"Daha hızlı." Nefes nefese..
"Daha güçlü." Öfkeyle.
"Daha azimli." Hırsla.
Ellerime sunulan gücü, yakıp yıkamazdım. Ne kum torbası acı veriyordu, ne de bulunduğum şu durum. Ailemin nasıl öldüğünü duyduğumdan beri kendime gelemiyordum. Dahası vardı. Pislik bir adamın yanında, pislik bir işe bulaşmıştım.
Tam 1 Ay geçti. 1 aydır, tanımadığım insanlardan 'eğitim' denilen sözde şeyi alıyordum. Daha kötüsü, kum torbasının başında bekleyen Buğra'ydı.
"Çok zayıfsın." Alnımdaki teri silip, sinirli bir şekilde ona baktım. Sürekli benimle uğraşıyordu. "Çok naziksin." Deyip yapmacık bir şekilde gülümsedim. Önce gözlerime baktı ve sonra birden koluma yapıştı. Öyle sert sıkıyordu ki.. Bileğim kırıldı zannettim. Bir yandan beni iterek üzerime yürüyor, bir yandan da fena bir şekilde kolumu sıkıyordu. Tepemde dikilip, nefesini yüzüme üfleyerek konuşmaya başladı. "Bak kızım, sürekli beni tersliyecek hareketlerde bulunuyorsun.. Yakarım canını." Sırtım duvara çarptı. Soğuk hava tenimde yayılırken, gözlerimi kısarak ona baktım. "Neden sürekli benimle uğraşıyorsun?" Bir yandan da kolumu kurtarmaya çalışıyordum ama o kolumu daha da sıkı kavrayarak dibimde bitti. "Senden hoşlanmıyorum çünkü." Dişlerimi birbirine bastırdım. "Ben sana bayılıyordum sanki!" kolumu hızlı bir şekilde itti. "Çok zayıfsın."
Ayaklarımı yere vurmamak için zor tuttum kendimi. Tam bir şey diyecektim ki, Uygar'ın sesini duydum. "Nefes." Kafamı sağa doğru çevirdiğimde, kan ter içinde kalmış bana bakıyordu. "Gitmemiz gerek." Diyerek yanıma geldi ve elimi tuttu birden. Kalbime inen sancıyla boğuşurken, o beni çoktan peşinde sürüklemeye başlamıştı bile. "Neler oluyor?" Diye sordum, o karanlık koridordan geçerken. "Bana baktı ve elimi bıraktı. "Bilmiyorum. Bizi çağırtmış."
"Bizi?" Önüne dönüp yürümeye başladı. "Hepimizi yani." İçimde kötü bir his vardı. Üşümeye başlamıştım. Ne zaman, korksam, heyecanlansam yada üzülsem üşürdüm. Titrerdim. Ama ikisi birden.. Beni daha da zorluyordu. "Ne yapacak ki bizi?" diye sordum. Uygar birden bana döndü ve ani bir hareketle karanlık koridorun, soğuk duvarına değdi sırtım. İki elini başımın iki yanına koydu. Sıcak nefesini yüzüme üflerken, burnu burnuma değdi. Bir anlık kalp krizi geçireceğimi düşünürken, "İhtiyacı varmış." dedi.
Mantıklı düşünmem biraz zorlaştı. 1 aydır bizi görmeyen adamın bizle ne işi olurdu ki? Daha eğitimin bitmesine 2 ay kadar bir süre varken hemde. "Onun gibi birinin bize neden ihtiyacı olsun ki.." Yeşil gözlerine bakakaldım bir an. "Herkesin bir şeye ihtiyacı vardır." Güldüm. "Senin neye ihtiyacın var?" Burnu burnuma daha da yaklaştı. "Benim-" sesler gelmeye başladı. Buğranın sesi geliyordu. Ve birde çağrı denen çocuğun. Hemen kollarının altından sıyrıldım. "Şey.. gidelim hemen." Biraz kekeledikten sonra hızlı adımlarla önüme dönüp yürümeye başladım. Bir de o baş belasını görmeyi istemiyordum.
Büyük salona yaklaştığımızda, bizim sorumluluğumuzla görevli olan kadın, "Önce üstünüzü değiştirin." Dedi sert bir tonda. Oldum olası bana emir verilen cümlelerden hoşlanmazdım. Dişlerimi bir birine bastırdım ve hemen sağımdaki asansörün düğmesine bastım. En üst kata odama girdim, ve içeri girer girmez yatağımın üzerinde oturan kızılı yani başağı görmem bir oldu. "Senin burada ne işin var?"
Yatağımdan kalkıp bana doğru yürüdü, ve üzerindekini gösterdi. "Çok güzel yakıştı bu bana. Şimdiden sağol." Deyip kapıya yöneldi tam çıkacaktı ki, "Çıkar hemen onu." Dedim. Bugün sinirim tepemdeydi ve kimseyi çekecek durumda değildim. Ama bu haksızlığa uğrayabileceğim anlamına da gelmiyordu. "Ne dedin sen?" diyerek bana döndü. Kollarımı önümde birleştirip, "O üzerindekinin sahibi ben olduğuma göre.. Çıkar o üzerindekini." Kaşlarını çattı ve burnumun dibinde bitti. "Çıkarmazsam nolur?" Sinirlendim.. Kendimi daha fazla tutamayacağımı biliyordum ve.. Bir hamlede bulunacaktım ki, içeriye uygar girdi. Onu arkamda bıraktığımı daha yeni fark ediyordum. "Noluyor burada?" Uygara cevap vermedim ve aklımdaki şeyi yapacaktım ama araya girdi ve başağı çıkardı odadan. Kapıyı kapadı. Sinirle ayaklarımı yere vurdum. "ŞŞş. Sakin ol." Diyerek durdu yanımda kollarımı gene önümde birleştirdim. Ne o aptal salona gitmek istiyordum ne de başka bir şey. Uygar kollarımdan tutup kendine çevirdi. "Bu yaşadıklarının, seni öfkeli birine çevirmesine izin verme."
"Öfkem olmasa yaşayamam. Barınamam burada." Gözlerimi kapadım. Her an her saniye aklım allak bullaktı. "İhtiyacım var." dedi. Ve kollarının arasına aldı beni. Ama ben hala kıpırdamıyordum. "Neye?" diye sordum korkuyla. "Sonsuza." Dedi. Gözlerimi açtım. Sonsuz derken neyden bahsediyordu.. "Sonsuza mı?"
"Evet sonsuza.. Sonsuz nefes almaya." Geri çekildim birden. "Ölümsüzlük istiyorsun yani." Dedim gözlerine bakarak. "Hayır." Dedi. Ellerimi tuttu ve dudaklarına götürüp parmak uçlarımı öptü. "Benim yaşamak için sana ihtiyacım var."
"Sonsuz mu?"
"Sonsuz...."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ∞
Teen Fiction"Var olduğumu hissettiğimden beri sevginin ne anlama geldiğini hiç düşünmemiştim. Sevgi bir ağaçtı. Dalları vardı oldukça fazla hemde. Ve benim sevgi ağacımda, sadece iki dal vardı. Ve imkansıza sürüklenirken durduğum yer.. Durduğum yer her şeyin mü...