Sıkıntılar sardı etrafımı. Rüzgar da esmeyi bıraktı üstelik. Yeni kurbanım kafamı fazlasıyla meşgul ediyordu. Onun farklı olduğunu ilk gördüğüm gün anlamıştım. Ama şuan istediğim şeyin onu öldürmek değil onu tanımak olması biraz garip geliyordu öz benliğime. Bu resmen kendi içimde yaşadığım bi fikir karmaşasıydı. Kurbanlarımı katletmeden önce tanımak en ilgi çekici bulduğum bölümlerdendir. Ama bu sefer ki durum biraz farklı onu en derinlerine kadar tanımayı istiyordum. Ezberlemek yerine yavaş yavaş ve unutamayacağım şekilde öğrenmeyi, hatta belki de onu sırrıma ortak etmeyi...
Onunla tekrar karşılaşmam gerekiyordu. Ama acaba tesadüf gibi mi olmalıydı? Yoksa daha dürüst davranıp onu bir yere mi davet etmeliydim? Anlamıyordum basit bir gecede tanıştığım güzel bir kadın aklımı nasıl bu derece meşgul edebiliyordu? Aşk değildi bu hissettirdikleri daha derindi. Onun beni izlemesini istiyordum. Susmasını istiyordum. Kelimeler bakışların anlattıklarının yanında kifayetsiz ve boş geliyordu bana. Özenle seçilmiş kelimeler yerine göz bebeğinin basit mimikleri daha dürüst ve netti her zaman benim için. Onun gözleri farklıydı boş bakıyordu. Umursamaz ama farkındalık yüklü bakışları vardı. Onunla beş saniyeden fazla göz göze gelemiyordum.
Hava biraz serindi bu gece ama rahatsız edici türden değil aksine tenimi okşayan bi serinlikti bu. Dar sokaklardaki ucuz sokak lambalarının kısık ışığı şehre farklı bi hava katıyordu sanki. Hala rüzgar yoktu. Gecenin yerini yavaş yavaş gündüze bıraktığı vakitlerde evine gitmem gerektiğine karar kıldım. Kendime onun gerçek olmadığını ancak bir şekilde kanıtlayabilirdim. İnsan sadece korkuyu hissettiğinde maskesini düşürür yüzünden. Korkmalıydı. Beklemediği bir anda sesimi duymalıydı. İşte tam o anda gözlerime bakacaktı. Ve "Ben gerçek değilim sadece o gece kanına karışan fazladan promilin bilinçaltındaki beni, abartmasından ibaretim." diye haykıracaktı göz bebekleri. Yürüyordum çekingen adımlarla. Sonunda evine vardığımda arka tarafına dolaşıp etrafta insan olup olmadığını kontrol ettikten sonra cebimdeki çakıyla pencerenin köşesindeki kilide biraz baskı uyguladım. Pencere açılır açılmaz çabuk ve sessiz bir manevrayla içeri girdim. Bu ev anlamsız şekilde kendimi ait hissettiğim tek yerdi. Henüz ikinci girişim olmasına rağmen o kadar benimsemiştim ki burayı.
İçeriden ruhunu okşayan türden bir piano melodisi geliyordu. Uyanıktı ve piano çalıyordu. Basit bir uyku problemi mi yoksa farklı nedenlerden oluşan bir melodi miydi bilmiyorum. Ama bedenimi uyuşturmuştu. Nedensizce kendimi bulutlara uzanmış dünyayı izliyor gibi hissetmiştim. Pencerenin sol çaprazında odanın kapısını gören bir yeşil koltuk vardı. Oturup melodinin beni ele geçirmesine izin vermiştim. Elimdeki çakıyla oynarken yarım saat kadar onu dinlemeye devam ettim. Melodi birden kesildi. Ayağa kalktığını duydum ayak seslerinin azalmasından koridorun diğer tarafına gittiğini anlamıştım. Bir çakmak sesi duydum. Sonra ayak sesleri biraz yükselmeye başladı. Lanet olsun! Buraya geliyordu.
Şuan beni görmesi de yeterince korkutucu olabilirdi. Ama daha fazlasını istiyordum. Pencereden sessizce tekrar dışarı çıkıp odaya girmesini bekledim. Beni fark etmemesi için nefesimi tutup penceredeki duvara sırtımı verdim. Sadece duyarak ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Adımlar anlamsız ve belli bir ritme sığmayacak şekildeydi. Sanki kaybettiği bir şeyi ararmış gibi odanın içinde turluyordu. Birden pencerenin gıcırtısını duydum. Soluma baktığımda kafası pencereden dışarı uzanmış bana bakıyordu. Yüzünü saçma bir gülümseme sardı ve :
-"Neden odadan sessizce dinlemek yerine yanıma gelip bana eşlik etmedin ?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eşi Olmayan Tutku
Misteri / ThrillerBir tat keşfettim yok onun ne eşi ,ne benzeri. Varolanların hepsinin ortak temel sebepleri. Hayatın anlamını aramaya başladığım günden beri. Kaybettim tüm hislerimi anladım benliğimin kendisiyle olan iç savaşını. İçimde kendimden nefret etmekten sık...