Sandviç'imi yerken, Buğra'nın beni izlemesi sinirlerimi bozuyordu. Sandviç'in tadı o kadar güzeldi ki, bunun keyfini bile çıkaramıyordum. Bu işkenceye dhaa fazla katılmak istemediğimi düşündüm ve yemeğimi yarıda bırakıp gitmek için ayaklanırken, Eylül bana "Heyy nereye?" diye sordu.
"Odama çıkmak istiyorum." Buğraya sert bir bakış attım. "Gölgelerden yoruldum da." Diyerek tekrar Eylüle başımı çevirdim. "Tamam sakin." Dedi ve güldü. "Bugün film gecesi yapalım diyoruz. Sende gel hep beraber olalım." Dedi. Ama benim yüzüm asılmıştı. Derince bir nefes aldım. "Uygar yok. Bende gelmesem iyi olur."
"Onu da çağırırız." Dedi Koran. Bu çocukta nedense hep bir anlayış duygusunun olduğunu düşünüyordum. Gene öyle düşünüyorum gerçi.. Hep anlayışlı. "Geleceğini sanmıyorum. İyi değil gibiydi." Sandalyemi arkaya doğru ittim. "Ha bir de birşeyi merak ediyorum. Ben yokken bir şey mi oldu? Hani ne biliyim, hiç yanıma gelmedi." Masada ki herkes 'Pirsu hariç', Buğraya baktı. Pirsu sadece beni izliyordu. Neden Buğraya baktıklarına dair bir fikrim yoktu ama, bir şey söylemedim ona. Koran'a dönüp "Nereye gitti kim bilir. Bulamayacağınız için, benimde kalmama gerek yok." Eylül masadan kalktı ve kapının sağındaki duvarda, tablet gibi asılı olan şeyin başına gidip parmak okuttu. Başarılı olduğunu belli eden yeşil bir ışık yandı. Ekrandan konum tespit cihazı olduğunu anladım. Kırmızı ışıkla 8 nokta vardı. Üzerinde yazanları okuyamadım ama sanırım bizim isimlerimiz yazıyordu. Bir tanesinin üzerine tıkladı ve nerede olduğunu gördü. "Bodrum katta, spor salonunda şu an." Kaşlarım havaya kalktı. "Bu saatte orada olması normal bir şey mi?" diye sordum. Ama yanıtını kimsenin bileceğini düşünmüyordum tabii. "Ee ne yapıyoruz?" diye sordu başak. "Ben gidip çağırayım bari." Dedi ve ayağa kalktı. Ellerimi yumruk yaptım. Kendimi sakin tutmaya çalışarak, derin bir nefes aldım. "Ben gidip bakarım. Sen hiç yorulma." Dedim ve masadan ayrılarak çıktım yemek odasından. Uzun koridordan geçtikten sonra, Asansörün yanına gidip, düğmeye bastım.
Asansör hemen geldi ve kapısı açıldı. İçeride birisi vardı. Korktum ve bir adım geri gittim. Beta Türksoy çıktı asansörden. "Nefes." Dedi eliyle kolumu tutarak. "İyi misin?" Kolumu çektim ve asansöre bindim. "İyiyim." Dedim. Tuşlardan bodrum kata basacakken, "Bu saatte buralarda tek başına dolaşmanı istemiyorum." Dedi. Tuşa bastım. Kapı kapanacakken kollarımı önümde birleştirip, "Ne istediğinle ilgilenmiyorum." Dedim ve asansörün kapısı kapandı.
Asansör mü yavaş gidiyordu yoksa ben mi zaman'ı yavaşlatıyordum bilmiyorum ama çk kötü oldum. Arkamı dönüp asansörün aynasına bakacaktım ki yüzümü görmemle, O camdan fanusun içinde boğulduğumu görmem bir oldu. Nefes alamadığımı hissettim bir an. Asansörün kapısı açılınca, gerisin geriye attım kendimi. Bu sefer de nefes nefese kaldım. Tek elim belime sarılı, tek elim boğazımı ovalayarak spor salonuna girdim.
Girer girmez bir şeyin aynı ritimde ses çıkardığını duydum. Burası loş ışıklarla betondan kaplı bir spor salonuydu. Sesin geldiği yere doğru giderken arkadan onu gördüm. Kum torbasına yumruklar atıyordu. Öfkeliydi biliyorum. Daha doğrusu hissediyordum. Bu durum canımı sıkıyordu. İyicene arkasına geldim ve onu izlemeye başladım.
Bi kaç dakika sonra, solda yerde duran şişeye uzanıp kafasına dikti o sırada bende gidip kum torbasını yandan tuttum. Şişeyi bırakıp kum torbasına vurmak için yumruğunu hazırlayınca, beni gördü ve elini indirdi. "Ne işin var burada?" diye sordu. "Neler oluyor?" diye sordum kollarımı önümde birleştirirken. "Bişey olduğu yok." Dedi ve geriye gitti. Yanındaki duvarda asılı olan havluyu alıp terini sildi. "Ne olduğunu bilmek istiyorum."
"Bişe olduğu falan yok Nefes." Dedi. Sesi öfkeli çıkmıştı. Fazla öfkeli. Sinirlendim. Ona doğru biraz yaklaşıp bağırdım. "Bana neler olduğunu hemen anlatacaksın!"
"Sana bir şey yok diyorum!" diye bağırdı o da bana. "Ben ölüyordum ya! Cam bir fanusun içinde boğuluyordum Uygar.. O an öleceğimi düşündüm ve aklımda olan tek sen vardın. Bir kere bile gelmedin yanıma! Neler olduğunu bana söyleyeceksin. Söylemeden gitmiyorum hiçbir yere!" Biraz daha yaklaştım ona. Öfkeliydim. "O zaman ben gidiyorum." Dedi ve arkasını dönüp gidecekken tuttum kolundan "Yalancısın! Kaçıyorsun... Neden ya neden! Hani ben sonsuzdum!"
"Öylesin." Diye bağırdı ve iki eliyle yanaklarımı tutup dudaklarını, dudaklarımla birleştirdi. O anın şokuyla ve bağırmaktan yorulduğum için gözlerimi kapadım. Huzur'u dudaklarımda hissediyordum sanki..
Biraz üzüntü, biraz kızgınlık, biraz öfke, biraz acı, biraz mutluluk ve heyecan taşıyordu bu öpücük. Ellerimi onun beline koydum.
Öpücüğü sanki gökyüzüydü. Yada fırtınanın habercisi. Karışıktı bütün duygularım. O 15 saniyelik öpücükte, sanki kalbim daha bir istekli atıyordu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp başını, başıma dayadı. Öyle derin ve huzurlu nefes alıyorduk ki.. Tarif edilmesi imkansız..
Ama bu huzuru birisi bozdu.
"Ne oluyor lan burada!" diye bağırarak buğra yanımıza geldi ve Uygarı çekip yumruğunu geçirdi gözüne. Çığlık attım ve hemen Uygara koştum. Ama Uygar durmadan hemen onun üzerine yürüdü ve o da bir yumruk geçirdi. "Durun!" diye bağırdım ama beni dinlemediler. Aralarına girecektim ama Uygarın tekrar bir yumruk yemesiyle bana çarpması bir oldu. Ben geriye doğru savrulunca o da yere yığıldı. Hemen başına eğilip yüzüne baktım. Burnundan ve ağzından kan geliyordu. Mfkeyle ayağa kalkıp Buğranın üzerine yürüdüm. Göğsüne hızlıca vurarak ittim onu "Ne oluyor sana! Ne yaptığını zannediyorsun sen!" diye bağırdım. "O ne yaptığını iyi biliyor." Dedi. Bir kere daha vurdum bir adım daha geriye gitti. "Neyi biliyor ya?! Ne işler çeviriyorsunuz?!"
"Sana dokunmaması gerektiğini iyi biliyor!" diye bağırdı o da. "Sanane lan sanane! Sen kimsin ki karışıyorsun bana? Kim sana bu yetkiyi veriyor?!" diye bağırdım ve vurdum tekrar. Kollarımı kavradı sıkıca "Bana bak.. Bi daha sakın bana sesini yükselteyim deme. Bu sefer canını fena yakarım.." dedi ve kollarımı bırakıp gitti. Bende hemen Uygarın yanına eğilip Yüzünü kavradım. "Uff." Dedim yüzümü ekşiterek. "İyi misin?" Güldü canı acır bir şekilde. "Benim kahramanım sen mi olacaksın?"
Koluna vurdum bir tane. "Kahraman olmak için fazla öfkeliyim." Dedim ve kalkmasına yardım ettim. Gözlerini gözlerime dikip konuştu. "Ben senin kahramanın olamam Nefes. Benden uzak durursan güvende olursun." Dedi ve alnımdan öpüp uzaklaştı yanımdan. Boğazımda bir düğüm oluştu.
Benim ruhum güvende olmak için fazla yaşlıydı. Tehlükeydim ben. Kanımın her damlasında cesaret ve tehlike akıyordu. Ondan uzak durmama gerek yoktu güvende olmak için. Çünkü, zaten güvende değildim. Arkama dönüp peşinden koştum ama yoktu. Asansör de benim indiğim yerde duruyordu. Merdivenle çıkıyor olmalıydı. Ona yetişmem gerekiyordu. Hemen asansörün düğmesine bastım kapı açıldı ve içeri girdim. Düğmeye bastıktan sonra içimde oluşan bir tuaflıkla beklemeye başladım. Ama bir terslik oldu. Birden asansörün ışığı yanıp sönmeye başladı. Çığlık attım.
Gene o anlar geldi aklıma daha şiddetli bağırdım. Bir yerlerden birkaç ses duydum ama benim sesim kaybolduktan sonra duyduğum diğer seslerin bir önemi yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ∞
Ficção Adolescente"Var olduğumu hissettiğimden beri sevginin ne anlama geldiğini hiç düşünmemiştim. Sevgi bir ağaçtı. Dalları vardı oldukça fazla hemde. Ve benim sevgi ağacımda, sadece iki dal vardı. Ve imkansıza sürüklenirken durduğum yer.. Durduğum yer her şeyin mü...