Zamansız/Geçmişin Ağırlığı

146 15 4
                                    

/Yıl 1999/

***

Minik adımlarıyla karanlıkta duvarı yokluyor, ışığı açmak için düğmeyi arıyordu. Korkmuştu. Küçücük bedeni tir tir titriyordu. Annesiyle babasının yanına da gidemiyordu. Çünkü o bir erkekti. Babasına göre erkekler asla korkmaz ve ağlamazlardı. Onlara korktuğunu söyleyerek gururunu ayaklar altına alamazdı. Gerekirse sabaha kadar uyumayıp günün aymasını beklerdi ama asla bu odadan çıkıp yardım dilenmeyecekti.

Düğmeyi bulduğunda ona hırsla basıp koşarak yatağına girdi ve yorganı başına kadar çekti. Artık daha rahattı. Işık bir nebze de olsa ona iyi hissettirmişti. Fakat içindeki o karamsar hava bir türlü geçmiyordu. İlk defa böyle hissediyordu. Bir gariplik vardı, anlamıştı. Ama ne olduğunu bilmiyordu. Ağlamak istiyordu ama o ağlayamazdı. Erkekler ağlamazdı.

Babası bunu söyleyip duruyordu ona. "Sen bir erkeksin, yeri geldiğinde aslan gibi kükreyeceksin." derdi. "Ağlamak zayıflıktır, ne ağlayacaksın ne de korkacaksın." diyerek sürekli hatırlatırdı bu durumu.

İçten içe ağlamak istediği için utanmaya başlamıştı. O cesur bir erkekti. Şimdi kendine gelip o ışığı kapatacaktı. Ve asla korkmayacaktı. Babası gibi olacaktı.

Yorganı yavaşça iteleyip ayaklarını yataktan uzattı. Yataktan indiğinde daha bir gururla yürüyordu şimdi. İşte bu oydu. Şimdi tam bir erkek gibi hissetmişti.

Işığı kapatıp yatağına doğru ilerlerken birden annesinin o korkunç çığlığını duyduğunda yerinden sıçramıştı. Rafa kaldırdığı korkusu yeniden onunlaydı. Korkuyordu. Annesi neden çığlık atmıştı ki?

Hemen gidip annesine sarılıp onu korumak istedi. Ve yapacaktı da. Hızla odasından çıkıp yatak odasına koştu. İçeri girdiğinde gördüğü tek şey bomboş bir yataktı. Babası da yoktu annesi de. Odada yoklarsa aşağıdadırlar diye düşünerek hemen odadan çıkıp merdivenlere koşuyordu ki duyduğu gürültülü sesle olduğu yerde kalmıştı. Ses çok şiddetli gelmişti ona. Kötü hissediyordu. Hemen annesini bulup ona sarılmalıydı. Tam hareket edecekken bu sefer de babasının yakarışlarını duydu. Babası deli gibi bağırıyordu. Acaba kavga mı ediyorlardı? Ama annesi hiç bağırmıyordu. Ne olduğunu çok merak etmişti. Ona kızmasınlar diye gizlice merdivenlerden salona bakmıştı ve gördüğü manzarayla donakalmıştı.

Annesi yerde hareketsizce yatıyordu. Beyaz elbisesinin üstünde kırmızı lekeler vardı. Sonra babasına ilişmişti gözleri. Ve tanımadığı o adamlara...

İçinde kötü bir his vardı. Annesi neden orda yatıyordu, babası neden bağırıyordu? Adamlar babasının başına doğru bir şey tutuyorlardı. Babası "Sıkmazsan adam değilsin, sıkmazsan ben seni öldüreceğim!" diye bağırdı. Öldürmek demişti babası. Şimdi daha fazla korkuyordu.

Ailesini kurtarmalıydı. Erkek gibi davranıp titremeyi kesmeliydi. Tam o anda babasıyla göz göze geldi. O gözlerde bir ipucu aradı. Onları kurtarıp sarılmak istiyordu ve bunun için bir ipucuna ihtiyacı vardı.

Babası gülümsedi oğluna. Biliyordu onu son görüşüydü bu. Doya doya baktı ona. Adam ağlamak istiyordu. Ama erkekler ağlamazdı işte. Oğluna da hep bunu söylemez miydi? Şimdi bir korkak gibi ağlayacak mıydı? Evet korkuyordu. Karısını acımasızca öldüren bu adamların oğluna da zarar verebileceği düşüncesiyle deliriyordu. Vücudu kasıldı. Eğer oğluna zarar verirlerse öbür dünyada yakalarından düşmeyecekti. Oğlu her şeyiydi. Onun oğluydu o. Kimse dokunamazdı ona.

Onu buradan göndermeliydi. Çünkü oğlunun gözlerinde gördüğü o cesur kıvılcım her an saldırmaya hazır bir kaplan gibiydi. Onu kurtarmaya çalışacağını biliyordu. Son kez baktı oğluna ve oyununa başladı.

Kafasını her birinin yüzünü dağıtmak istediği adamlara çevirip oltasını attı ortaya.

"Sizden korkacağımı mı sanıyorsunuz? Size bir sır veriyim mi beyler? Erkek adam korkmaz. Ve şimdi eğer erkekseniz sessizce gidip uyursunuz. Erkek dediğin güçlü olur ve güçlü olması içinde uyuması gerekir. Ben de şimdi uyuyacağım. Erkekler öyle yapar ve ne duyarlarsa duysunlar uyanmazlar." diyerek oğlunun söylediklerini kale almasını diledi.

Karşısındaki adamlar ne demeye çalıştığını anlamamış 'ne saçmalıyorsun?' der gibi bakıyorlardı. Neyse ki oğlu tam da planladığı gibi davranmıştı. Cesur oğlu merdivenlerde gözden kaybolmuştu. Bu adamların oğluna zarar vermemesi için son kez dua etti. Şimdi sona yaklaşmıştı. Yerde yatan karısına baktı önce, aşık olduğu gözlerini açmayacağını bile bile açmasını bekledi. Umutsuzca bir bekleyişin sonunda çoktan adamın gözleri de kapanmıştı. Yere yığıldığında söylediği onca sözü yuttuğunun göstergesi olan gözyaşı süzülmüştü yanaklarından.

Küçük çocuk ne duyarsa duysun odadan çıkmayacaktı. Babası öyle söylemişti. Uyuyacaktı, güçlenecekti. Ve olmuştu. Yine o gürültüyü duymuştu. O an gözlerinden bir damla yaş düştü yanaklarına. Babasına verdiği sözü tutamamıştı. Ağlama demişti ama o ürkekçe ağlıyordu.

O gece verilen sözler birer birer aynı anda bozulmuştu.

O zifiri geceden geriye kalan o küçük bedense, arkalarında bıraktıkları enkazlarıydı.


ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin