Bölüm 2

60 3 3
                                    


Ayağımdaki topuklulara aldırmadan hızlı adımlarla geniş taş kapıdan girdim ve toprak yolda ilerlemeye başladım. Tanıdık yolu hızla adımlarken zihnimden kısaca bir hesap yaptım, annem öleli yaklaşık altı yıl olmuştu. Buraya kaçıncı gelişimdi peki? On? Yirmi? Yüzümü buruşturdum ve zihnimi meşgul eden saçma şeyleri geriye atmaya çalıştım. 

Altı yılda ne çok şey değişmişti, ben değişmiştim en başta. Dudaklarımın kenarları istemsizce ve yavaşça yukarı kıvrıldı, elbette ki değişecektim, annem böyle olmasını isterdi çünkü. 

Annem ..

Bu basit kelime zihnimin duvarlarına acımasızca çarparken çantamın omuz askısını iyice sıkıştırdım. Çantanın içindeki demir soğukluğunun yüzüme vurduğunu hissedebiliyordum sanki. Yüzümdeki donuk gülümsemenin solduğunu hissettim. Vücudumdaki tüm hücreleri arsız bir virüs gibi ele geçiren korkuyu olabildiğince umursamamaya çalışarak adımlarımı biraz daha hızlandırdım.

Aşina olduğum mermer parçasının yanına gelince durdum ve bomboş gözlerle beyaz zemin üzerine yazılmış siyah yazıları okudum istemsizce. Sesli bir şekilde mırıldandığımın farkında değildim ve böyle sessiz bir ortamda kendi sesimi duymak beni sıçratmıştı. Kendi kendime kızdım ve başka ses çıkarmadan eğilip toprak yığınının yanına oturdum. Artık aşinası olduğum o ağırlık boğazıma kabus gibi çöktü. Ağlamaklı bir suratla mezarın üzerindeki kendi haline çıkan otları yolmaya başladım. Tamamen bitirdiğime emin olduğumda ağırlığımı biraz geriye verdim ve biraz daha rahat bir pozisyona geçtim. Annem bu halimi görseydi beni mahvederdi herhalde, ironik bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. Göremezdi ki..

Kucağıma koyduğum ellerime diktim gözlerimi bu kez. Pamaklarım uzun ve inceler, tıpkı anneminkiler gibi. Gerçi kendime şöyle bir baktığımda anneme benzeyen tek yönüm parmaklarım değildi, saçlarımın rengini de gözlerimin rengini de ondan almışım.

'Merhaba anne.'

Bu kez kendi sesimle korkmamıştım, ama içimdeki tarifsiz acının sebep olduğu ağlama hissi geçene kadar biraz duraksadım.

'Seni cidden özlüyorum..'

Bu klişe cümleyle gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Yüzümdeki makyajın akmaması için çantamdan bir mendil alıp gözlerimin altını sildim, annem o halde onu ziyarete gelmiş olmamdan hoşlanmayabilirdi çünkü. 

'Sen gittiğinden beri çok fazla şey değişti anne. Üniversiteyi kazandım, tıpkı istediğin gibi. Bölümümü birincilikle bitirdim, sana bu haberi verdiğimde ne çok sevinirdin.' Gözlerim tekrar dolmaya başlamıştı. 'Mezuniyet töreninde diğer öğrenciler gibi diplomamı alıp sana sarılmayı o kadar isterdim ki.' Dudaklarımdan sessiz bir hıçkırığın dökülmesine izin verdim, sonra hemen kendimi toparladım ve sırtımı biraz daha dikleştirdim. 'Ama biliyor musun, kimseye buna üzüldüğümü çaktırmadım. Sen tüm o insanların önünde güçsüz görünmemi istemezdin çünkü. Ben de tüm gün gülümsedim, tıpkı benden istediğin gibi güçlü göründüm.'

Yüzümden alaycı bir gülümseme geçti hızlıca. O kadar güçlü olabildiğime ben bile inanmıyordum, büyük ihtimalle çuvallamıştım. Eğer annem beni görmüş olsaydı hayal kırıklığına uğrardı. Konuyu değiştirmeye karar verdim.

Derin bir nefes aldım konuşmaya başlamadan önce. 'Üzerinden bir yıl geçti, stajımı da tamamladım. Artık benden istediğin gibi ben de bir avukat oldum. Hatta biliyor musun, şimdi ilk davamdan çıktım, kazanarak. Başarılı sayılırım yani. Buraya gelirken aklıma ne geldi biliyor musun? Acaba bu başarımdan dolayı bana sarılır mıydın? Sarılman gerekirdi bence. Belki birlikte bir yere oturup kahveyle kutlardık bunu.' Burnumu çektim zavallıca. 'Bence bunları hakediyorum. Bunların hepsini sen böyle isterdin diye yaptım çünkü. Yemin ederim istediğin her şeyi yaptım anne. O aptal piyano kursunu bile bitirdim. Hatta seni benden alan o aptal kazadan sonra bile aksatmadım.' Dudaklarımın arasından bir hıçkırık daha kaçtı. Korku yavaş yavaş tüm hücrelerimi ele geçiriyordu.

'Hayattayken bana yapmamı söylediğin her şeyi yaptım şu ana kadar. Her isteğini yerine getirdim. Altı yıl olmuş, inanabiliyor musun? O kadar uğraştım ki. Ama galiba sonunda oldu.' Kısık bir nefes aldım. 'Kendi nirvanama ulaştım.'

Birkaç dakika sessizce bekledim. Anneme bunları anlatmadan önce kendimi ikna etmem gerekiyordu çünkü. Elimi yanımda duran omzumdan düşmüş çantamın içine daldırdım. Tatminkar bir keskinlik tenimi yalayınca istemsizce gözlerimi kapadım. Birkaç derin nefes aldım ve dudaklarımı araladım.

'Peki şimdi ne yapacağım?'

Parmaklarım titremeye başlamıştı ama elimi çantamdan çekmedim. Zaten bir şeylerden kaçıyordum ve bir de bundan korkamazdım. 'Şu ana kadar istediğin her şeyi yaptım, peki şimdi? Kendi hayallerimin peşinden koşmak?' Artık gözlerimden yaşlar izinsiz akıyordu ve avcumun içindeki keskinlik canımı yakmaya başlamıştı. 'Kendi hayallerimi takip edebilmek için çok güçsüzüm ben, yapamam ki..' Sesim çocuk gibi titriyordu. Gözlerimden akan yaşları hiç de kibar olmayan bir şekilde koluma sildim. 'Belki de başka bir şey denemeliyim.'

Çantamın içindeki elimi avcumdaki küçük bıçakla yavaşça çıkardım ve annem beni her an azarlamaya başlayacakmış gibi hızlı hızlı konuşmaya devam ettim. 'Lütfen bana kızma anne. Sensiz ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum, bildiğim tek şey senin yanında olmak istediğim. Bu çok zavallıca, biliyorum. Ama bence ben de zavallı biriyim. Lütfen beni anla olur mu?'

Bakışlarımı avcumun içindeki bıçağa çevirdim, şu noktada daha fazla korkaklık gösteremezdim. En azından bundan korkmamalıydım.

Bir kez daha gözlerimden akan ve yanaklarımı ıslatan gözyaşlarını görmezden geldim, bıçağın kabzasını iki elimle sıkıca kavradım. Keskin kısmını kendime çevirdim ve boğazımdaki yumruyu geri göndermek amacıyla yutkundum. Az sonra yapacağım şey karın kaslarımı yırtacak ve midemi parçalayacaktı, korkunç derecede canım acıyacaktı. Ama bu noktada bundan korkamazdım. Muhtemelen on beş dakika sonra anneme kavuşmuş olacaktım. Umarım bu korkaklığım yüzünden beni orada azarlamazdı. Derin bir nefes aldım ve içimden üçe kadar sayıp bıçağı karnıma sapladım.

İlk anda sadece nefesim kesildi, korkunç acı ondan sonra geldi. Zar zor nefes alabiliyorken ellerimi karnımdaki bıçağın etrafından çektim ve huzur verici toprağa koydum. Gözyaşlarım artık benden ayrı bir organizma gibi şakaklarımdan süzülüyorlardı. Kesik kesik inlemelerim kulaklarımı meşgul eden tek şeydi. Sağ tarafıma doğru devrildim, yüzüm annemin yüzünün olması gereken yere bakıyordu, kaslarımın hala bana itaat ettiklerinden emin olamayarak gülümsemeye çalıştım. Annemle birlikte olacaktım. Bu mutlulukla zorla da olsa gözlerimi kapattım, güneş ışıklarını tenimin her santimetresinde hissedebiliyordum.

Ne kadar süre orada kaldığımı kestiremiyordum, ama birden tenimdeki güneşin çekildiğini ve vücudumun huzur verici topraktan ayrıldığını hissettim. Bitmiş miydi?

Daha acısız olması gerekmez miydi?

Neden hala bir şeyler hissedebiliyordum?

Vücudumda kalan son güç kırıntılarıyla göz kapaklarımı araladım, fazla parlak gün ışığı zihnimi tamamıyla meşgul ederken tanımadığım bir adamın kucağında olduğumu fark ettim. Bilinçaltımdaki bir şeyler umutsuzlukla kıpırdadı. 

'Ne olur beni geri bırakın..' diye fısıldadım kurumuş dudaklarımın arasından. Tek cümleyle cevapladı benim son isteğimi.

'Yapamam, bana ihtiyacın var..' 

Blinçaltım yavaşça karanlığa gömüldü..


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 21, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gözlerinin HapsindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin