....Tezgaha koyduğum vazoyu tekrar aldım ve masanın arkasına doğru eğilerek saklandım.. Siyah uzun boylu bir gölge kapının önündeydi, perdelerim kapalı olduğu için tam net göremiyordum. Fakat bir eliyle az aralıkta olan kapıyı tamamen açtı. Neredeyse bu sefer kalp krizi geçirecektim.. Arkası dönüktü ve karanlıkta sessiz bir şekilde yürüme başladığı anda elimdeki vazoyu biraz daha sıkı kavrayarak ayağa kalkım ve tam kafasına vuracağım anda bana döndü..
Ne olduğunu anlamadan, bana doğru bir adım atarak bileklerimi yakaladı. Korku vücudumda daha çok yayılmaya başlamasıyla beraber elimdeki vazonun yere kayıp paramparça olmasını izledim. Ve çok çabuk düşünerek avazım çıkana kadar bağırmaya başladım. Karşımdaki kişi iste konuşmaya başladı.
-Bak 1 san... Dinle... Lütf... sandığın gibi deği...
Bunların hiç bir anlamı yoktu ve dediklerini duymamazlıktan geliyordum , birinin bizi duyması umuduyla tekrar bağırmaya devam ettim. Fakat bu sefer bana doğru bir adım daha atarak sırtımı duvar dayadı.
Bu bir anlık sesimi kesmeme yetmişti ve yüzü benimkinden bir kaç santim uzaktaydı nefesini daha çok hissettiğim anda hareket etmeyi de bırakmıştım. O an gözleri gözlerimle buluştu. Karanlıkta bile parlayan gözlere kitlenmiştim ve konuşmaya başladı..
"B..Ben hırsız falan değilim." diye bildi sadece çünkü aramızdaki her neyse ikimizinde nefeslerini daha hızlanmasını sağlamıştı. Fakat bunun artık sona ermesi için gözlerimi gözlerinden çektiğim anda oda iki eliyle tuttuğu bileklerimi yavaşça serbest bıraktı ve tekrar konuşmaya devam etti.
"Sadece buraya bana ait olan bir şeyi almak içi geldim.." Ve benden bir adım uzaklaşarak mutfağın ışığına ulaştı ve ışığı açtı.
Işıklar yandığında karşımda uzun boylu sarı saçlı ve gözleri gökyüzünü andıran mavi gözlü biriyle karşı karşıydım. Fakat onu buralarda hiç görmemiştim. Hala ne diyeceğimi bilmiyordum ve duvara yaslanmış öyle duruyordum. "Sana ait olan şey ne ?" diye sormaktan kendimi alıkoyamadım.
"Şey.. o..." sözünü kesen şey mutfağa geri dönen köpek olmuştu. İkimizin bakışları önce tam önümüze oturmuş köpeğe ve sonra birbirimizin gözlerine geri dönmüştü.Ve Tam o sırada ikimizinde kahkaları mutfakta yankılanmaya başladı. Bu kahkaların arasında kendimi kötü hissetmeye başladım çünkü az önce vazoyu kafasında paramparça edeceğim aklıma gelmişti.
Ve kıkırdamayı bıraktıktan sonra konuşmaya devam etti " Adım Nick bu da dostum Max! Evine böyle girdiğimiz için senden özür dileriz ve evde yaşayan ailenden..." Köpeği işaret ederek konuştu ve köpekte havlayarak tekrar oturdu ve dilini dışarı çıkardı. Nedense bu hareket benim tekrar kıkırdama sebeb oldu. " Bende Destiny , Memnun oldum fakat bir daha böyle evime girmeye çalışmayın tekrar bir vazo daha kırmak istemiyorum ve ailemle yaşamıyorum " diyerek bu sefer onun kıkırdamasına sebeb olmuştum.
" Affedersin o zaman erkek arkadaşından özür diler-"
"Burada tek yaşıyorum" diyerek sözünü kestim ve gamzelerimi ortaya çıkarmak için ona doğru gülümsedim. Ve oda karşılık verdi. "Affedersin o zaman" dedi ve eğilerek Max'in tasmasını boynuna geri taktı ve bu sefer eline sıkıca sardı ve gözleriyle elini işaret ederek sırıttı. Ve arkasını dönerek kapıya doğru ilerlerken kırık olan vazonun üstünden zıplayarak geçti , kapıya ulaştığında tekrar bana döndü.
Kırık olan vazoyu işaret ederek "Hey bunun için gerçekten üzgünüm sana yenisini alacağım" dedi ve bu gece milyonuncu kez sırıttı. Ve takibi bende sırıtmasına karşılık vererek "Gerçekten sorun değil" diyerek karşılık verdim. Fakat o yeniden konuşmaya devam etti. "Eğer öyleyse hem gece bu saatte de uyumadığına göre sana bir özür dilerim kahvesi yapmama izin ver " diyerek yüzündeki gülümseme dahada çok belirginleşti. Bunun iyi bir fikir olduğundan emin değildim. Ya da fazla düşünüyordum o da benim gibi sıradan biriydi ve gerçekten de hiç uykum yoktu. Teklifi kabul ederek birazcık beklemesini söyleyerek ayakkabılıkta asılı olan polar şalı ve evimin anahtarlarını alarak Nick'in yanına doğru yürüdüm.
Hava oldukça serindi. Karanlık sokakta yanan bir kaç lamba ve gökyüzünde parlayan yıldızlar bize eşlik ediyordu.. Ve evin fazla uzak olmaması için yalvarırken "İşte geldik" sesi düşüncelerimi bölmüştü ve yeniden istemsizce gülümsedim ve elini uzatarak bahçenin kapısını benim için açtı, eliyle içeri gir gibisinden bir işaret yaptı. Konuşmadan kapıya doğru yürümeye devam ettim. Kapıya geldiğimizde durdum ve onun anahtarı dar kotunun cebinden çıkarıp deliğe sokmasını izledim. Kapıyı açtığında "Buralarda yeniyim ve dağınıklık için üzgünüm. Bilirsin erkek öğrenci evi işte " diyerek kapıyı arkamızdan kapattı ve bir eliyle kafasını kaşıyarak mutfağın yolunu işaret etti. Gösterdiği yöne doğru ilerledim ve ilerlerken evin gözlerimle süzdüm bir erkeğe göre çok sade bir evi vardı neredeyse her şey beyazdı. Mutfağa ulaştığımda bar sandalyelerinin birine zor olsa da oturmayı başardım.
Karşıma sandalyeye oturarak ellerini masanın üzerine koydu ve parmaklarını birbirine kenetleyerek bana doğru biraz eğilerek konuştu."Ben gerçekten vaz.."
"Lütfen gerçekten problem değil ve tekrar özür dileme, sadece kahveyi yap!" diyerek sözünü kestim ve biraz sert konuştum fakat hemen bu konuşmanın arkasından gülümsedim. Oda buna karşılık vererek ayağa kalktı ve kahve yapmaya başladı..
Bir kaç dolap kapaklarının kapatılıp açılmasından başka bir ses yoktu. Bu sessizlik beni biraz germişti. "Buraya ne zaman taşındın uzun zamandır burada oturuyorum fakat seni hiç görmedim."diyerek sessizliği bozdum. "Sanırım sadece 1 gün oldu daha ilk günden arkadaş edineceğim hiç aklıma gelmezdi." dedi ve kahveleri alarak bir masa koydu. Sandalyeye oturdu ve bir kahve kupasını bana doğru uzattı ve gülümsedi. Teşekkürler anlamında kafamı sallayarak kahve kupasının içindeki kaşıkla oynama başladım.. Bu sefer sessizliği bozan o olmuştu."Peki ya sen neden burada tek yaşıyorsun ? "
diyerek kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda o da aynı şeyi yapmıştı ve tekrar göz göze gelmiştik. Aklıma ilk gelen 2 gün önceki adını bile bilmediğim çocuktu. Ona herşeyi anlaşmıştım fakat yeniden birine olan biteni anlatmak istemiyordum.. "Hey , beni duydun mu?, yanlış bir şey mi sordum yoksa ?" diyerek düşüncelerimi böldü..
"Hayır, buraya Üniversite için geldim 1 ay sonra sınava giricem ,hazırlanmak için ailemden uzak bir yeri fakat okula yakın bir ev tuttum sadece bu kadar " diyerek yalan söyledim ve anlaşılmasın diye sırıttım. O da anladım anlamında kafasını salladı..
Bardakta kalan son kahveyi de içtim ve ayağa kalktım "Sanırım artık gitmem gerek ,kahve için çok teşekkür ederim gerçekten güzeldi." diyerek kapıya doğru yürüme başladım. Nick'in arkamdan geldiğini duyabiliyordum "Önemli değil ,gerçekten." dedi. Elimle kapının kolunu tutuğum anda bileğimde bir el hissettim ve birden bileğimdeki eli takip ettiğimde Nick'in tekrar bileğimi tuttuğunu fark ettim ve şaşkın gözlerle ona baktım
" Sadece... demek istediğim..... Yarın evimde Hoş geldin partisi var, Belki gelmek istersin diye düşünüyorum ? " Bileğimde olan elini yavaşça geri çekti. "B-ben bilmiyorum" diyerek kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Rüzgar tekrar sertçe yüzüme vururken evimin doğru yürüdüm..
*HERKESE MERHABAAAAAA,
BÖLÜM GEÇ GELDİĞİ İÇİN ÜZGÜNÜM VOTE VE OKUNMA SAYININ ARTMASI İÇİN BİRAZ BEKLEDİM.. VE OKULDAN DOLAYI ÇÜNKÜ OKULDAN 10 DA ÇIKIYORUM VE EVE GELMEN FALAN BİRAZ GEÇ OLUYOR. AMA YORUM VE VOTE SAYISI ARTARSA 2 GÜN SONRA TEKRAR YENİ BÖLÜM KOYMAYI DÜŞÜNÜYORUM :')
OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM ,YORUM VE VOTE BIRAKMAYI UNUTMAYIIIIIIIN! :*
KUCAK DOLUSU ÖPÜCÜKLERİMLE ^^ D.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Phosphenes
Fanfiction"..Destiny hiç bilmediği bir ülkeye evi terk eden annesini aramak için yola çıkmış fakat her şey onun için o kadar da kolay olmamıştı. İlk başta herşey tesadüf olarak başlasa da Destiny farkında olmadan kocaman bir oyunun içindeydi. Peki Harlean...