4.BÖLÜM

56 8 0
                                    

DUYURU:

ARKADAŞLAR EMİN OLUN KURGUM BASİT DEĞİL. İÇİNİZ RAHAT BİR ŞEKİLDE OKUYABİLİRSİNİZ. İLERLEYEN BÖLÜM DAHA HEYCANLI VE DUYGUSAL OLACAK. BU BÖLÜMÜ buse_29 a hediye ediyorum.

Duygu'yu evine gönderdikten sonra iki gün evden hiç çıkmamış ve yazın fırsat buldukça yaptığım kara kalemleri bir araya toplamıştım. Şimdi ise yatağımın içinde oturmuş okula giderken ne giysem diye düşünüyordum. Sonbahara girmemize rağmen tam bir yazlık hava mevcuttu. Özel okulda okuyordum ve okul formamız yoktu. Diğer liselerle aynı dersleri görmemize rağmen ek olarak 2 ders seçiyorduk ve bu derslerin sınıfları ayrı ayrıydı. Ben görsel sanatlar ve müzik sınıfını seçmiştim geçen sene ve başarılı bir senede olmuştu. Bu sene belki müziği bırakıp işletmeciliğe geçemeyi düşünüyordum. Çünkü babamın resturant ve cafelerini ileride bana bırakacağını biliyorum. Biraz daha yatağın içinde oturursam okula geç kalacağımın farkına varıp kendimi banyoya attım.

Aynada yaptığım kombine bakarken acaba abarttım mı diye düşünmeye başlamıştım. Beyaz bir kısa kollunun üzerine kot şort tulum elime siyah deri çantamı ayakkabı olarak da yazında çok kullandığım gri babetlerimi giymiştim. Aslında doğal duruyordum ama sanki fazla kısaydı tulumum. Aşağıdan gelen zil sesiyle kızların gelmiş olduğunu anladım. Artık değiştiremeyeceğim için gözlüklerimin arasından rastgele bir tane elime alıp odamdan dışarı çıktım. Ayağımdaki düz babetler sayesinde merdivenlerden ikişer ikişer inip bana sırıtan 3 salağı boşverip karne gününden beri görmediğim Simge'nin boynuna atladım.

-" HOŞGELDİN. Kızım çok özledim seni. Beni bunlarla bıraktın 3 ay boyunca kıcım koltuk görmedi." Evrim ve Duygu gülerken Gülşen her zamanki gibi kaşlarını çatarak

-" İyi ya işte zayıflamış oldun." of of yine kendi aleminde

-" Boşverin şimdi onu bunu bende sizi çok özledim." Simge'nin boynuma sarılarak kurduğu cümle üzerine Gülşen gözlerini bayıp

-" Hadi okula gidelim. Çekemem sizi. Sevgilimin kollarını özledim." bir yandan kısacık giydiği eteği ve salladığı eliyle kendini dışarıya atan Gülşen'e hepimiz kınayan bakışlarımızı atıp onun peşinden çıktık.

Duygu arabayı otoparka sokmadan bizi okulun girişinde indirmişti. Bizde hem dersin baş- lamasına yarım saat olduğundan hemde onun gelmesini beklemek için bahçedeki en ücra köşede duran çardaklardan birine oturmuştuk.

-" Acaba kantin açık mıdır? Gidip kahve alsam?" Evrim ortaya konuşunca Simge hemen karşı çıkıp

-"Engin'e ara söyle eğer hala okula gelmediyse MADO'dan alsın."dedi. Yan taraftan gelen,

-"Malesef geldim. Ama isterseniz kantinden alabilirim?" sesiyle Simge'nin suratı düşerken ben direk ayağa kalkıp Engin'nin boynuna sarıldım.

-"Naber?"

-"İyidir.Sizden naber?" kaş göz işareti yapıp Gülşen'i gösterince içim burkulsa da kolları belime sarılmış olan arkadaşımın kulağına yaklaşarak

-"Melih..." dedim. Devam etmeme bile gerek yoktu çünkü çoktan moreli bozulmuştu.Engin'in arkasından geriye doğru baktığımda bize doğru gelen Duygu, Siraç, ve tanımadığım 2 çocuğu fark ettim. Siraç'ı görmek bende hiçbir etki uyandırmamıştı ama bakışlarından rahatsız olup Engin'den ayrılmama sebep olmuştu.

-"Engin..." Duygu yerimi alırken Engin kaşlarını şaşkınlıkla kaldırıp

-"Kanka ne iş? Bak Duygu senin bildiğin kızlara benzemez abicim başka kapıya." Engin Siraç'a bakarak konuşmuştu ama ben bir şey anlamamıştım.

-"Kuzenim o benim Engin saçmalama. Hem sen bence sevgilinin yanına git! Kuzenimin üstünden de çek ellerini." şimdi anlamıştım da Enginin sevgilisi yok ki.

-"İyi de Engin'in sevgilisi yok ki. Yoksa var mı? Abiiiii." diye çiyaklayan Evrim de benim gibi düşünüyormuş.

-" Aynen benim sevgilim yok ki." Siraç çapkınca gülüp işaret parmağı ikimizin arasında mekik gezerken konuştu,

-"Siz sevgili değil misiniz?" diye sordu. Ben şok, ben mefta

-"Yoooo..."kızlarla aynı anda' yoooo' lamıştık. Gerçekten dışarıdan öyle mi görünüyorduk?

-"Abi saçmalama ya. Şelale benim kardeşim sayılır." şeklinde açıklama yaparken Siraç gözlerimin içine bakıyordu. Sanki benden cevap bekler gibiydi. Engin'in konuşması bitince bakışlarımı kızlara çevirip,

-" Çıkışta kahve içeriz. Yukar çıksak?" deyince Evrim yerinden kalkıp koluma girdi, ve,

-"Hadi." diyerek okul binasına beni de yanına katarak sürüklemeye başladı.Okul binasının içinde sınıfa doğru ilerlerken her zaman yaptığım gibi acaba serüvenine başlamıştım. Acaba bu sene beni neler bekliyor? Acaba derslerimde zorlanacak mıyım? Acaba...

-"Kızım otursana." arkadaşımın sesiyle kısa biten acaba serisine sevinirken en arka sıra cam kenarına oturdum. Hep arkada oturmayı severdim. Çünkü arkada oturanlar genellikle ön sırada oturan öğrencileri izlerdi. Bunu kendimde yaptığımdan bilirdim ve ben bu durumdan hiç hoşlanmazdım.

Dersin başlamasına 10 dk kala sınıf yavaş yavaş dolarken yaz boyunca görmediğim kızlarla sohbet ediyorduk. Sınıfın kapısına bakışlarım kayınca içeriye giren Duygu, Siraç ve arkadaşları dikkatimi çekti. Duygu kuzeninin yanağına öpücük kondurup bir ön sıraya Simge'nin yanına yerleşti.

-"Neredesin kızım ya?" sitemle konuşan Evrim'e cevap vermek için arkasına dönen kankam

-"Siraç bizim sınıfa geçti." sevinçle söylediği için bozuntuya vermeyerek tebessüm ettim fakat neden sınıf değiştirir ki bir insan? Hemde sadece bir sene kalmışken üniversite sınavına. Bana neyse..

Sınıf öğretmenimiz yeni yılın ilk dersine girerek bu sene ki başarı düzeyimizi yükseltmemiz gerektiği hakkında ki konuşmasını yapıp ilk gün olduğu sadece seçmeli dersimizi seçip dağala bileceğimizi söyledi. Ve ben şu an önümdeki kağıtla bakışıyordum. Sadece iki ders seçebiliyorduk ve ben görsel sanatlar ve müzik istiyordum. Ama ya babam... Beni işletmecilik seçmeye zorlamıyordu bunu biliyordum fakat onu mutlu etmek istiyordum. Sesli bir şekilde offff çektim. Bakışlarımı cama çevirdiğim sırada Evrim'in

-" Ne oldu canım?" sorusuna cevap verdim

-" Biliyorsun. Kararsız kaldım. Son senem ve üniversite seçimime yardımcı olacak. Şansımı boşa harcamak istemiyorum...." kafamı ona çevirip konuşmaya devam ettim ".....ama bir yandan da sevdiğim bir der almak istiyorum. Anlayacağın kafam biraz karışık." anladım dercesine kafasını salladı.

Sınıfa kabaca baktığımda herkes kendi işiyle uğraşıyordu. Çaprazımda bir ön sırada oturan Engin ve Siraç koyu bir sohbet içerisindelerdi. Siraç'ı başka bir işle meşkulen izlemeye koyuldum. Kalıplıydı ve sırt kaslarını giydiği gömlekten görebiliyordum. Bu da sporla uğraştığının kanıtıydı. Saçları dağınık duruyordu sanki hiç uğraşmamış gibi. Sarı ve gürdü. İnsanda dokuma isteği uyandırıyordu. Yandan bakılınca biçimli dudakları, burnu ve kirpikleri tam kara kalem için tasarlanmış gibi duruyordu. Zaten gözleri... benimde siyahtı fakat onunkiler sanki kömürle elmasın birleşimi gibiydi. Uzun süre baktığımı fark edince bakışlarımı kaçırdım ve önümdeki kağıda döndüm. Ona bakınca resmi bırakamayacağımı anladım. Bu yüzden ilk sıraya görsel sanatları yazdım.Tek bir hakkım kalmıştı ve ben kalemin ucunu kağıda bastırmaya korkuyordum. Ya hata yaparsam? Ama hata yapmadan yaşayamaz ki insan. Gözlerimi kapatıp kalemi oynattım. Tek düşüncem bana mutluluk verecek olmasıydı. Ve gözlerimi açtığımda pişman olmayacağım şeyi yazmanın mutluluğuyla tekrar Siraç'a baktım ama bu defa onun o elmaskara gözleriyle göz göze geldim. O gözler neden benim içimi yakıyordu. Hemde sadece üç kere görmeme rağmen?



















































AŞK BAHÇEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin