KARTALLAR YÜKSEK UÇAR
Recep, Serkis ile Suna’nın nişan törenlerine de katılmadı. Recep’in yaşadığı bu hadiselerden sonra kendisini tamamen işine verdiği, Suna’yı kaybetmiş olmanın getirdiği hüznü yüreğine attığı ve günden güne durgunlaştığı görülüyordu. Öte yandan Artin’in kendisi için oluşturmaya çalıştığı çevreye iyice sahiplendi. Artık Gebze’deki çiftlik o bölgenin ileri gelenlerinin oturma yerlerinden biri olmuştu. Artin’in kendisine aktardığı külliyetli miktardaki yardımı har vurup savurmadan işine yatırdı ve işlerini hayli ilerletti.
Artin, Gebze’de bir başarı öyküsü yazıldığını çok iyi biliyordu ama ortağı ve aynı zamanda damat namzedi olan Serkis’i üzmemek için Recep’in faaliyetlerini şimdilik sır gibi saklıyordu.
Recep, bir taraftan konakta geçen günlerini, Suna’ya söylediği her sözü an be an yaşıyor, o hatırayı yüreğinde bütün sıcaklığı ile tutarken, Suna ile Serkis’in evliliğini düşündükçe kahrolmaktan geri durmuyordu.
Bir gün çiftlikte iki misafirin kendisini beklediğini söylediler. Misafirleri karşıladığı zaman bu iki şahsı daha önce hiç görmediğini fark etti. Sessizce gösterilen yere oturan bu iki şahıs, kendilerini maliyede görevli iki kişi olarak tanıttılar. Recep şaşırmıştı. Maliye görevlilerinin çiftlik evine gelmeleri adetten değildi. Oldukça tecrübeli oldukları anlaşılan iki kişi bazı bilgileri teyit etmek için Recep’ten yardım istiyorlardı. İstedikleri bilgiler ise genellikle İstanbul’daki şirketle ilgiliydi. Kendisiyle ilgili de eften püften sorular soruyorlardı.
Recep:
-Arkadaşlar, İstanbul’daki şirketle benim ilgim kalmadı. Şu an Gebze’deyim ve bu işin başındayım. Neden İstanbul’a gidip de sormuyorsunuz bütün bunları, anlamadım doğrusu dedi.
İçlerinden çam yarması gibi iri yarı olanı pat diye bir soru sordu:
-Siz bir vatansever misiniz, sır saklar mısınız? Devletinize küçük de olsa bir yardım da bulunmaz mısınız?
Recep yine şaşırdı ama tereddütsüz:
-Elbette bir vatanseverim ve elbette devletime yardımda bulunmaktan onur duyarım. Benden istediğiniz tam olarak nedir?
-Bakın şimdi söyleyeceklerim çok önemlidir. Eğer sizden beklediğimiz gibi bir yardım alamazsak, duyacağınız bu sözler sizin de başınızı belaya sokabilir.
Recep:
-Buyurun söyleyin, buraya kadar mühim bir mesele ile karşı karşıya bulunduğumuzu çok iyi anladım, dedi.
Adam:
-Pekala öyleyse... İstanbul’da çalıştığınız firmanın başındaki Serkis ile ilgili ciddi bilgiler var elimizde. Bu adam yurt dışına tarihi eser kaçırıyor. Türkiye’den Amerika’ya ihraç ettiği malların arasında ülkemize ait antik eşyalar var. Gönderdiği malların parası da Türkiye’deki hesaplarına geçmiyor. Büyük ihtimalle Amerika’daki bir bankadaki hesaba yatırılıyor. Artin ile oğlu Sefer’in bu işin içinde olup olmadıklarını tam bilemiyoruz. Biz bu konuda sizden bazı yardımlar talep edeceğiz.
Recep:
-Bakınız Artin ile Sefer’in bu işin içinde olabileceklerine ihtimal yoktur.
-Neden?
-Çünkü onlar Türkçe’den başka dil bilmezler ve ikisi de memleketlerini seven adamlardır. Yurt dışı bağlantılarını ve ihracat işini yapan ise Serkis’tir. Serkis’in yabacı dili vardır ve Amerikalı dostları ile konuşur, görüşür ve o işleri o halleder. Artin Ağa, tam bir halk adamıdır. Tipik bir Anadolu insanı, taşra adamıdır. Toprağa sağlam basar. Ondan ve oğlu Sefer’den açıkçası herhangi bir yamukluk beklemem.