Medya... David Franciosa - Parla più piano
Sonbahar mevsimi, sanki acelesi var gibi takvim yapraklarındaki yerini, kış mevsimin insafına terk ediyordu. Sabah ezanı okunmasına rağmen hava bir türlü aydınlanmamıştı. Çünkü yağmur yüklü bulutlar, şehrin tüm caddelerini karanlığa boğmuştu. Ve İstanbul, karanlıktan yaralanıp mevsimsel bir melankolik pazar sabahında, derin bir uykuya dalmıştı.
Şehir o kadar sessizdi ki... Sanki kuşlar bile cıvıltılarını, ceplerine doldurup, bu koca şehri terk etmişti. Ve inceden evlerin camlarını döven yağmur, bestelediği ninniler ile İstanbul halkına, pazar tembelliğinden yararlanma hakkını veriyordu.
Fakat bir ölüm kadar ağır olan karanlık pazar sabahı, uyurken bile güzel olan genç bir kadın için kabus dolu bir günün başlangıcıydı. Aniden arka arkaya patlayan gök gürültüsü ile kopan fırtına, şiddetli yağmurla bir olup tavanı ve iki cephesi, tamamen camla kaplı rezidans daireyi, dövmeye başladı.
Gök gürültüsü ile şiddetli yağmurun sesi yüzünden genç kadın, uykudan korkarak uyandı. Ve ormanda annesini kaybeden bir ceylan yavrusu gibi korkudan titreyerek etrafına bakındı. Gördüğü kâbusun etkisinden bir türlü kurtulamamıştı. Zor da olsa, derin derin nefes alıp vererek rahatlamaya çalışıyordu. Bu sırada zümrüt yeşili, gözlerinin kenarından sıcak akan gözyaşları, genç kadının korkudan kızaran yanaklarına süzülmeye başladı.
Genç kadın gözlerin yumarken sanki göz kapaklarına güvenmiyormuşçasına, narin parmakları ve sıcacık avuçları ile yüzünü kapattı. Derin bir kaç nefesten sonra başını sola çevirip gözlerini açtığında, yanında uyuyan, eski Yunandan kalma, Apollon heykeli gibi olan genç adamı gördü.
Uyurken bile yakışıklı olan geç adam, sadece tüm genç kızların rüyalarını süsleyen bir adam değildi. Tüm genç kızların annelerinin de "hayırlı damat" özlemiydi. Kayın pederler için "Aslan damat "baldızlar için" yakışıklı enişte" ve paragöz kayınçolar ise tam bir hazineydi. Fakat hiçbir erkek, böyle bir adam ile bırakın bacanak olmayı... Teyze, dayı ve amcaoğlu gibi hiç bir sıfatla, akraba dahi olmak istemezdi.
Genç kadın "Çok Şükür" der gibi derin bir nefes alıp yanında, uyuyan genç adama, içi eriyerek baktı. Uyandırmaya kıyamadığı, genç adama, doğru eğilip genç adamın, dudağına ve boynuna birkaç öpücük kondurdu.
Victoria secret mankenlerini bile kıskandıracak fiziğe sahip olan genç kadın, üstünde "Hiç giymeseydi daha iyiydi" dedirten seksi bir gecelik ile yataktan kalkıp ipek sabahlığını giydi. Ve aynanın karşına geçip önce yüzündeki, alkolü geceden kalma makyaj izlerini sildi. Daha sonra omuzlarına dökülürken, yeşil gözlerini de, ortaya çıkaran sarı saçlarından, hiç bir kuaförün akıl sır erdiremediği o efsanevi ev topuzunu, yaptı.
Genç kadın kendisini, külkedisi hikâyesinin modern versiyonu olan bir filmde, başrol oynayan aktris gibi hissediyordu. Fakat filmin mutlu sonla bitmesi için yakışıklı prensin, nikâh masasına oturması gerekmekteydi. Zaten birkaç gündür hormonnel huzursuzluk yaşayan genç kadın, yatağın yanındaki komodinin çekmecesinden gebelik testini, aldı.
Yatakta uyuyan sevgilisine, dünyanın en güzel sürprizini yapmak için asma kattaki yatak odasının merdivenlerinden usulca indi. Alt kattaki salona indiğinde, karşısındaki, karanlığa boğulduğu halde hâlâ güzel olan İstanbul manzarasına bakıp gülümsedi.
Bütün geceyi, alkol duvarının üstünde gezinerek geçiren genç adam, bir kedi yavrusu gibi yatakta gerinirken uyandı. Fakat başına saplanan ağrılardan güç bela fırsat bulup gözlerini açtığında, cam tavana çarpan yağmur damlaları ile yüz yüze geldi.
Birden bire suratında, dün gece ile ilgili aklına gelen muzipçe bir gülümseme belirdi. Ve genç adam gözlerini tekrar kapattığında, Dün gece yaşadığı her şey, bir sinema filmi gibi zihninde, canlanmaya başladı.
Genç adam, gözleri kapalı halde, eli ile yatağın yüzeyini sanki bir şey arar gibi taradı. Gözlerini açıp kafasını çevirdiğinde, dün gece yaşananların diğer şahidi olan genç kadının yatakta olmadığını, fark etti. Dün gece çok sarhoş olduğunu hatırladı, ama yaşadıkları rüya değil, gerçekti. Gerçi zengin, yakışıklı olmasaydı. Öyle bir kızı, rüyasında bile göremezdi, ya... Neyse...
Fakat cam tavanın tam üstünde aniden patlayan şimşeğin etkisi ile "Noluyo Amk"diyen genç adam, korkuyla yataktan fırladı. Ve genç adamın, her ne kadar boylu, boslu, kaslı ve yakışıklı olsa 'da, o kalıbın adamı olmadığı, çakan şimşek yüzünden yaşanan göt korkusuyla açığa çıkmıştı. Birkaç derin nefes ardından içilen bir barda su ile rahatlayan genç adam, yatak çarşafını peştamal gibi beline dolayıp yarı çıplak bir halde asma katın merdivenlerinden aşağıya inmeye başladı. Sanki bir reklam filminin setindeymiş gibi artist, artist merdivenlerden indikten sonra salondaki, Amerikan mutfağına girdi.
Tezgâhın üzerindeki yatakta kahvaltı etmek için hazırlanmış kahvaltı tepsisine baktı. Tepsinin üstündeki portakal suyu ile dolu bardağı eline alırken, banyodan gelen tatlı bir ses duydu. Her ne kadar yatakta kahvaltı keyfi, 1960 lı yıllarda çekilen romantik Fransız filmlerinden kalma bir klişe olsa da... Dışarıda kopan fırtına yüzünden yapılabilecek tek romantik eylem buydu.
"Uyandın mı?... Aşkım!..." Genç adam arkasını döndüğünde, banyodan çıkan genç kadını gördü. Vişneçürüğü rengindeki bornozun içinde ve kafasına sardığı aynı renkteki havluyla harika görünüyordu. Genç kadın, en masum tavırlarını takınırken sürpriz planın suyu düştüğünü fark etti ama bozuntuya vermedi. Fakat gebelik testi çubuğunu, genç adam fark ettirmeden arkasına sakladı.
Genç adam, hemen sevgilisinin yanına yaklaşıp çenesinden tutarak öperken genç kadın ise mutluluktan uçmaya başladı. Bu sırada " "O arkada sakladığın nedir aşkım" diyen genç adamın gözleri birden parladı. Genç kadın sürpriz yapmak isterken yakalandığı için sevgilisine mutluluğun formülünü verecekti. Formül ise basiti Çünkü gereken üç şey, genç adam, genç kadın ve bir bebekti.
Genç kadın biraz utanma ve biraz naz ile çubuğu, sevgilisine verdi. genç adam eline alıp " Pozitif mi?... Şimdi bu çubuk" derken, sevgilisi 'de, onaylar gibi başını salladı. Genç adam çubuğu fırlatıp gülümseyerek, sevgilisinin gözlerinin içine bakarken bir eli ile genç kadının boynundan tuttu.
Genç adam, sevgilisinin dudağından öptükten sonra tatlı bir ses tonu ile "Ben sana ne dedim... Aşkım" derken genç kadının gözlerinin içine bakarak gülümsedi. Ama genç kadın şaşkınlığını yaşayamadan, genç adam "Ben sana, kedi gibi sevişeceğiz... Ama tavşan gibi çoğalmayacağız... demedim mi ?.. " diyerek kızın boynundan tuttuğu gibi kafasını, banyonun kapısına vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLKEDİLERİNİN HAZİN HİKAYELERİ
Mystery / Thriller"Hayallerim vardı...Bir gün bizi, esir tutan iplerimiz den kurtulup... Bu lanet kukla tiyatrosundan, senin ile beraber kaçmak gibi mesela...Ve sen... benim masalımın... Perisi olacaktın... Ben ise tahtadan bir kukla olmaktan kurtulup, senin sevginle...