BÖLÜM 6

55 4 1
                                    

Artık hocalar bile üstüme titrer olmuştu. Sanki etrafımdaki herkes bana acıyarak bakıyordu. Herkes öyle belli ediyordu ki, bana acıyan gözlerle bakmaları beni dahada üzmeye yetiyordu. Doruksa sanki gün geçtikçe benden uzaklaşıyordu. Heran onuda kaybedecem korkusuyla yaşamak beni tüketiyordu. Yanımda olduğunu hissettiğim tek kişi vardı o da Ada. Beni sadece mutlu etmeye çalışması, onun samimiyetine inanmama yetiyordu. Ama ben ikisinden de oldukça uzaklaşmıştım.

Günler geçti ve ben içime daha çok kapandım. Artık o neşeli, etrafına gülücükler saçan, girdiği her ortamda dikkat çeken ve her daim pozitif olmayı başarabilen kız yoktu.

Okulun son günleri hocalar benim bir üniversite seçmem için karar vermemi bekliyorlardı. Onlar en azından yeteneğimi değerlendirmem gerektiği düşüncesindeydiler. Bense sadece buralardan gitmek ve hayatıma çatı katındaki odamda günlerce resim çizerek devam etmek istiyordum. Son zamanlarda gördüğüm rüyaların hepsi sanki birbiriyle ilişkiliymiş gibi geliyordu. Bir anlamları varmış gibi ya da ben artık kafayı yemek üzereydim. Sürekli aynı rüyaları görüyor ve kabuslardan kaçıyordum. Artık uyumaktan bile korkar olmuştum. Eve geldiğimde direk odama çıktım ve yine resim çizmeye başladım. Kafamdaki düşünceleri dağıtmaya çalışsamda yinede rüyalarımla ilgili resimler çiziyor olmam beni korkutuyordu.

Sabah uyandığımda yatağın üzerinde duran resmi gördüm. Bunu ben mi çizmiştim. Ne zaman ve nasıl? Resimde beyaz elbiseyle karanlık bir ormanda etrafını korkunç agaçlar sarmış bir kız duruyordu. Bu beni ürkütmüştü. Bu resmi ben çizmiş olamazdım. Bu karanlık ve geceyi aydınlatan tek şeyin yıldızların olduğu beyaz elbiseli kızı ben mi çizmiştim. Ama neden böyle bir resim çizdiğime anlam veremiyordum. Rüyamla bir ilişkisi olabilir miydi? Kaybolmuştum ve annemin sesi beni o karanlıktan çıkartıyordu rüyamda. Biraz düşününce resim rüyamın analizi gibiydi. Hemen bodruma inip annemin bana doğum günlerimde gönderdiği kutuları açmaya başladım. 9 yaşımdan 15 yaşıma kadar her kutudan farklı bir hediye çıktı. Ama son üç senede gönderdiği kutulardan birinde anahtarlık, diğerinde hatırla yazan bir ağaç kabuğu ve son kutudanda ucunda anahtar asılı olan bir kolye çıkmıştı. Annem son kutuya birde mektup bırakmıştı.

Kızım Ervam,
Bana ne kadar kızgın olduğunu biliyorum. Ama bütün bu yaşadıklarının bir anlamı var. Yakında hepsini öğreneceksin. Küçüklüğüne dair hiç bir şey hatırlamaman ve fotoğraflarının olmamasıda bu yüzden. Hep yanında olmak istedim. İnan bu süreçte senden ayrı kalmak benim için de hiç kolay olmadı. Ama bunu yapmak zorundaydım. Ben sadece seni korumak ve tüm bu şeylerden uzak tutmak istedim. Seni elimden almalarına izin veremezdim. Bu yaşadıklarının tüm suçlusu benim. Kızım bu kutudaki kolyeyi boynundan hiç çıkarma. Bu senin kalbinin tüm kapılarını açacak olan anahtar. Şimdi hatırla, sen çok küçükken yaşadığımız yerden neden kaçmak zorunda olduğumuzu hatırla. Bir gün gelecek ve biz yeniden birlikte olacağız. Sadece kalbine güven. Yalnızca kalbine inan. Unutma ben hep seninleydim. Ve seni hiç bırakmıcam. Seni seviyorum bebeğim. Kalbin sana doğruyu gösterecek kendine inan Ervam...

Bu mektup canımı ne kadar yaksada annemi affedemiyordum. Her defasında aklımadaki sorulara bir cevap daha aramayı ekliyordu. Tüm bunların, yaşadığım tüm bu şeylerin nasıl bir anlamı olabilirdi ki. Ne demek sadece kalbine güven. Bu etrafımdaki herşeyin sahte olduğunun bir göstergesi miydi yoksa sadece kalbimin sesini dinlemem mi gerekiyordu? Kutunun içinden çıkan kolyeyi boynuma taktım. Ve nedendir bilmiyorum sanki yıllardır hissetmediğim o güveni şuan hissetmeye başlamıştım. Kutulardan çıkan tüm hediyeleri sadece boynumdaki anahtarın açabildiği kutuya koydum. Daha sonra küçüklüğüme ait ve annemle çekilmiş tek fotoğrafımın olduğu salona koşar adımlarla indim. Merdivenlerden inerken sağ ayağımın basılı olduğu ikinci basamağın gıcırtısı dikkatimi çekti. Oysa yıllardır gıcırdayan basamak şuan daha çok ilgimi çekmişti. Kahverengi ahşap kaplamalı merdiven basamağının üstünde elimi gezdirdim. Hafif dokunuşlarla bile vurunca diğerlerine göre daha farklı ses çıkardığını farkettim. Bodruma indim ve elime bir çekiç aldım. Merdivenin oraya gittim ikinci basamağına tüm gücümle vurmaya çalıştım. Ne yaptığım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Hiç düşünmeden hareket etmiştim ama durmadan vuramaya devam ettim. Sonunda basamak birazcık olsada kırıldı. Kırılan yerleri açtım ve basamağın içinden onlarca posta onlarca fotoğraf çıktı. Karakalemle çizilmiş resimler, mektuplar ve küçüklüğüme ait nerde çekildiğini bilmediğim birkaç fotoğraf. Hepsini dikkatlice inceledim. Bunlar bir yere ait olmalıydılar. Annemin üniversite dersliğinde babamla çekilmiş fotoğrafları, benim şahane bir evin bahçesinde kocaman bir ağacın gölgesinde çekilmiş fotoğrafım. Bunların hiçbirini hatırlamıyordum. Ama bu fotoğraf salondaki annemle bir ağacın altında oturmuş şekilde olan fotoğrafımıza çok benziyordu. Salona gidip çerçeveyi kaldırdığım vitrinin tepesine uzanmaya çalıştım. Tam tuttum derken çerçeve elimden kayıp yere düştü. Yüzüme gelen cam parçası yanağımı hafifçe kesmişti. Yanağımdan akan kan damlası fotoğrafın arkasına düştü. Fotoğrafı elime aldığımda arkasındaki notu farkettim.

"Bizim sırrımız" yazıyordu. Birde tarih ve farklı bir isim vardı. Adres olabileceğinden şüphelenmiştim. Daha önce bu resmin arkasına bakmak hiç aklıma gelmemişti. Yanağımında hafif acısıyla yerdeki kanı ve cam parçalarını temizledim. Merdivende açtığım küçük boşluğun da üzerine uzun bir kilim örttüm ve hazırlanıp evden çıktım. Adanın evine vardığımda ilk olarak Doruğa gitmem gerekirdi diye düşünürken zili çaldım ve Ada kapıyı açtı. Son zamanlarda Doruğun davranışları ona olan güvenimi sarsmış olmalıydı ki Adaya gitmiştim.

Ada "kızım yanağına ne oldu. Erva biri sana birşey mi yaptı yoksa. Bu ne hal böyle"

"Birşeyim yok Ada herşeyi anlatacam."

Adaya kısa bir özet geçtikten sonra yanağımı çekmecesinden çıkardığı küçük yara bandı ile kapattı. Adanın odası tam ona göreydi. Sade ve şık. Odaya girildiğinde bile insanın içi huzurla doluyordu. Odaya yeşilin tonları hakimdi. Küçük bir çalışma masası üzerinde çeşit çeşit kalemler. Adanın binlerce kalemi vardı. Kalemlere özel bir ilgisinin olduğu odanın her köşesinde belli oluyordu. Odayı aydınlatan üç tane pencere ve beyazın hakim olduğu kıyafet dolabı. Oyuncaklarından hala vazgeçememiş olmasıda cabası. Adanın küçük dünyası.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 15, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ERVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin