Kemal, otobüs durağına varır varmaz saatine baktı. Onun hesaplarına göre, özgürlüklerini satacağı saatler mezbahanesine yetiştirecek olan otobüs, 3 dakika içerisinde gelecekti. Şimdiye kadar bu hesap iç şaşmamıştı. Hislerine bu konuda olduğu gibi bir çok konuda da güveniyordu. Duygularına doğrudan doğruya bağlı ve bir o kadar da mantıkçı düşünebilmesi kendisinin bilebildiği en ciddi özelliğiydi.
Derken otobüs yine Kemal'in hesapladığı dakikalar içerisinde geldi. Bu da saatler mezbahanesine yetişmek için yarım saatten az bir zaman kalmış olması demekti. Kemal, kat edilmesi gereken bu yolu düşünerek ve özgürlük fikirlerinin saçma olup olmadığını düşünerek geçirirdi. Yine o yolculuklardan biri olacağına emin bir biçimde jetonunu kutuya attı ve her sabah boş ise oturmayı tercih ettiği koltuğuna geçti. Az bir süre sonra otobüs hareketlendi ve Kemal'de özgürlüğün sınırlarını düşünmeye koyuldu.
Saatler mezbahanesine son yedi dakika kala, otobüsün arka tarafında yüksek tonlu konuşmalar gelmeye başlamıştı. İri bir adam, ona göre çelimsiz kalan hafif sakallı, yüzü kırışıklarla dolu adama demediğini bırakmıyordu. O konuşmalar bir anda karşılıklı bağrışmaya dönüştü. Hafif sakallı, yüzü kırışıklarla dolu adam, tiz sesiyle, sesi borazanı andıran iri adama kendince karşılık vermeye çalışıyordu. Kemal insani bir refleks olarak merak duygusu gereği arkasına dönüp ne olduğuna bakmaya çalıştı. Sonra 'kendi aralarında çözerler' fikriyle önüne dönerken, insanların bu giderek artan bağrışmalara karşı tepkisiz olduğunu fark etti. Arkada iki kişi neredeyse birbirine girecekti fakat otobüste bulunan insanların bu tartışma umurlarında değildi. Bir insani refleks olarak elbette ki arkalarına dönüp baktılar fakat sonra sabahın verdiği miskinlikle uyurgezer bir hali andıran alışılagelmiş tavırlarını takındılar. Bu halleri ile yürüyen bir ölüden farkları yoktu.
Bu ortam Kemal'in hiç hoşuna gitmemişti. Kemal, bir anlık cesaret duygusuyla kalktı ve seri bir biçimde arkaya doğru ilerledi. O ilerlerken iri adam, yüzü kırışıklarla dolu adamın boğazını sıkmaya yeltendi. Bu durum bile insanların tepkisini çekmezken, Kemal o kalabalık içerisinde olabildiğince hızlı hareket etmeye çalışıyordu. İri adam tam yumruğunu kaldırmış, yüzü kırışıklarla dolu adama vuracakken, Kemal sert bir hamle ile iri adamın yumruğunu bloke etti. İri adam gözlerinden alevler çıkarak müdahalenin geldiği yere döndü. Kemal ona o denli kararlı bakıyordu ki, iri adam bu kendisi için bilinmez tavra karşılık ne yapacağını bilemedi ve bağırmaya başladı.
- Sen ne karışıyorsun be adam!
Kemal soğukkanlılığını koruyarak;
- Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun bırak adamı zorba herif! deyiverdi.
İri adam, Kemal'in bu sözlerini duyar duymaz etrafındaki insanlara saldırmaya onları yerden yere vurmaya başladı. Bu olanların otobüsün durdurulmasına bir gerekçe gören şöfor ani bir frenle çamur deryasına benzeyen caddenin tam ortasında otobüsü durdurdu. Bu ani frenle insanlar bir oraya bir buraya savrulurken, Kemal iri adamın bu normalin dışında sayılacak hareketlerine engel olmaya çalışıyordu. Şöfor ön kapıyı açıp, olay mahalline en yakın arka kapıya doğru n yaptığını bilen bir tavırla ilerledi ve kapıyı açtı. Orada bulunan insanlara doğru müthiş bir öfke ile 'inin!' diye bağırdı.
Olay mahalline yakın arka kısımdaki herkes tek tek indi ama iri adamın sakin durmaya niyeti yoktu. Şöfor arka tarafı boşaltır boşaltmaz yine ne yaptığını bilir bir halde ön kapıya doğru yöneldi. Koltuğuna oturdu ve otobüsün kapılarını kapatarak gaza bastı. Çamur deryası olan caddenin pislikler barındıran çamuru inmek zorunda kalan insanların üzerlerine gelmişti. Kemal bu tavrı anlayamadan otobüsün arkasından bağıracakken iri adamın, hafif sakallı kırışık yüzlü adamı pataklamaya başladığını gördü. İri adam özellikle kırışıklarla dolu surata doğru sert yumruklar indirirken, Kemal koştu ve 'ne yapıyorsun be adam çekil şuradan' diyerek iri adamı, hafif sakallı kırışık suratlı adamın üzerinden aldı.
İri adam bir an duraksadı. Kemal iri adamdan bir tepki beklerken, hafif sakallı kırışık yüzlü adam Kemal'e dönerek bağırmaya başladı.
- Asıl sana ne oluyor be adam. Sana ne bu benim sorunum. Dayağı yiyen benim. Başımın çaresine de bakarım. Defol buradan!
Kemal bu sürpriz tepkiye şaşırmadan 'Ne haliniz varsa görün' edasında iri adamın tuttuğu yakasını iterek bıraktı. Dönüp arkasına baktığında ise otobüs çoktan kaybolmuş, inmek zorunda kalan insanlar ise çamur deryasını andıran caddede çoktan tabanları yağlayarak yola çıkmıştı. Saatine baktı, saatler mezbahanesine zamanında yetişmesine imkan yoktu. Onun da tabanları yağlamaktan başka çaresi kalmamıştı. Tüm bu olanlardan sonra başının sol tarafında uslanmaz bir ağrı hissetmeye başladı.
Ve belki de bu ağrı, hayatını geri döndüremez şekilde değiştirecek bir devrin başlangıcıydı.
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bataklarhane
FantasyTüm leş gibi kokan keşmekeşin içerisinde adam gibi, insan gibi yaşamaya çalışanların, yaşamak için seçeceği ve de seçme şansı olmadığı halde bulunmak mecburiyetinde olanların mecburiyetidir Bataklarhane. Olması gerekenlerle yaşamayı seçenleri, yerin...