Istanbula hiciv

16 0 0
                                    

İnternette sayfaları dolaşırken uzun bir yazı farkettim geçenlerde. Belki bu sefer kornet parfümünden kokmuş bir aşk acısı ya da bir beton kadar sert yüzden çıktığı belli resmi yazılardan olmamasını diledim. Önyargımı tamamen kıramadan da olsa ilk satırı okumaya başladığımda, artık kusma derecesinde bir yoğunlukla etrafta gördüğüm klasik Istanbul temalı yazı oldugunu farkettim. Hani şu elinde çay olup da boğaza karşı fotoğraf çektiren kişileri diyorum. Herneyse yazdıklarının sonunu tahmin etmeme rağmen bitirdim okumayı. Sonrasında altına yazmaya başladım cevaben.

...Istanbul mu, o kalabalık şehir, içinde boş cesetlerin dolaştığı, vitrinlere bakakalıp yaşantılarını ezberledikleri o ışıltılı sokaklarda hayallerini güneşin doğruluğuna bırakan kuklalar toplulugu, Şehir dediğin karanlık, kasvetli olacak. Soğuğun kederli dokunuşu her kaldırım taşında hissettirecek kendini, yalnız caddelerin tek tük yanan sokak lambaları olacak ışığı loş, altı bir avuç çamur ile. Mutlu insanların terkettiği şehrin sahipsiz sineği o çamura batarken kendini görüp, o imdat isteyen yüze aşina oldugunda yardım edilmesini aslinda istemediğini farkedeceksin. Nihayetini farketmiş bir yaşlı kadar hissiyatsiz da olsa , her birisinde ayri bir duyguyu eskitse de o kederli gözlerinde, umutsuzca onu beklediğini farketmesi kolaydır bu şehrin sakinleri için. Mutluluğu aramadan dolaşır küf kokan sokakları. Ne pastahanesi vardır yaş pastalar yapan o şişman doğum günü çocuklarına, ne de alışveriş merkezi içlerinde doldurulmuş bir heyecanla zamana kendince değer biçmiş, ellerinde çantalar ile koşturanlar. Hareketli, neşeli insanların soykırımı oldu bu şehirde. Dokulen sıcak kanları dahi nefret ettirdi şehir sakinlerini. Çürümüş cesetlere dokunulmadı . Neyse ki yağmur dinledi bizim haykırışlarımızı. Sildi bu topraklardan onlarin mutlu yüz ifadelerini.

DenemelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin