Nefes almam güçleşti. Ama koşmaya devam etmeliydim. Yüzüme çarpan ağaç dalları yanaklarımı çoktan tahriş etmişti. Sürekli arkamı kollayıp derin bir 'oh' çekiyordum. Ama her an arkamda belirip beni geçebilir düşüncesiyle hızımı dahada arttırıp kendimi zorluyordum. Yerdeki taşlar yavaşlamamı istiyormuşcasına ayağıma vuruyordu. Kanayan ayaklarımı görmezden geliyordum.
İşte! Ağaç dallarının arasından deniz gözüküyor. Bu mutluluğun verdiği gazla son kez depara kalktım ve kendimi kumsala attım. Herkesin gözü üzerimdeydi. Ellerimle kumu eşelemeye başladım. Onu ben bulmalıydım. Tüm hızımla aramaya devam ettim. Arkadan Adele'nin sesini duydum oda kumlara kadar gelmişti aramız çok iyi olmasa da kasabada tek anlaşabildiğim yaştaşım oydu. Daha hızlı olmalıydım. Daha hızlı.!
Kumların altından elime çarpan sert cisimle durakladım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Hayatımı değiştirecek karara engel olabilirdim. Hızla kutunun etrafındaki kumları sıyırıp onu elime aldım ardında da koşarak kasabamızın en yaşlı üyesi olan büyük baba Acel in önünde diz çöktüm.
'Buldum! Onu ben buldum.' diye haykırdım.
Tüm kasaba beni alkışlıyordu. Bu anın tadını çıkartmak yerine bir an önce sadede gelmeyi yeğliyordum. Büyük baba Acel eğilerek beni yerden kaldırdı.
Ağır ve kalın bir ses tonuyla :
'Citron tebrik ederim yavrum. Bu yılki ananas Şeneliğinin birincisi sensin.'
Kasabalı başarımı bir kez daha alkışladı. Ardından gözüm harap bir şekilde kumsala gelen diğer kasabalı yaştaşlarıma takıldı. Hepsi mahvolmuş gözüküyordu.
Ardından gözlerim kalabalıkta annemi aradı. ikinci sıradan gözleri dolmuş bir şekilde bana bakıyordu.
Bu aldığım ödülle belki onunkini değil ama kendi karemi değiştirebilirdim. Büyük Babanın yüzüne baktım ve konuşmalarını can kulağıyla dinledim.
'Evlatlarım biliyorsunuz ki bugünkü yarışmamız eski atalarımızdan bize kalan güzel bir miras. Bugünkü ödülü Citron kazandı. Tebrikler evlat kutlarım seni. Bende adil bir hakem olup sana bizden ne dilediğini soracağım. Evet Citron benden ve kasaba halkından ne diliyorsun?'
Kalbim hızla çarpmaya başladı. Gözlerim doldu. Ama ağlamayacaktım. Güçsüz olduğumu kimseye hissettirmemeliydim. Bu sırada bana gevşek gevşek gülen Arber ile göz göze geldik. Yüzsüz nasılda sırıtıyor. Ona olan kinimden kendimi öyle kastım ki. Onun gözlerine dik dik bakarak
'ARBER LA EVLENMEK İSTEMİYORUM!!' diye bağırdım. Bütün kasaba yüzüme şaşkınca bakıyordu. Arber in o gevşek gülüşünden geriye hiçbir eser kalmamıştı.
Büyük baba sakalını ağır hareketlerle kaşıyıp bana döndü. Yüzündeki ifadeden söyleyeceklerini tahmin edebiliyordum.
'Citron kuralları biliyorsun. Bunu yapamam. yıllardır süre gelen bu geleneği siz devam ettirmelisiniz. Bu itirazını atalarımıza saygısızlık olarak görüyorum. Bu dilek kabul edilemez.'
Sinirlerim iyice bozulmuştu istemiyordum işte is- te -mi- yo - rum! bunu anlamak bu kadar zor mu?
'Atalarımıza saygısızlık etmek istemem büyük baba fakat bu gerçekten tam bir saçmalık. İnsanların görüşlerinin duygularının hiçbir anlamı yok mu yani. Ben Arbelle bir hayat sürmek istemiyorum. Annem ile bay Erig anlaşmış ve evlenmek istiyor olabilir.Ama bu karar bizimde hayatımızı değişmek zorunda değil.'
Büyük baba sert ve katı bir sesle:
'Citron yeter artık haddini bil! Atalarına nasıl karşı çıkabiliyorsun. Tay geldi geleneği uzun zamandır böyle denk gelmemişti bu geleneği ölümünden sen ve annen kurtaracak.'
Tay geldi ne kadarda saçma bir gelenek! Annem ve bay Erig dul, ben ve Arbel de aynı yaştayız. Sizteme göre annem ve bay Erig benimle de Arbel evlenmeli. Böylelikle kasabada dul kalmayacak . Alberle ben evlendiğimizde İse miras bölünmemiş olacak. Bay Erig iyi bir insan fakat oğlu tam bir şeytan. Küçüklüğümden beri benimle uğraşıyor ve bana takık. Sürekli sinsi bakışları altındayım lanet şey! İnsanların bazı gelenekleri sorgulamaksızın nasıl bu kadar benimseye biliyor anlamıyorum. Ben onunla asla evlenmeyeceğim.
'Bazı şeyler biraz daha mantıklı olamaz mı? Bu çok saçma ben o çocukla kardeş dahi olmak istemezken nasıl evlenirim. Neden kimse beni düşünmüyor? Neden kimse beni anlamak istemiyor?'
Elimdeki kutuyu yere attım ve ağlayarak oradan uzaklaştım. Büyük baba çok üzgün gözüküyordu. Onuda anlıyorum geleneklere bağlı kalan tek kasaba neredeyse sadece biz kalmıştık. Ama onlarda beni anlamalı.
Palmiye yapraklarının arasında kendimi kaybettim.
Başım dara düştüğünde hep buraya gelirim. Bir keresinde annemle çok büyük bir kavga etmiştik ve ben yine gizli yerime gitmiştim 1 gün boyunca bütün kasabalı beni aradı ama bulamadı. Taki ben çok acıkıp eve dönünceye dek. Kendi çabalarımla yaptığım küçük bir ağaç evim var. Daha bir merdivenim bile yok.Hatta bir ev bile degil. Ağaç dallarının arasına sıkıştırdığım tahtalarla kurduğum küçük bir dünya. Bizim yaşadığımız adada daha keşfedilmemiş o kadar yer var ki. Ben küçüklüğümden beri buralarda tek başıma gezmeye bayıldığım için kimsenin bilmediği çok farklı yerler biliyorum. Bazı özel yerlerimi aramızda sır olarak kalması şartıyla sizinle paylaşabilirim.
Ağaca tırmanmam gerekiyordu ama ayaklarım yara içindeydi.Oraya bir şekilde çıkmalıydım. Kendimi zorladım ve tüm yükümü ellerime vererek dalların üzerine çıktım sonrası kolaydı zaten. Kendimi burada o kadar huzurlu ve güvende hissediyorum ki. Ayaklarımı ağacımdan aşağıya doğru uzattım. Esen deniz rüzgarıyla acımın biraz olsun hafiflediğini hissettim. Sonraysa başımı kolumun üzerine koyarak gözlerimi dinlendirmeye başladım.
Yıllardır böyleyim. Neden diğer insanlar gibi kurulu bir düzenimiz yok ki. Yıllardır annem ve ben iki odali küçük bir evde yaşıyoruz geçimimizi bir şeyler ekip biçerek, balık avlayarak ve adada turist gezdirerek sağlıyoruz. Ben bunlara raziyim fakat evde hep bir seylerin eksikliği yarımliğı beni yaralıyor. Sanırım bu babamin yokluğundan kaynaklanan bir yara.
Ben babamı istiyorum. Gerçek babamı.Onu hiç görmedim. Nasıl biri? Gözleri ne renk? Sesi nasıl? Şuan ne yapıyor? Onu o kadar özlüyorum ki. Her an onun yokluğunu hissediyorum. Görünmez bir yük gibi sürekli onu sırtımda taşıyorum. Her akşam diğer çocuklar babalarının gelmelerini beklerken ben onların heyecanını izledim. Birlikte balık tutmalarını, top oynamalarını, ananas toplamalarına bile hep imrenerek baktım.Acaba bir gün bende babamın bana doğru gelip kızım diye sarılacağı günü görebilecek miyim? Yoksa her zaman olduğu gibi kendimi insanlardan soyutlayıp onlardan nefret mi edeceğim?
Belkide bir gün beni görmek için geri döner. Bizi neden burada tek bıraktı ki? Ben ona ne yaptım? Onu çok seviyorum. Ömrümde bir kerede olsa onu bulup göreceğim ve bütün bu soruların cevabını alacağım. Belkide zorunda kalmıştır. Belkide bana çok güzel hediyeler almak için gittmistir.
Bence benim babam kasabadaki diğer çocukların babasından daha güzel balık tutuyor. Çünkü bir keresinde rüyamda görmüştüm birlikte o kadar büyük bir balık yakalamıştı ki. Hem gülüyorduk hemde onu kıyıya çekmeye çalışıyorduk. Sonra. Sonra uyandım işte.Gözümden süzülen yaşlara artık hakim olamıyordum. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Yattığım yerden doğrulup ayağa kalktım ve :
'NEDENN! Neden baba ! Neden beni burada tek bıraktın? Ben sana ne yaptım?'
Hava iyice kararmıştı buradan gitmeye hiç niyetim yok. Krndimi ağaca yakın tutarak sırt üstü uzandım sonrada yıldızları izleyerek uyudum.
♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢♢Dalgaların ve kuşların sesine uyandım.Belim tutulmuş gibiydi. Yattığım yerden doğruldum. Ben buna zaten alışkındım. Ayaklarımın altı şişmişti ve kanayan yerler kabuk bağlamıştı. Ağlamaktan gözlerim su balonu gibi şişmişti. Çektiğim o kadar acıya değmemişti. Başaramamıştım. Ama bu böyle devam etmeyecekti. Ayağa kalktım denize doģru döndüm:
'Bu benim hayatım ve siz benim hayatımı mahvedemeyeceksiniz!'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATLI LİMON
DiversosTatlı limon = Polyannacılık Unutulmuş olan bir gelenek^TAY GELDİ^. Onu yok olmaktan kurtarmak zorunda olduğunuzu düşünün. Ya hayatınızın geri kalanını bu gelenek için harcayacaksınız yada büyük bir baş kaldırıyla gençliğinizi kurtaracaksınız. Kü...