ANKARA’DA MAHKEME KURULUYOR
Ankara’ya ulaşan emniyet mensupları bütün bilgilerini savcı Mehmet Arif Bey’e ulaştırdılar. Eldeki deliller ve hazırlanan raporlar birleştirilerek tek iddianame haline getirildi. Bu iddianamelerin hazırlanmasında Mehmet Arif Bey’in en büyük yardımcısı Reşit Bey olmuştu.
Ankara İstinaf Mahkemesi 20 Mayıs 1893’te bahar mevsiminin adeta yaz sıcağına dönüştüğü bir günde başladı. Lakin mahkemenin ne kadar çetin geçeceği daha ilk günden belli oluyordu. İstanbul’daki Amerikan, İngiliz, Fransız ve Rus konsolosları ve konsolosluk temsilcileri Ankara’yı mesken tutmuştu. Hatta dışarıdan bazı gazetecilerin de Ankara’ya ulaşmak için yollara düştükleri haberi ile Ankara adeta çalkalanıyordu. İngiltere’de ve Amerika’da basın en acımasız eleştirilerini yapıyorlar ve Osmanlı Devleti aleyhine o güne kadar görülmemiş bir kampanya başlatarak her türlü iftirayı ve yalanı yazmakta kusur etmiyorlardı.
Mehmet Arif Bey ise kendinden emin tavrıyla dikkatleri üzerine çekiyor ve bir avukat ve yabancı misyon ordusunun izlediği bu açık mahkemede adeta hukuk tarihine geçecek bir ders veriyordu.
-Bakınız efendiler, şu manzaraya dikkat buyurunuz. Dışarıda her türlü hakarete uğrayan ve hasta adam olarak adlandırdığınız bir devletin yürüttüğü mahkemedesiniz. O devlet ki çökmesi için her türlü entrikaya maruz kaldığı halde Hınçakyan İhtilal Çetesinin mensuplarını açık bir mahkemede yargılayacak kadar ileridedir. Şu an sanıkların avukatları Yozgatlı Bekir Efendi, Avakyan Kevork, Şahinyan Karabet, Abacıyan Mamas, İzzet Efendi, Şamilyan Artin, Azizyan Nazım, Yozgatlı Nazaret, Çeçeyan Agop ve Lazari Efendiler de buradalar ve her sanık kendi avukatını belirlemekte serbesttir.
Hınçakyan İhtilal Çetesi’nin bugüne kadar Osmanlı topraklarında emsali görülmemiş bir silahlanmayı yürüttüğü aşikardır. Bu silahlarla ilgili her türlü doküman temin edilmiştir. Bu çetenin işlediği cinayetlerin dökümü de yapılmış ve şu an sanık durumundaki kişiler bu cinayetleri doğrulamışlar ve her türlü ayrıntıyı anlatarak suçlarını ikrar etmişlerdir. Birçok Türk’ün ve Ermeni’nin kanına giren bu çete, ne acıdır ki Amerikan mekteplerinde yuvalanmış ve bunların yanında yer alan yabancı misyon temsilcileri de adeta onlara verdikleri desteğin bir delili olarak bugün buraya ektikleri fırtınanın ne tür sonuçlar doğuracağını görmeye gelmişlerdir.
Düşünün daha mahkeme başlamadan İngiliz Devleti, bizleri tahdit edecek kadar cüretkar davranabilmiş ve adeta sanıkların yargılanmadan iadesini isteyecek kadar ileri gitmiştir. Bizler Allah’a inanıyoruz. İnancımızın gereği olarak da burada adaleti temin etmeye mecburuz. Adaletin bedeli ne olursa olsun, o bedeli ödemeye de hazırız.
Mehmet Arif Bey, hazırladığı bütün ayrıntılara yer verdiği iddianameyi büyük bir sabırla okudu. Sözlerini tamamladı ve yerine geçti. Mahkeme heyetine Hüseyin Hüsnü Bey başkanlık ediyordu. Mehmet Arif Bey’in dışında iki Müslüman üye, Ahmet Tevfik ve Ali Beyler ile Ermeni Milletinden Avanik Efendi ve Rum Milletinden ise Yorgaki Efendi mahkeme heyetinde yer alıyorlardı.
Hüseyin Hüsnü Bey, bu ilk celsede savunma avukatlarına söz verdi. Avukatlar, kendi aralarında paylaştıkları sanıklardan birer dilekçe almışlardı ve bu dilekçeleri mahkeme başkanlığına sundular. Bu dilekçelerde daha önce polise verdikleri ifadelerin işkence altında alındığı yazdırılmıştı ve önceki ifadelerini reddederek suçlarını hafifletmeyi amaçlıyorlardı. Mahkeme heyeti bu dilekçeleri kabul etti.
Mahkeme, sanıkların hüviyetlerinin tespitini gerçekleştirdikten sonra iddianamenin bir kopyasının sanıklara verilmesi yönünde bir kararla 22 Mayıs Pazartesi gününe ertelendi.