümde . Gözüm televizyona paralel koltuğa takıldı. Mirşat'la uzun yıllardır birlikteydik ama şu koltuğa bir kere olsun beraber oturmamıştık , bir film için beraber kahkaha atmamıştık, ben zaten kahkaha atmazdım. Mirşat'ın seslenişiyle arabaya yöneldim. Gitme zamanıydı . Saklandığım pusudan gerçeğe ilerlemek zorundaydım.Kim bilir ne zamandır orda sessizce bekliyordu diye düşündüm, bu adam beni uzun süredir bekliyordu. İyileşmem için-ruhen bir iyileşme- herşeyi yapıyordu onu kırmamak için gülümsediğim anlarda oluyordu , sahte gülüşlerimle bunca yıldır ailemden ,ülkemden , ardımda bıraktığım gençliğimden uzak yaşıyordum. Şimdi ne kadar gidersem ne kadar yaklaşırsam yaklaşıyım yakınlaşamayacaktım geçmişe. Elimi uzatsam bir anıya ulaşıcak ama o bedene sahip olamıyacaktım. Zihniyetimden , üzerimden çok yıl geçmişti. Mirşat arabayı çalıştırdı ve Amsterdam'ın uzun sokaklarından hızlıca ilerledi havalimanı yolunu değiştirerek bir sokağa girdi anlamaya çalısırcasına sokaklara baktım ve o durağın önünde durdu. Beni tekrar anılarıma ve ilk günüme döndürme isteğini hissettim ve camı sonuna kadar actım daha sonra radyoyu kurcaladım Amy Winehouse'ın Back To Black sarkısında durdum. Basımı cama yasladım hafif ılık bir rüzgarın ardından yeryüzüne inmekte hiçte acele etmeyen damlalar kaldırımları ıslatmaya başladı.Anılarıma dalmaya başlamıştım yağmur damlaları gibi benimde hiç acelem yoktu.
Bu yere geldiğimin ikinci günüydü.Birinci günü kötürüm bir pansiyonda sabahlıyarak geçirmiştim o zamandan beride gece uykularım alışkanlığım değildi, güneşin doğusunu seyreder tekrar doğmayı başaramayaşıma göz yumardım.Bir bavulum ve sırt çantamla yollara çıkmıştım.Tüm gece düşünüp hesap kitap yapıp karar vermiştim yengemin yiğeni burda yaşadığı için tek seceneğim bu ülkeye gelmekti hiçbir akrabamın yanına gidecek cesaretim de yoktu beni annem babam istememişti kim kabul ederdi ki. Paramı burda harcayamıcağımı fark edip yengemin yeğenin evine gitmek zorunda olduğumu fark etmiş ve ertesi sabahta erken saatlerde yollara koyulmuştum.16 yaşındaydım ve ne kadar güçlü durmaya calışsamda korkuyordum, her şeyden önüme çıkan herkesten. En sonunda oraya gidebileceğim otobüsü beklemek üzere otobüs durağına gittim. Az buçuk bir ingilizcem vardı ama durumumu ifade edebilecek bir dil bilmiyordum. Türkçe bilen biriyle karşılaşırsam bir ihtimal daha çabuk ulaşabilirdim gideceğim yere , ama hiçbir umudum yoktu. Otobüsün gelmesini beklerken yağmur damlaları hafif hafif saçlarımın arasından ve kirpiklerimin üzerinden akıyordu, bu benim yağmura kendimi bıraktığım ilk zamandı.Gözlerimi yavaş yavaş kapattım hem uykusuz hem yorgundum. Bir kol uzandı omzuma refleksten mi korkudan mı bilmem bileğinden döndürdüm ve sinirle baktım.''Sorry '' dedi iki elini havaya kaldırarak. önüme döndüm söylenmeye başlamıştım.'' Kahretsin, Derin bir Türk en azından dilini bilen bir kişi bulamadın böyle salak salak sorrylerle geçiştirilirsin.''sinirle basımı bir sağa bir sola çevirdim adam hala burdaydı anlamsız bir bakış attım.'' Türkmüsünüz ? '' dedi .Sevinçle ve ufak bir umutla ona baktım ''Evet, siz?'' biraz hayat hikayesinden bahsetti babası Türkmüş annesi İngiliz iş sebebleriyle Amsterdam ' da kalıyorlarmış yaklaşık 4-5 yıldır Türkiye'den uzakmış 18 yaşındaymış, 19'una bir kaç ay kalmış felan falan...Beni otobüse bindirdi evi bulmama yardımcı oldu sonra çapkın bir gülüşle '' seni bir kez daha görebilecek miyim ?'' hafif esmere kaçan bir ten rengi vardı kahverengi gözleri fazla yakışıklı denmesede cazibesini inkar edemezdim.Kafamı salladım bende hafif bir çapkın gülüşle ''sorry'' dedim güldü ''hiç mi sansım yok.'' '' şans eseri karşılaştık ama bundan sonra yolumu çizeceğim ve tekrar sorry.''yine bir bakış atarak '' o şans bizi bir daha karsılastırır belki '' dedi umursamaz bir bakışla içeri girdim. Yengemin 23 yaşındaki erkek yiğeniyle tanıştıktan sonra bekar bir erkek evinin misafir uğruna hiçte takılmadığı ve düzenlenmediği gerçeğiyle koltuğa uzandım. Bir saat geçmeden yanımda geldi ona abi demememi yengemlerin beni buraya onunla evlenmek üzere yolladığını boş yere bana sahip çıkmayacağını zırvaladı hışımla ayağa kalktım ve kapıya yöneldim beni tuttu gidecek yerin yok dedi evet yoktu ama kendimi böyle pislik düşüncelerin ve insanların içine bırakmayacaktım , o da beni bırakmayacaktı bağırdı kırdı döktü tekrar kapıya yöneldiğimde tokadıyla yere yapışmam bir oldu belki beni tekmeliyordu belki yumrukluyor babamın beni evden kovarken ki tokadına geri döndürmüştü şuan bana ne yaptığı umurumda değildi ben babamın tokadını yaşıyordum ağzımda ki ıslaklığı farkettim dişim kırılmış her yar kan içerisindeydi onu son bir güçle üzerimden iterek kendimi sokağa attım.Yürüdüm hatta koştum , tabi ki de kayboldum. En sonunda bir markete girip sargı bezi bulmayı umut ettim ve ordaydı sabahki adam ordaydı. Şans işte. Bana baktı alacaklarımı almamı bekledi ve beni bir yere götürdü kimse yoktu korkmam için yeterli bir sebep ve fazlasıyla geç bir saatti herşeyi bir çırpıda anlattım ve beni incitmeden korudu kalacak bir yer buldu okumama yardımcı oldu hatta şuan ki kariyerimin de tek sebebi oydu. Şans yolumuzu birleşti ve hep yanımda oldu.Tam 4 yıldır. Ani bir frenle kendime geldim havalimanına doğru yol alıyorduk. Mirşat'a baktım o da bana baktı ufak bir gülümsemeyle bir eli direksiyonda bir eli benim elimin üzerindeydi . Evet o benim kahramanımdı . Ünlü bir modacıydım hüznümü benim için kefen elbiselerinin üzerine döşeyerek aştım bu günleri ilmek ilmek işledim giydiğim her şeyin üzerine ve benim gibi bir gecede kadın olanlara armağan ettim.Bu ay Amsterdam'ın falanca dergisinin kapak kızıydım.Derginin adını dahi hatırlamıyordum Mirşat ayarlamıştı ve benim için çok iyi bir tanıtım olacağını söylemişti.Sahte gülücükler , birkaç poz ve biraz söyleşi.Robotlaşmış bedenlerin boy boy pozları...Anlaşmalarda ilk öğrenmeye çalıştığım şey bu derginin Türkiye'de yayınlanıp yayınlanmayacağıydı. Ailemin görmesinden rahatsız olacağımı düşünen Mirşat genellikle Amsterdam ve birkaç küçük ülkenin dergileriyle anlaşma yapardı sadece bu dergi tüm ülkelerde yayınlanacaktı ve benim için çok iyi bir reklam olacaktı.Aslında benim için tek soru Devrim'in görüp görmemisiydi benden nefret ediyordu belki baskasıylaydı belki aklına dahi gelmiyordum ama onun hayatında kara bir leke bırakmıştım, zorundaydım .Bilmediği onca şeyin üzerine Türkiye'ye geri dönüyordum o semtten ayrılmış olmasını umuyordum . Onu görücek cesaretim yoktu hayatımdan hala izlerini silmeye çalışırken karşımda yeşil gözleriyle bana bakışı eritip yok ederdi beni. Ailem umrumda değildi benim bir ailem yoktu ben o gece o karanlık sokaklarda kan ter içinde gözyaşlarımla giderken arkamdan bağırıp çağıran bir babam yoktu artık fiziken de yoktu. Babamın ölümü üzerine geri dönüyordum , cenazesine bile gitmek istemiyordum hayatımı harcayan bir babadan davacıydım , benim ona en ihtiyacım olduğu en korunmak istediğim zamanda babasız bıraktı beni, annesiz , yuvasız kaldım. En çok kız kardeşimi görmek istiyordum ne de güzel bir genç kız olucaktı .Giderken ardımda bir Devrimi ve en yakın arkadaşım Seren'i bırakmıştım birde küçük kız kardeşimi başka üzülecek kimsem yoktu beni seven kimsem yoktu.Devrim hava alanına gelmişti ''gitme , bırakma beni'' demişti onu sevmediğimi ikna ederek gelmiştim buraya. Lüks için para için şöhret için geldiğimi sanıcaktı. Biletleri aldıktan sonra uçağa girdik kalkmaya başlarken nefesimi tuttum aklımda onca soru vardı ki simdi surda ölsem rahatlıcakmışım gibi. Tek korkum vardı ki Devrim'i tekrar görmek, 4 yılın ardından bir bakışına yenilmek.
En büyük pişmanlığım şuydu ki onunlayken utanıp basımı çevirdiğim anlar, Ah keşke baksaydım iyice ezberleseydim yüzünün tüm hatlarını korktuğum da gözümü kapatıp 10'a kadar sayar ve Devrim'in yüzünü getirmeye calışırdım aklıma uzun bir süredir gelmiyordu bir resmini saklamamıştım onlara ulaşmaya calışmamıştım, cesaretim de yoktu. Tekrar gözlerimi kapattım uçakta değilde havada gibi hissettim uçuyor gibi rüzgara eslik ediyor gibi. Ve birden tüm yüz hatları gözümün önüne geldi yıllardır deneyip de hatırlayamadığım yüzü gerçek gibi karşımdaydı gözlerimi açtım fazla tepki vermiş olucağımki Mirşat baktı omzuna yaslandım uyuya kalmıştım. Gözlerimi açtığımda Sabiha Gökçen Havaalanına iniş yapıyorduk.''Günaydın prenses '' diyerek alnıma bir öpücük kondurdu. Yaklaşık 2 saat sonra evimin-eski evimin- önündeydik.Taziye evi olduğu için evin önü ayakkabılarla doluydu.Eski günler geldi aklıma kaçamak buluşmalar. Mahallenin en kalabalık evi bizim ev olurdu.O fırsatla evden kaçıp Devrim'in yanına giderdim.O sırada Mirşat kulağıma eğildi cenaze işleriyle ilgileneceğini en kısa sürede geri döneceğini söyledi gitme demek istiyordum bana bu kadar tanıdık ama o kadarda uzak yerde yalnız bırakma beni, daha fazla yük olmak istemediğimden ve birinin bu işlerle ilgilenmesi gerektiğinden onu onayladım.Sabahları annemin seansına mecbur kalan bu ev''gıybethane'' olur aksamları babam ve kahve arkadaşlarının futbol kavgaları bağrışmaları ve heyecanlı anlarına eslik ederdi.Ben babamı sanırım bağırışlarıyla hatırlayacaktım , hep bağırırdı beni bir kere sevdiğine şahit olamamıştım. Bu ev artık futbol maçlarına şahit edemiyecekti artık babam yoktu . ÖLMÜŞTÜ. Kurtulmuştum belki bana güvenmeyen beni sevmeyen beni reddeden adamdan kurtulmuştum ama çok sonra farkettim ki bana bir yerlerde yasıyor nefes alıyor olması yetiyordu beni sevmeseydi bir kere daha görmeseydim razıydım, ama yaşasaydı nefes alsaydı var olduğunu bilseydim yeterdi. Neden bilmiyorum-belkide biliyorum- eve giremedim.Sokakları gezmek istedim bu sokakların ne kadar değiştiğini görmek istedim ve kendi değişimimle yüzleşmek..Yürümekle koşmak arası ilerledim benzer bir sima bulamadım her şey tepeden tırnağa değişmişti . Her zaman buluştuğumuz grup meclisimizin buluştuğu parka ilerledim . Kendime acı çektirmekten başka bir işe yaramasa da Devrim'in o kokusu buralara sinsin istedim bir kez daha huzuru koklayayım istedim.Parkta sadece 5 kişi vardı. Onlarda bir grup halinde takılıyor diye düşündüm . Bizim gibi. Devrim, Seren,Burak,Merve, Batu ve ben. Yavaşça parka göz gezdirdim ister istemez gözlerim yine o gruba kaydı aramızdaki mesafeden net göremesem de iki çift olduklarını ve bir erkeğinde ortak arkadaşları olduklarını anladım kızlardan bir erkeğin omuzlarına ellerini bastırmış ona sertle yumuşak bir bakış atıyordu sevimli gözüküyorlardı.Yakışıp yakışmadıklarına bakmak için birkaç adım ilerledim. Görüntüler bir silikleşti, bir netleşti. O tanıdık koku geldi burnuma ve o tanıdık 5 yüz. Devrim,Seren,Burak,Merve ve Batu. Bunca yıl beraberdiler ve az önce dikkatimi çeken çift Devrim ile Seren'di. En yakın arkadaşımla eski sevgilim beraberlerdi.İçlerinden 3 tanesi bana baktı daha sonra yavaşça anlamaya çalışırcasına bana döndü ani bir hızla Devrim 'in omuzlarından kollarını çekti Devrim sigara dumanını üflerken topluluğun bakışına eslik etti görünmez olmak istedim o yeşil gözleri bana ulaşsın istemedim bir yandan çok isterken bir yandan hayal olsun her şey dedim karnıma ağrı saplanmasıyla gözlerinin bana ulaşması bir oldu . Dondu kaldı, dondum kaldım. Bacaklarım titriyordu ta ki Burak ağzını açıcakken arkamı dönüp koşmaya basladım ardımdan birinin geldiğini birkaç sokak sonra hissettim . Durdum bana yaklaşmasına izin verirken gözlerimde tuttuğum bunca yıllık ağırlığında yerine kavuşmasına izin verdim.....
BÖLÜM SONU...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRİ KOKU
Storie d'amoreSoğuk bir kıs günüydü.Bir ayaz vardı dısarıda ve iliklerine kadar soğuğu hissetirecek karanlıgın ıcıne gömülmüş bir sis.Ve bir adam ;elinde kırık ve yarısı bitmiş bira şişesi.Sarhoş bir hayli.Tökezleyerek yürüyor buzlu kaldırımlarda.Köşede ufacık ço...