Ama sanırım sadece gözlerimi kapatmakla yetinmek zorundaydım. Çünkü kalp atışlarım uyumamı engellercesine şiddetliydi. Gözlerim kapalıyken bile onu o kadar derin hissediyordum ki. Bir yanımda ölüm vardı bir yanımda aşkı anımsatan ama aşktan daha yoğun bi tonuyla duygularıma nükseden keskin bir zehir.
Aşkım ölüm kokuyor! Pis bir lanetim var. Duygularımı bu derece keskinleştiren varlıktan bile daha büyük bi tutkum var. Ölüme aşığım ben, anlamlardan oluşan bir boşlukta yalnızlıkla oturup bir kaç kelime sohbet ettikten sonra. Ölümü istedim, anlamlar boşluk olmayı bırakıp hayatımın varoluş amacı haline geldi. Halbuki hoş değil insanın ölümle aşk arasında ilerleyen bir yolda arafta kalması.Onu izlerken buldum kendimi kurtulduğumda düşüncelerimden . O kadar güzel uyuyordu ki inanmıyordum onun insan olduğuna en başından beri. Gitmeliydim artık, hayatımı adadığım sebepleri çok aksatmıştım. İç güdülerimin ölüme susadığını onu izlerken fark etmiştim. Onun içimdeki haykırışı susturduğunu sanmıştım ama şimdi farkına varıyordum. Haykırışlarımı değil duyma yetimi bastırmıştı. Son kez uzanıp yanağına uykusuna zarar vermeyecek kadar küçük bir öpücük kondurdum. Sessizce üstümü giyindim. Her şeyimi kontrol edip odadan çıkmak üzere kapıya doğru sessiz adımlarla yürürken :
-" Fiona..." diye mırıldandı uyurken sebepsizce. Uykusunda konuştuğunu düşünerek yürümeye devam ettim.
-"İsmini saklayacak mısın benden?" dedi. Hala gözleri kapalıydı ama bu sefer benimle konuştuğu barizdi. Uyanıp çıktığımı nasıl fark etmiş olabilirdi? Kendimden şüphe duymamı sağlayan kadın, beni gene soru işaretleriyle çevrili bir odaya sürgün etmeyi başarmıştı uyurken bile. Bu duruma alışmış gibi davranmaya çalışarak :
-"John." dedim. Bu sefer gözlerini açmıştı direk göz bebeklerimin içine bakıyordu. Ellerini bana uzattı ve ona yaklaşmam için parmağıyla beni çağırdı. Yaklaştım:
-"Ne zaman geri geleceksin?" dediğinde verecek bir cevabım yoktu. Hazırlıksız olduğum sorulardan biri daha... Benimle oyun oynadığını düşünmeye başlamıştım. Bocalayacağım ne kadar soru varsa sanki önceden biliyor gibiydi. Sessiz kaldığımı görünce pek üstüme gelmek istememiş olacak ki cevap beklemeyi bırakıp beni öpmeyi tercih etti. Vücudum karıncalanmış, içimdeki duygular zirve yapmış olsada ucuz yırttım hissiyle gülümsemiştim içimden.
-"Önemi yok burada olacağım." dediğinde biraz da benim onunla oynamam gerektiğini düşünerek:
-"Geleceğimden nasıl bu kadar eminsin?" dedim tepkisiz ama içten içe pişkin pişkin sırıtarak. Gülümsedi:
-"Maskelerin en zayıf noktasıdır göz kısmının açık olması bayım çünkü göz bebekleri asla yalan söylemezler." Bu kadar dürüst olması beni hem korkutmuş hem de her zamanki gibi şaşırtmıştı. Beni okuyabildiğini itiraf etmişti resmen. Bu yanı aslında beni ona iten sebeplerden biriydi. Ama her kim olursa olsun benden daha farkında olmasına izin veremezdim. Bu sefer istemeyerek onu biraz da olsa tersleyerek:
-"Beklemeye devam et o zaman. Bakalım ne kadar sabredebileceksin." dedim soğuk ve umursamaz bir edayla. Biraz başarısız bir girişimdi. Fakat aklım onun yanındayken bulanıyordu. Sessiz kalmasını veya biraz da olsa hazırlıksız yakalanmasını beklerken tekrar gülümsedi elinin tersiyle yanağımı okşadı.
-"Beni izlerken göz bebekleri titreyen bir adam için sabretmeme gerek olmadığını düşünüyorum." dedi, uzanıp beni tekrar öptükten bana sırtını dönüp :
-"İyi geceler.dilerim bayım." dedikten sonra uyumak için tekrar gözlerini kapattı. Hiçbir şey söyleyemedim çünkü artık ona yenilmekten yorulmuştum. Arkamı döndüm ceketimi giyip evden çıktım. İşin kötüsü onun büyüleyici yanı kendi sebeplerimi hafifletmiyordu aksine zorlaştırıyordu. Önceleri yaşamımı tek bir anlama bağlarken gelip bu kadar kısa sürede vazgeçilemez bir konum almıştı hayatımda. Buna mahal. veremezdim.
Yol boyu kaç sigara içtiğimi hatırlamıyorum. Tat vermiyordu artık ne duman ne oksijen. Yaşamak için değil oksijene bağımlılığımdan nefes alırdım önceleri şimdiyse insanları bu bağımlılıktan arındırmak en büyük sanatım haline geldi. Hayatta bağımlılıklara yer olmamalıydı nasılsa. Hayat bana şanslar vermekten vazgeçeli yıllar olmuştu bunu ilk anladığımda 11 yaşındaydım. Babamla Elizabeth isimli bir kız hakkında konuşuyorduk. İlk aşkımdı babam kadınların ne kadar karmaşık ve güçlü olduğundan bahsediyordu. 3 gün sonra annem kimsenin bana asla bahsetmeyeceği bir şekilde öldü belki de öldürüldü. Babamı o günden sonra bir daha hiç görmedim. Komşumuz Paul bir petrol zenginiydi. Beni çok severdi halime üzülmüş olacak ki kimsesiz kalmama dayanamayıp beni yanına alarak büyüttü. Güçlü kadınlar,oğluna tapan babalar hayat bana acımasız oynamıştı. Hiç sevemedim ne düzeni ne hayatı ne insanları. Sadece kadınları sevdim ben.
Aşık olduğum bir çok kadına farklılıkları itmişti beni. Sonra hepsinin bir süre sonra aynı kişi olduğunu gördükçe sıkıldım aşktan. Güneştende tiksinirdim her zaman, aydınlatırdı her şeyi cevap verir gibi tüm sorulara. Hayat gizemliyken daha yaşanılası vazgeçtim, güneşten gündüzleri karanlığa açıyordum gözlerimi. Uyandığım her gün için küfrederdim vücuduma neden hala yaşadığını sorarak. "Madem hayattan bu kadar tiksiniyorum o zaman neden yaşıyorum?" diye ilk sorduğumda kendime,aşık oldum ölüme. Çünkü hayat ölümün bir ödül olduğunu kanıtlamak için bize bahşedilen bir ızdırap biçimiydi. İntihar etmememin temel sebebi de budur çünkü ödüller satın alınmaz veya gasp edilmez. Sadece kazanılır. Şimdiyse merakımı kemiren tek konu yeni kazananımız acaba listemdeki hangi isim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eşi Olmayan Tutku
Mystery / ThrillerBir tat keşfettim yok onun ne eşi ,ne benzeri. Varolanların hepsinin ortak temel sebepleri. Hayatın anlamını aramaya başladığım günden beri. Kaybettim tüm hislerimi anladım benliğimin kendisiyle olan iç savaşını. İçimde kendimden nefret etmekten sık...