8. Bölüm

17 0 0
                                    

                  REŞİT BEY MERZİFON’A GİDİYOR, KAYSERİ’DE İSE SULAR DURULMUYOR

            Sabah çok erken bir vakitte, ki Kayserililer buna “kuşluk” diyorlardı, Reşit Bey, Merzifon’a doğru yola çıkmıştı. Reşit Bey’in Merzifon’a hareket edişi yol boyundaki bütün karakollara bildirilmişti.

         Mehmet Bey, Reşit Bey’i uğurladıktan sonra Kiçikapı’daki karakola gelmek için havanın da tekrar sonbahar şarkıları söylemesinden cesaret alarak yürüyerek gitmek istemişti. Sabah namazını kılan insanların Isba Pazarına doğru gittiklerini fark ederek yolunu o tarafa düşürdü.

         Isba Pazarı, aslında çok eski bir pazardı. Eskiden bu pazarda sipahiler alışveriş yaptıkları için adı Sipahi Pazarı’na çıkmış, halk bu lafı da kısaltarak Isba Pazarı koymuştu adını. Isba Pazarında önceleri sadece demir, bakır, çinko gibi el işlemeleri ile tarımsal aletler satılırken son zamanlarda her şey satılır olmuştu. Çünkü, artık o eski sipahilerden hiçbir iz kalmamıştı. Devir değişmiş, eskileri toprak alıp yer gizlemişti. Isba Pazarının bir yönü ise hiç değişmemişti. O da bu pazarda her türlü kesici ve biçici aletlerin bulunması ve yörenin ünlü bıçakçılarının bu pazarda yerlerini almasıydı.

         Mehmet Bey’i bu pazara götüren de sanki içinde kıpırdaşıp duran bir şüpheydi. O, eskiden beri tanıdığı ve akrabalık bağı da olan Bıçakçı Mustafa’yı görmek istiyordu. Bıçakçı Mustafa’nın dükkanının önüne geldiğinde daha dükkanın açılmamış olduğunu gördü. Biraz orada duraklayıp insanların aheste ama düzenli bir şekilde işlerine başladıklarını seyretti. Bu sırada:

         -Hayırdır yiyenim, bana mı baktın diyen Bıçakçı Mustafa’nın sesiyle beraber irkilip döndü:

         -He emmi sana baktım dedi.

         Bıçakçı:

         -Hoş geldin! İçeri gel dedi.

         Kalın ve büyük anahtarı tahta kapıya soktu Bıçakçı Mustafa ve kapı, gürültülü bir şekilde açıldı. Bıçakçı Mustafa, dükkanını dikkatli dikkatli gözden geçirdikten sonra, daha iç bölümde kuytu bir yere yöneldi. Burası nispeten daha sıcaktı.

         Bıçakçı:

         -Birazdan çocuklar gelirler, o zaman fırından ekmek aldırırım dedi.

         Mehmet Bey:

         -Sağol Emmi, karnım aç değil dedi.

         -Hayırdır oğlum, sabahın bu vakti burada ne işin var?

         Mehmet Bey:

         -Yok emmi,  buradan geçiyordum da bir uğrayım dedim.

         Bıçakçı:

         -Eyi eyi... Ağan nasıl, anan nasıl eyiler mi?

         Mehmet Bey:

         -İyiler emmi iyiler...

         O yıllarda Kayseri’de eski Oğuz geleneğinden kalma sözler unutulmamıştı. Babaya “ağa” denirdi. Anneye ise daha önceden “aba” derlerdi ama şimdilerde ana demek adeti çıkmıştı. Uzak yakın bütün akrabalar akrabalık sözleri kullanmak adeti vardı. Mehmet Bey, gerçek amcası olmamasına rağmen Bıçakçı Mustafa’ya o yüzden “emmi” diye hitap ediyordu.

         Bıçakçı Mustafa, Mehmet Bey’in oturmayıp ayakta durduğunu ve dükkanın aralığından zaman zaman sokağı görmek için dışarı baktığını fark edince:

Hey Andon 1. Bölüm / Seyit Burhanettin AKBAŞWhere stories live. Discover now