He is we - I wouldn't mind
Hayat mucizelerle doludur. Ummadığın anda ummadığın şeyler yaşarsın. Hayatında kalıcı hasar yaratan şeyler...
Belki de bütün hayatını ve düzenini alt üst eden şeyler. Hayatın kuralı bu. Iyi şeyler kadar kötü şeyler de yaşarsın ister istemez.
Uzun süren bir yolculuğun ardından şehir merkezine uzak bir pansiyona vardık. Herkes gergin bir o kadar da sinirliydi. Normal olarak. Ne yapacağımız hakkında en ufak fikri bile yoktu berk'in. Takip ediliyor olabiliriz, pesimizdekiler ne derece tehlikeli insanlar bilemiyoruz. Ihtimaller beni çıldırtıyor.
Düşünüyorum da bir kaç hafta öncesine kadar her şey normal ve güzel iken ne çabuk bu hale geldik? Insanın karşısına nerde ne çıkacağı belli olmuyor işte. Kahretsin!
Küçük pansiyondaki küçük odamizdaydık. "Berk"dedim usulca. Elini tuttum. Elleri buz gibiydi. Tıpkı ruhu gibi. Iki elini de ellerimin arasına aldım ısıtmak istercesine. Kafasını bana doğru cevirdiğinde içim sızladı. Soluk teni ve uykusuzluktan kızarmış şişmiş gözlerini gözlerime sabitledi. "Efendim"dedi. Ne kadar yorgun olduğu sesinden de belli oluyordu. Bir an ne diyeceğimi bilemedim. "Uyumayı denesen olmaz mı"dedim. Olumsuz anlamda kafasını salladı. Israr edip moralini bozmak istemem. Ya da sinirlenmesini istemem. "Pekâlâ"dedim. Yataktan kalkıp pencereye yaklaştım. "Çekil oradan"dedi berk. "Sadece biraz dışarıyı seyretmek istedim"dedim. "Ikiletme beni merve,çekil"dedi. Sesindeki sitem bariz ortadaydı. Dediğini yaptım ve pencereden uzaklaştım. "Nereye kadar burada saklanacağız"dedim. "Saklanmıyoruz! Sadece güvenliğimiz için buradayız o kadar"dedi. "Sen öyle diyorsan öyledir"dedim.
Canım çok sıkılıyor. Berk sabahtan beri küçücük odada bir sağa bir sola gidip geliyor. Başımı döndürdü. Ayağa kalkıp ona doğru bir adım attım. O da bedenini bana çevirdi ve tam önümde durdu. Gözleri içimi acıtıyor. Onu böyle perişan halde görmek benim için son derece berbat bir durum.
Dayanamayıp şefkat ile kollarımı iyi yarı kaslı vücudunda birleştirdim. O da kollarını bana sardı. Gülümsedim ve gözlerimi kapattım. Sigarayla karışık parfüm kokusunu icime çektim. "Korkma güzelim tamam mı"dedi. Olumlu anlamda kafamı sallamakla yetindim. Konuşamıyacak kadar mayışmıştım.
Kapının çalınması üzerine sarılmaya yarım kestik. Berk kapıya doğru yürüdü. Delikten dışarı baktı ve ardından yavaşça kapıyı açtı. Her hareketini en önce ayrıntısına kadar seyrediyorum. Bu hoşuma gidiyor açıkçası. Çok tuhaf!
Mert ve utku içeri girdi. Ellerinde çanta vardı. "Veda vakti ha başkan"dedi mert. Içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. "Gidiyor musunuz"diye atıldım. Utku buruk bir şekilde gülümsedi "ilk geldiğimiz gün yanınızda geçici bir süre kalacagimizdan bahsetmiştik hatirliyorsan. O süre doldu. Size daha fazla yük olmak da istemeyiz ve merve! Ama sizle çok iyi zamanlar geçirdik. Kendinize iyi bakın ve eğer olurda bize ihtiyacınız olursa yardıma her zaman hazırız bunu unutmayın"dedi utku. "Bana söyleyecek bir şey kalmadı"dedi mert. Ardından berk'e sarıldı. "Gitmek zorunda değilsiniz"dedi berk. "Biliyorum. Ama işler iyi gitmiyor değil mi? Bu durumda size yük olmak bize yakışmaz, sizi Yavaşlatıyoruz belki de. Bizi merak etmeyin abi ya siktir edin"dedi mert. Ardından bana sarıldı. Daha sonra da utku. Üzülmüştüm. Onların bize alıştığı kadar bende onlara alışmıştım. "Haberleşiriz gençler"dedi mert. Ardından çıktılar. "Yine baş başa kaldık merve hanım"dedi. "öyle oldu"dedim. "Gel bakalım şöyle"dedi ve kolumdan tutup yatağa oturttu. Kendisi de yanıma oturdu. "Bana bir şey olsa naparsın"diye sordu. Bunu beklemiyordum. Afalladım sanırım. Bunun düşüncesi bile kötü oysa ki. "Cevap?"demesi üzerine gözlerimi ona çevirdim. "Sana bir şey olursa benim de yaşama sebebim kalmaz,sensiz nefes alamam"dedim. Dudağı yavaşça kivrildı."abartmiyor musun"dedi. "Kesinlikle hayır"dedim. "Peki ya ailen"dedi. Her konuya ailemi karıştırıyor! Ailemden daha çok bağlandım belki de ona. "Anlaşılan cevap vermiyeceksin"dedi. "Aynen öyle"diye cevap verdim. "Seni üzmek için söylemedim bunu"dedi. "Biliyorum"dedim. Beni üzmek istemez.
Akşam olmak üzereydi. Mütevazı pansiyonumuzda açık büfe vardı. Karnım da acikti ayrıca. "Karnım aç"dedim. "Gel beni ye"dedi ruhsuz bir şekilde. Ah berk! Gözlerimi devirdim. "Dalga geçme acıktım berk hadi gel"dedim. Kapıya doğru yöneldim. "Orda dur bakalım! Sen otur bursa odaya getiririm ben"dedi. "Onun yerine personele haber versek ve o getirse olmaz mı"dedim. "Burası otel değil küçük hanım , uslu bir kız olup beni bekle ve ben hariç kimseye kapıyı açma"dedi. "Tamam anneeee!"dedim. "Annen değilim sevgilinim öğrenemedin mi hala bunu"dedi. Omuz silkmekle yetindim. Kapının kapanma sesiyle birlikte odada sessizlik oluştu. Benim içimde de koca bir boşluk. Varlığına bu denli alıştığım insan 10 dakikalığına bile yanımdan ayrılsa inanılmaz bir boşluk oluşuyor.
Kendimi yatağa atıp beklemeye başladım. Karnım zil çalıyor. Berk gelene kadar oyalanmak için telefonda takıldım biraz. Abuk subuk bir kaç fotoğraf çektim. Kameraya uzun uzun ve dikkatlice bakınca ne kadar çöktüğümü fark ettim. Kendime bile bu denli yabancı geliyorum. Ahh!
Berk gideli 10 dakikayi geçmişti. Yemek almak bu kadar zor olmamalı. Biraz daha beklemeye karar verdim. Oyalanmaya devam ettim. Berk ile olan fotoğraflara baktım. Tebessüm ettim.
Hala gelmedi. Endişelenmeye başladım. Belki yemek sırası vardır. Off!
Kapının çalması ile düşüncelerden sıyrıldım ve kapıya ilerledim. Öncelikle delikten baktım. Siyahlık var sadece. Berk siyah mi giymişti diye düşündüm bi an. Bir kaç adım geri çekildim. Kalbim küt küt atıyor. Kapı deli gibi çalmaya da devam ediyordu. Yutkundum.
Ne yapacaktım? Eğer Berk olsaydı ses verirdi diye düşündüm. Bir şeyler yapmam lazım. Ama ne?
Kırılma sesi ile arkamı döndüm Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor. Takım elbiseli bir adam önümde duruyor. Tüm bedenimi titreme sardığını hissediyorum. Düşünceler kafamdan sular seller gibi akarken adamın bana doğru yaklaştığını fark ettim. "Hadi bakalım sevgilini bekletme senin yerinde onun yanını, siz buna layıksınız"dedi. Ardından iğrenç bir kahkaha!
"Ona ne yaptınız"diyebildim. Sesim titriyordu. Tıpkı bütün bedenim gibi. "Görürsün"dedi. Kaçmak istiyorum. Kaçıp gitmek.
Gözümle etrafa bakmaya başladım. "Boşa uğraşma küçük hanım"dedi ve bir anda üstüme atıldı. Burnuma gelen o yoğun koku ve ardından göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim. Bacaklarım bedenimi taşıyamayacak hale geldi ve en sonunda yere yığıldım. Son gördüğüm şey ise o adamın iğrenç suratı...
********************Yavaş yavaş kendime geldiğimi hissediyordum. Gözlerimi açtım. Tanıdık bir yerde değildim. Gözlerim bu hafif karanlık yere alışmakta zorluk çekiyor. Ayrıca başım inanılmaz derecede ağrıyor.
Olanlar aklıma gelince bir kez daha içimi büyük bir korku sardı. Elimi başıma götürmek istedim. Yapamadım! Halâ tam anlamı ile kendime gelemedim ve nerede nasıl durumda olduğumu idrak etmede zorluk çekiyorum.
Gözlerimi kapattım. Berk'i düşündüm, nasıldı? Iyi miydi? Onu geçtim. Hayatta mıydı? Ahh! Tanrım...
Gözlerim doldu. Nefes alamıyor gibiydim. Yeniden gözlerimi açtığımda ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu fark ettim. "Ahh sikeyim"dedim. Bağıra bağıra ağlamak ve çığlık atmak istiyorum.
Debelendim kurtulmaya çalıştım. Fakat çok sıkı bağlamış lanet olası piçler.
Etrafı inceledim. Kimseler yoktu. En ufak bir güneş ışığı bile yoktu. Ayrıca çok büyük bir yerdi. Karşımda 2 tane büyük kapı vardı.
Derin bir nefes aldım. Kendi kendime "sakin ol merve!"dedim. Büyük bir gürültü duydum. Ardından içeri bir kaç adam girdi. Gözlerimi kıstım ve dikkatlice onlara bakmaya başladım. Beyaz tişörtü kan içinde olan birini yere attılar. Tam önüme düştü. Çığlık attım. Gözlerimi sımsıkı kapattım. "Aç gözlerini ve önündeki piçe bak"dedi tok bir ses.
"Baaakkk!!"diye bağırdı. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Gördüğüm şey karşısında şok oldum. Kan beynime sıçradı. Ah nolur kötü bir kâbus olsun bu!
Berk kanlar içinde yerde yatıyor!
Selam vote ve yorumlarinizi bekliyorum. Gelecek bölüm büyük ihtimal final olacak :* umarım beğenirsiniz