Cem yine gidiyordu işte,alışıktım tabi bu duruma.Giderken dediğim tek şey "giden yıllarım gibi sende gitme benden."demek oldu.Ağlamamak için sıktığım çenemin acısını yemin ederim ki tüm hücrelerimde hissettim;hemde defalarca.Artık rüzgar daha çok sertti bana.Bilmeden ordan oraya savculuyordum,yerdeki bir sakız poşeti gibi, sonbaharın gelmesiyle hüzünlenip solan o sararmış yaprak gibi...Kendimi deniz kenarında kıyılıklara oturmuş dalgaların yüzüme yüzüme çarpmasıyla buldum. O şarkı çalıyordu karşı gazinodan;"Mehmet Erdem-Acıyı Sevmek Olur mu?"Gerçeten de acıyı sevmek olur mu?Acı çekince duygusuzlaşmaz mı insan? Ben öyleydim bi ara.Ne hissettiğimi bile bilmiyordum.Ama sonra acı çektiren birini bile bile tekrar hayatıma soktum ve acıyı sevmek bile bana acı veriyordu artık.
Boş gözlerle sigaramı içe içe izliyordum dalgaların kıyılara olan nefretini.Biri geldi o sıra yanıma,tanımıyorum da çocuğu. Beni izliyordu farkettim yani.Her dalganın gelişi bir sigara yaktırıp,her dalganın çarpışı bir sigaranın daha sönmesine neden oluyordu.Hızlıydım evet çünkü ruhum ölüydü benim ve bu lanet olası beden de takılı kalmıştım kızgındım kendime,ölebilirdim evet ölebilirdim ve bu hayatta en çok isteğim bir şey di ölüm.Salak mısın?diceksiniz.Hayır salak değilim,kalbi parçalanmış ve parçaları çöpe atılmış,duygularımın önemsenmediği,gözyaşı bezlerimin bittiği noktadayım çünkü. Yanımda ki çocuktan bir ses geldi bana doğru:"yeter artık dur!"diye,engel olmaya çalıştı, ah bir tanısa beni "yak ulan bi tane daha "dicek haberi yok.
Duramazdım,yetmedi yetmiyo çünkü ne acım diniyo ne de kaybolan yıllarım geri geliyo.Çocuğa doğru döndüm ve:"olmaz,daha yetmedi!"diyerek bir fırt daha çektim uzunca sigramadan.
"Hüzünlü müsün?"diye sordu.Ona yöneldim ve;"Bilmem hüzünlü müyüm?" diyerek cevap verdim."Evet, hayatımda gördüğüm en hüzünlü insansın sen"dedi.Hafifçe gülümsedim "her zaman zirvede olmak istemişimdir."diyerek dalgaların dansını izlemeye başladım.Yine bir ses o çocuktan;"Espirilerin bile hüzünlü neden? "Ona doğru döndüm ve iç çekerek"Çünkü beni tanımıyorsun"diye cevap verdim. Ardından"Seni tanımadığım için mi üzülüyorsun?"diye devam ettirdi. Ayağa kalktım ve çocuğun suratına bakarak "Hayır, sen beni tanımadığın için neye üzüldüğümü bilmiyorsun."diyerek eve doğru gitmeye başladım.İçimi ısıtan,geçmişimden kalan tek bir insan bile yok muydu etrafımda?Bu soruyu kendime sorup cevap ararken evde buldum kendimi.Yemek yiyolardı annemler,beklememişler bile beni.Masaya oturdum direk ve anneme " beni geçmişime götür"diyerek ağlamaya başladım.Annem bi anda yemek yemeği bıraktı,kafasını kaldırıp bana bakarak"Senin geçmişin yok,sorgulayıp durma!"dedi ve yemek yemeğe devam etti.Sinirliydim,o benim geçmişim di ve geçmişimi sildirmelerine hakları yoktu.Eşyalarımı toplayıp valize koymaya başladım,geçmişimi bulmaya gidecektim,kendi başıma halledebilirdim 18 yaşında aklı yerinde bi genç kızdım yani. Ama tek bir sorunum vardı.Nereye gidecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikolojik Savaşın İncelikleri -Kaybolan Yıllarım
Teen FictionKimin ben? Hayatımın son 7 yılına dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Lise hayatımı, arkadaşlarımı;bir arkadaşım var mıydı onu bile hatırlamıyorum. Kafamda silik silik hatıralar var.Boş kalan yüzler. Yüzümü ısıtan ılık bir rüzgar...Hatırladığım şeyler s...