Annem beni görünce koşarak yanıma geldi. Yüzünde her zaman takındığı o ifade vardı. Hüzünlü ve kızgın bakışlar, nasıl davranacağını bilememe ve şefkat. Bazen onunla nasıl konuşacağımı nasıl davranacağımı bilmiyorum. O benim en değerlim. Ama ona bir türlü ulaşamıyorum. Aramızda görünmez koskoca bir duvar sanki. Ben koşup tam ona sarılacakken o koca duvara çarpıp yüzümü gözümü dağıtıyorum ama ne olursa olsun ben bir gün o duvarı darmadağın edeceğim ve kıymetlime ulaşacağım. Neden bana bu kadar uzak olduğunu bilmesem de bir gün ona ondan daha yakın olacağım. Bunu hissediyorum.
Gözlerini gözlerime dikti sonrada kollarımı sıkıca tutup ' Neredesin sen kızım delirtecek misin beni? Ben bıktım artık bu sorumsuz umursamaz tavırlarından beni de düşün anlamaya çalış. Kendine bir çeki düzen ver artık!'
Biraz daha sertçe sallayarak ' Anladın mı beni?'Kolumu sertçe çektim ve hiçbir şey söylemeden odama doğru ilerledim. Beni kimse anlamıyorsa bende kimseyi anlamayacaktım bu annemde olsa böyleydi artık.
Arkamdan sinirli bir ses tonuyla ' Bugün kafile gelecek git onlarla ilgilen de iki kuruş bir şey kazan. Bir işe yaramıyorsun onu becer bari!'
Arkamı döndüm. İçimdeki cam kırıklarını annemin yüzüne fırlatıp onu incitmemek için kendimi zor tuttum. Yine her zaman olduğu gibi içimdeki kırıklar kalbimi parçalayarak un ufak etmeye devam ediyordu. Evet başlarda çok zorlanmıştım ama artık alışmıştım. Hissizleştim, duygusuzlaştım, bunaldım, nefret ettim. Daha dile dökemediğim nice duygular besliyorum içimde. Onları susturmayı da öğrenmiştim neyse ki.
Sakinliğimi koruyarak odama ilerledim. Evimiz çok küçuktü. Sadece 2 odası vardı. Benim odama bir yatak zar zor sığdırdık, anneminki de aynı şekil de. Oturma odamızdaysa iki kişilik koltuk ve sahile bakan camın kenarında boş boş duran bir sallanan sandalyemiz var. Mutfak dolaplarımız 3 kapaklı, küçük iki kişilik te bir yemek masamız var. Her şey annem ve bana göre ayarlanmış, yani biz öyle ayarladık evde temel ihtiyaçlar haricinde gereksiz hiçbir şey yok. Zaten günümün çoğu kasabada oradan oraya dolaşmakla geçiyor. Bazen evimizin çok gereksiz olduğunu bile düşünüyorum ben ağaç evimde hiçbir şeye ihtiyaç duymadan hayatımı sürdürebilirim. Sadece biraz ilgiye, onarıma birazda büyümeye ihtiyacı var.
İçimden geçenleri susturdum ve kendimi kenarları defalarca dikilmiş, yıkanmaktan pembe çiçekleri solmuş nevresimimin üzerine bıraktım. Ayaklarımı yatağımın ucundaki başlığa dayayarak yukarıya kaldırdım nasıl da yanıyor. Gövdemi yataktan aşağıya doğru sarkıttım ve nevresimi mi kaldırdım. Altından küçük kutumu çıkarttım. Dolabım olmadığı için bende eşyalarımı yatağımın altına koyuyorum. Yerde olunca biraz kirleniyorlar tozlanıyorlar falan ama ben alıştım ve düzenimi çoktan oturttum. Topladığım deniz kabuklarını, pelikan ve martı tüylerini bir kenara itip küçük tentürdiyot şişemi elime aldım. Onu geri koydum ve diğer kutumdan küçük bir pamuk parçası aldım. Ayaklarımın altını silip temizlemem gerekiyordu bu gidişle iltihap kapıp beni iyice yürüyemez hale getirecekti. Elimden geldiğince canımı acıtmamaya çalıştım ama nafile. O küçük taşlar ayağımın altını ve yanlarını kesmişti. Kesiklerden içeriye giren tentürdiyot onları dahada derinleştiriyormuş gibi bir acı uyandırmıştı tabanlarım da. Olanca nefesimle ayaklarıma üfleyerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Sonrada yatma pozisyonuma geri döndüm. Kafamda bugün yapacaklarımın küçük bir taslağını oluşturdum.
İlk işim öğlen gelecek olan kafileyi gezdirmek ti. Ardın dan da balık tutmaya çıkarım. Sonra, sonrasını bilmiyorum.
Ayağımın acısının biraz olsun hafiflemesiyle birlikte yattığım yerden doğruldum. Sonrada yatağımın altına doğru eğilerek kıyafet sepetimi çıkarttım. Gelen kafilelerin yanına çıkarken özenli giyinmem gerekiyormuş. Annem öyle söyledi. Sanki onları bir daha nerede göreceksem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATLI LİMON
De TodoTatlı limon = Polyannacılık Unutulmuş olan bir gelenek^TAY GELDİ^. Onu yok olmaktan kurtarmak zorunda olduğunuzu düşünün. Ya hayatınızın geri kalanını bu gelenek için harcayacaksınız yada büyük bir baş kaldırıyla gençliğinizi kurtaracaksınız. Kü...