Korku Oyunları

78 7 1
                                    

Kar hızını arttırdıkça korku bedenimi daha çok sarıyordu. Başıma ne geleceğini bilmeden yola çıkmıştım. Herşey bir silah içinmiydi , bütün bu cevapsız sorular ? Babamın aniden kayboluşu , Tanrı Dağında onu korkutan şey , rüyam ve o defter . Belki hepsi zihnimin bana oynadığı bir oyundu , kafayımı yemiştim 100 yıllık bir silahın mührünü ben mi açacaktım? Ne kadarda efsanevi birşey . Adımımı attıkça dağ hiç olmadığından daha ürkütücü daha heybetli gözüktü gözüme, ürkütücü olmasının sebebi neydi bilmiyorum bütün sorular cevapsızdı, babamı da bu dağ korkutmuştu belki bu yüzden dağ bana korkunç geliyordu. Yürüdüğümde çıkan tek ses kara basışımın sesiydi ortalık sakindi arada ağaçlardan ve çalılardan sesler gelsede bunların beni korkutmaması için uğraşıyorum nede olsa işin içinde babam ve bütün bu sorular var, tek temennim buydu. Yürüdüğüm yol iyice korkutuyordu beni daha bir çocuktum ve tek başıma yürürken insan ister istemez aklına getirdiği kötü şeylerden korkuyordu. Annemide evde yalnız bırakmıştım. Babam kaybolduğundan beri anneme büyük ölçüde yardım ediyordum bedenim bunu istemesede ruhum bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Çalışmak için okulu bile bırakmıştım. Fakat şimdi bilmezliğe doğru yürüyordum duyduğum her seste ürperiyordum , rüyamdaki yere gitmek için her adım attığımda başımı sağa sola çevirmeye bile korkar hale geldim . Artık biraz cesur olmalıydım eğer bu işe kalkıştıysam daha cesur olmalıydım. Korkularımın beni hapsetmesine izin vermemek için babamı düşündüm . Onu belki bulabilirdim. Bunu düşündükçe rahtladığımı hissettim . Rüyamdaki yerlerin aynısını görüyordum galiba herşey gerçekti. Yol kısaldıkça inancım arttı , biraz daha ilerledikten sonra dinlenmeye koyuldum, ayaklarım çok yorulmuştu bitkin düşmüştüm. Çantama koyduğum su matarasından yudumlarken birkaç ses duydum sanki birileri beni takip ediyordu yada bu zihnimin bana oynadığı bir oyundu. Yoluma devam ettim ve bir mızrak sesi. Acı bedenime yayıldıkça gözlerim kapandı...
Gözlerimi açtığımda ayağımdaki yara bir bezle sarılmıştı. Olduğum yer üstü parmaklıklarla çevrili 4 köşesi duvardan, fazla ışık görmeyen bir odadaydım . İçerisi soğuktu , önümde bir tas su ve bir ekmek vardı. Biryere hapsedilmiştim. O kadar korkuyordum ki elimden gelen tek şeyin bağırmak olduğunu düşündüm ve bir kız gibi bağırdım . Saatler geçti ama sesimi duyan yoktu bağıracak nefesim kalmamıştı önümdeki tahta tastan suyumu içtim. Ve bekledim güneş tam tepemdeydi , olduğum yerin üstü açık ve çam ağaçlarından düşen kozalaklar burayı doldurmuştu. Bir zindandaydım ama beni kim kaçırmıştı . Beni takip edenler kimdi. Eğer bunu yapanlar zefoller olsaydı beni şimdiye öldürüp üstümdekinleri alırlardı en azından önüme su ve ekmek koymazlardı. Sonunda bir ses duydum . Duyduğum şeyler kalın sesli gülüşmelerdi. Resmen haykırıp ayaklarına yere çarpıp bir ritim oluşturuyorlardı. Haykırışlar sürerken bana doğru gelen bir ayak sesi duydum. Ve zindanımın üstündeki parmaklıklar açılıp bir yaratık aşağıya atladı. Bir zefol ...
Nutkum kesilmişti dedikleri kadar iğrenç değildi ama üstünde savaş kıyafetleri ve elinde bir pala vardı bana gülerek baktı .
- Bugün seni uzun bir gün bekliyor Jen. Bu dağa geldiğine pişman olacaksın
- Sen kimsin neden buradayım ?
- Beni boşver Jen sadece burada misafirimizsin. Ayağını uzat bana yaranı iyileştirmem gerekiyor .
- Bana bişey anlat lütfen.
Sesini bile çıkarmadan ayağıma birkaç ot sürdü ve gitti. Zefol olduklarını bilmezlikten gelmiştim ama bana birşey anlatmadı ne istiyorlardı benden silahlar için yola çıktığımı mı biliyorlardı yoksa. Adımı nerden biliyordu? Bu yaratık benden ne istiyordu? Bunları düşünürken ayağımın acısı iyice artmıştı ilacı sürdükten sonra uykum çok artmıştı. Uyuduktan sonra bir ses daha geldi zindanımın kapağı açıldığında. Aynı zefol birdaha geldi.
- Jen seni Knoss'a götüreceğim eğer istediklerini yapmazsan kendini ölmüş bil.
- Adımı nerden biliyosun ? Kimsin sen? Lütfen söyle. Benden ne istiyorsunuz?
- Soru sormayı kes ve ayağa kalk buradan çıkıyoruz.
Beni karnımdan bir iple bağladı ve ipin ucundan tutarak neredeyse 2 metrelik çukurdan yukarı atladı ve beni iple yukarı çekti. Giderken yerler ıslaktı sanki bir mağaralardan oluşan bir köydeydim beni kalabalığın toplandığı bir yere götürdü. Yüzlerce binlerce zefolun haykırışı içinde bir tahtta diğerlerinden daha iri biri oturuyordu. Galiba bu beni almaya gelen zefolun bahsettiği kişiydi. Bunun Knoss olduğunu düşündüm. Sakalları diğerlerinden daha uzundu. Kollarında taştan bileklikler vardı vücudunu kemerlerle donatmış ve alt kısmını bir etekle örtmüştü. Omuzlarındaki omuzluklar okadar gösterişliydiki heybetini iki misline çıkarıyordu .
Tahtın yanındaki zefollerden biri sessizlik diye bağırdı .
- Yüce Knoss söz sizde .
- Jen Martin ! Ben Zefollerin Baronu Knoss. Wancheaz bölgesinin son zefol köyündesin .
- Benden ne istiyorsunuz .
(Okadar korkmuştumki sesim bir kız gibi çıkıyordu.)
- Jen Martin senin sahip olmak istediğin şeylerin farkındayız demek zamanı gelmiş. O çocuk sensin. Şimdi seni gitmek istediğin yere götüreceğiz ve bir zefolun asla mührü kıramadığı silahların mührünü kıracaksın.
- Neden bahsediyorsunuz bilmiyorum ( Knossun bakışlarına göre galiba salağa yatmama sinirlenmişti. Dertleri belli olmuştu nasıl bir işe bulaşmıştım ben. Korkuya yenik düşmemek için derin derin nefes aldım. Babamın anlattığı hikayelere göre bir zefole güçlü görünmen gerek eğer korkak kalırsan sana fırsatlar ve şans vermez. )
- Martinnnn. ( O kadar çok bağrımıştıki sağır olacağımı sandım ses büyük bir yankı yaptı hayatımda duyduğum en güçlü sesti)
Benim canımı sıkma eğer teklifimi kabul etmezsen . Hayatını kurtarman için uğraşman gerekecek.
Artık salağa yatmak için iyi bir zaman değildi napacağımı bilmeden düşündüm.
- Lütfen beni serbest bırakın.
Zefollerden sesler yükseldi . Öldürün bu bebeği.. Bizi yok ettiler.. Kolezyuma sokalım..Bunun  için uğraşmayın..
- Martin son kararın ne. Eğer teklifimi kabul etmezsen seni Kolezyuma koyarım . Eğer savaşmayı bilmiyorsan işin zor.
- Bana biraz zaman verin. ( Etrafı incelerken bir dişi zefol bana kolezyumu gösterdi . Aralarında iyi niyetle bakan tek kişi oydu. Bana kolezyumu seçmemi söylüyordu. Ona nasıl güvenirdimki bir zefoldu o . Ama silahların mührünü onlar için açamazdım.)
- Süre doldu Martin. Seçimini yap.
- Kolezyumu seçiyorum.
- Aptal çocuk götürün onu kolezyuma. Bağrışmalar halinde beni kolezyuma götürdüler. Keyifli oldukları belliydi. Ama Knoss tahtını yere devirmiş ve bağırıyordu. Kolezyumun kapısından içeri attılar beni. Ayağa kalktım ve karşımda iki savaşçı duruyordu ellerini havaya kaldırdılar ve bağrıştılar. Adaletsiz bir dövüş olacaktı karşımda benim 2 katım büyüklüğünde zefoller duruyordu. O dişi zefolu birdaha gördüm kapının arkasında bekliyordu ama kıyafetini değiştirmişti beni görünce kapıyı işaret etti oraya gelmemi istiyordu. Ona bakarken yüzünü bir örtüyle gizledi. Galiba amacı beni ya kendisi öldürmek istiyordu yada beni buradan kaçıracaktı . Demeye çalıştığı şeyi yapmalıydım yoksa yaklaşık 5 dakika içinde ölecektim. Bir ses duyuldu ve haykırışlar başladı 2 adamda bana doğru koşmaya başladılar aradaki mesafe uzundu ve bende dişi zefolun bana gösterdiği noktaya koştum , o yerinde değildi. Ve dediği yere geldiğimde önümdeki kapılar açıldı. Arkama baktım ve bana doğru gelen zefoller yere yıkılmıştı. Bana yardım eden zefol arenaya atladı ve elimden tutup beni dışarı kaçırdı galiba tüm halk ölümümü izlemek için kolezyumdaydı dışarıda ses seda yoktu. Koşarken hiç konuşmadık beni bir kapıdan içeri soktu dümdüz ilerle ve koş dedi. Arkama bakmadan koştum bir tüneldeydim ve içerisi dardı çıkış ormana çıkıyordu. Okadar yorulmuştumki aynı zefol beni kucaklayıp koşmaya devam etti oda soluk soluğa kalmıştı. Bir mağaranın içine girdik galiba kış uykusuna yatan bir ayının kafasına oku sapladı ok kafasının tepesinden girip çenesinden çıktı ayı bağırmaya fırsatı kalmadan öldü. Mağaranın içinde sessizce bekledik . Benim ağızımı sıkı sıkı tutuyordu. Hava kararasıya kadar haraketsizce durduk. Vücudum uyuşup kalmıştı. Dışarıdan bizi arayan zefollerin sesi uzun zamandır kesilmişti. Ve sonunda beni bıraktı.
- Ben Octavia.
- Jen Martin. Kimsin sen ? neden beni kurtardın ?
- Jen seni tanıyorum sen Eddard'ın torunusun .
- Dedemi nereden tanıyorsun .
- Jen , deden öleli aileni ve seni izliyorum zefoller beni erzak aramaya gönderdiğinde seni izliyorum , anneni izliyorum.
- Peki neden ?
- Deden benim hayatımı kurtarmıştı ben daha çocukken bir insan beni öldürmek istedi, ozamanlar insanlarla savaşıyorduk. Deden gibi insanlar çocuk zefoller ölmemeli diye düşünüyorlardı ama onlara karşı gelenler bizi öldürüyordu . Bir insan beni öldürmek üzereyken Eddard, beni kurtardı bir insanı orada beni kurtarmak için bayılttı.
- Demek beni bu yüzden kurtardın.
- Evet sebebi bu uzun zamandır sizi izleyemiyorum. Baban gideli sizi izlemeye fırsatım olmadı. Ama babandan bahsetmeye fırsat yok Dağın girişine yakınız Burdan eve dönmelisin Zefoller buraya kadar gelebilirler ama Wancheaz'e inmezler patikayı takip et seni bu saatlerde oraya götürmem uygun olmaz. Wancheaz şuanda çok yoğun beni biri görebilir.
- Babama ne oldu lütfen anlat.
- Kapa çeneni. Bir zefol sesi. Onu oyalarken eve dön en kısa zamanda seni görmeye geleceğim sana herşeyi anlatacağım.
- Ama...
Orada hızla koşarak kayboldu benimde yapacağım bişey kalmamıştı Tanrı dağının girşine ilerledim ve Wancheaz bölgesine geldim. Tam bu saatlerde eve dönmüş olmalıydım koşarak annemin yanına gittim.
- Bu kıyafetlerinin hali ne. Ne oldu sana?
- Önemli birşey değil anne . Biriyle tartıştım.
-Geç eve yemek hazır.
O kadar yorucu bir günün ardından yemeği yedim ve uyumadan önce düşündüm . Octavia babamın nerde olduğunu biliyordu. Bu bilgi ellerimin ucundayken kaybetmiştim.
.
.
.
*UZUN ZAMANDIR YAZAMADIĞIM İÇİN ÖZÜR DİLERİM .
*MEHMET MEYDAN.
*Keyifli Okumalar.


Galaksi KAYIP KILIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin