BAKLATES *1*

233 15 2
                                    

Arabada...

Annem İzmir Marşı'nı son ses açmıştı. Elisa ile birlikte telefonlarımıza gömülmüştük. Bi ara o kadar sıkılmıştım ki yoldan "Bitsin bu rüya, bitsin bu dünya, bitmeyen bu yola yazıklar olsuun." diyerek Batsın Bu Dünya şarkısını bombok bir hale çevirmiştim. İzmir'e geldiğimizde saat 13.00'ı gösteriyordu. Annemin diğer arkadaşları 17.00 gibi geleceğinden otele yerleştik önce. Annemden biraz izin alıp dışarı çıktık Elisa ile. 
Otelimiz merkezde sayılırdı ve hep hikayelerde duyduğumuz Alsancak'a yürüyerek 15dk uzaklığındaydı ama oraya başka bir gün akşam gitmeye karar verdik. Öylesine parkta yürüyorduk. Elisa birden "Hadi beni yakala!" diyerek koşmaya başladı. Ona doğru koşarken birden bir şeye çarptım. Bak.. Baklavadan bir duvar. Karşıdan bir ses geldi. "Baklavadan duvar? Sadece karın kası bunlar sakar patates." Ah, olamaz! Yine dışımdan düşünmüşüm. Elisa anlamayan gözlerle bana baktı. Ona elimle sen ilerle işareti yaptıktan sonra karşımdaki baklavadan duvara kafamı kaldırarak bakarak, "Ne diyorsun sen ya? Ne münasebet efendim! Ben öyle bir şey demedim." Belki kendimi kurtarırım umuduyla yanıp tutuşurken karşımdaki sırık "Demek şimdi de yalancı patates öyle mi? Hiç yakıştıramadım." Salak salak gülüyordu bir de karşımda. Ne olacak kesin buranın zengin züppelerinden biriydi. "Çekil yolumdan." dediğimde Elisa beni arıyordu ve ortalıkta gözükmüyordu. Telefonumu arka cebimden almaya çalıştığımda Sekoya*' (Bir çeşit uzun ağaç) benden önce davranıp arka cebimden telefonu alarak aramayı kapattı. Daha sonra numarasını 'Baklava Duvarı' olarak kaydettikten sonra eliyle 'Beni ara.' tarzı bir işaret yaparak yanımdan uzaklaştı. Bu ne demekti şimdi? Gerizekalının teki işte diyerek Elisa'yı aradım. Parkın girişinde beni beklediğini söyleyince koşar adımlarla oraya gittim. Durduğu yerde duramıyordu Elisa. Kesinlikle maldı. "Melek. Buldun. Buldun." Diyorum gerizekalı diye inanmıyorsunuz ayol. Kafasına bir dirsek attım. Bu 'Kendine gel.'  deme şeklimdi. Zıplamaktan nefes nefese kalmıştı Elisa. Elinden tutup "Ne buldum Elisa? Altın mı buldum, Elmas mı buldum, ne buldum bu kadar zıpırdıyorsun?" Az önceki Sekoya'ya sinirimi az kalmıştı Elisa'dan çıkartmaya. "Ya Melek malsın. Tam bir malsın. Aşk diyorum aşk. İzmir aşkı. Yaz aşkı. Buldun işte. Gördüm az önce numarasını kaydetti sana. Hadi mesaj at. Ben Melek diye." Cidden saftı bu kız. "Elisa bana diyorsun da hiç mi düşünmüyorsun ya numaramı paylaşırsa bir yerlerde, ya sapıksa, ya organ mafyasıysa? Bana hitap ediş şeklini duymadın mı? 'PATATES' Gerizekalı işte. Kesin zengin züppesi. İşim olmaz benim öyleleriyle saçmalama." Heyecanlandığımda hep uzun ve hızlı konuşurdum. Yine hızlı konuşmuş olacağım ki Elisa kıkırdadı. "Sakar patates gönlünü bir baklava duvarına kaptırdı. Yeni bir aşk hikayesi... BAKLATES." Elisa'ya baktım, baktım, bir daha baktım, sonra tekrar baktım. Küçük çocuklar gibi ellerini birbirini kavuşturmuş gökyüzüne bakarak sallanıyordu. Tam benden ters tarafa doğru salındığında kafasına bir geçirmişim ki yere düştü. Gülme sırası bendeydi. Gülmeme kalmadan telefonum çaldı. 
Arayan: "Annelerin Gülü" 
"Melek'im nerdesiniz? Hadi gelin otele de geçelim Egesu'lara."
Ah canım annem. O da benim gibiydi. Heyecanlanınca hızlı konuşurdu. Kim bilir ne kadar heyecanlıdır. Yaklaşık 20-25 senedir sadece WhatsApp'dan konuşarak sürdürmüşler kardeşliklerini. Tabii annemin de kardeşi olmayınca onları bilmiş kardeşi gibi. Şimdi de ilk defa görüşecekler. Ben bile heyecanlıyım annem nasıl olmasın. Elisa yerden hala kalkmamıştı. Ayağına vurduğumda "İki dakika ölü taklidi bile yaptırmıyorsun. Bırak Allah aşkına şurada oturup buharlaşmayı ve bulut olmayı bekleyeceğim." "Öf be aman. Yürü Egesu teyzemlere gideceğiz. Gelmiyorsan gelme seninle mi uğraşıcam be aa." Elisa'ya çektiğim restten sonra tıpış tıpış peşime takıldı. Tabi onun annesi İzmir aşığı değil. Annem neredeyse her gün Yandex'ten İzmir sokaklarını gezerdi. Beni de yanına çağırıp "Bak burası Egesu teyzenlerin evi. Eğer gidersek İzmir'e burası da kalacağımız otel. Otel ile Egesu teyzenlerin evinin arası biraz var. Biz ucuza kaçmak için merkezde bir otelde kalacağız ama Egesu teyzenlerin evi deniz kıyısında." derdi. Bu yüzden İzmir'i neredeyse Eskişehir kadar iyi bilirdim. Otele geldiğimizde annem zıpırdıyordu. Yanına koştum ve "Anne çak bir beşlik." dedim. Tam ellerimizin birleşeceği sırada aynı anda döndük. Bu bizim heyecan ve sevinç dansımız sayılırdı. Elisa bağırdı ordan "Aşk olsun Eda teyze, aşk olsun Melek. Ben burada annesiz, babasız öksüz bir yavrucağım. Siz de karşımda sevinç gösterisi yapın." Sonlara doğru yüzü Küçük Emrah ifadesini almıştı. Tam biz dayanamayıp gülmeye başlayacakken babam gelip Elisa'ya sarıldı. "Ah yavrum kıyamam." Babam'dan bunu beklemediğimiz için kendimizi tutamayıp kahkahalar atmaya başladık. Kahkahalarımız taksicinin bizi beklemekten sıkılıp kornasını öttürmesine kadardı. Taksiciye ters bakışlarımı attıktan sonra annemi Elisa ve ben arka koltuklara;  Babam ise ön koltuğa oturdu. Egesu teyzemlerin evini annem tarif etti taksiciye. Babam kıskançlıktan köpürse de sesini çıkarmadı. Egesu teyzemlerin evinin önünde durdu taksi. Önce hayranlıkla denize baktık Elisa ile. Evi gördüğümüzde hayranlığımız iyice arttı. Ev bembeyazdı. Etrafında pembe çiçekli sarmaşıklar vardı. Kocaman bir bahçesi vardı ve bahçesinde salıncak vardı, puflar vardı. Annem ve çiçekli bahçeyi sevmezdi. Onun için bahçe demek; kedilerin olmasıydı. Kapıyı Egesu teyzem açtı. Önce Elisa'ya baktı sonra bana. Elisa'ya bakınca "Sen Melek olamazsın. Eda'dan sen çıkmazsın." diyerek o şen kahkahasını attı. O kadar güzel gülüyordu ki sürekli gülsün istiyordunuz. Elisa biraz bozulsa da güldü. Sonra bana bakıp "Melek?" dedi. Kafamı salladığımda sıkıca sarıldı. Kemiklerimin kırılacağını zannettim. Annem arkadan zıplayarak ve koşarak gelince beni bırakıp anneme sarıldı. "Grubumuzun miniği, sıska kızı, canım." Annemi hepsi böyle seviyorlarmış. Annem aralarında en kısa ve en zayıflarıymış. Bizi içeri davet ettiğinde hepsi gelmişti. Annem bana ters ters 'Sizin yüzünüzden en son biz geldik.' bakışı atınca 'Bozar mı sandın acılar?' bakışımı yolladım. Tabii ki bu bakışlar nasıl yollanıyor bilmiyorum. Anlık gelişen bir şey. Hepsine tek tek sarıldım. Annemin koca göbeği yüzünden kimseye doğru dürüst sarılamıyordu. Kolay mı 3. çocuğunu bekliyor bu yaşta. Damla teyzem, Melisa teyzem ve Tuğba teyzemle de sıkıca sarıldılar. Büşra teyzem zaten Eskişehir'de oturuyordu. Herkes muhabbete dalmıştı. Melih her zamanki gibi telefonunda Clash of Clans oynuyordu. Babamla ikisinin elinden hiç düşmezdi bu oyun. Annem Melih'e hep "İkizin gibi biraz sosyal ol oğlum." derdi. Çift yumurta ikiziydik Melih'le. Egesu teyzemin oğlu ortalıkta yoktu. Büşra teyzemin kızıyla, Eslem ile, zaten yakın arkadaştık. Birlikte oturuyorduk salonda da.  Melisa teyzemin de ikizleri vardı. Toprak ve Yaprak.  Onlar da birlikte takılıyorlardı. Fakat Toprak'ta bir ilginçlik vardı. Psikopat gibi bakıyordu bana. Ürkmüştüm biraz. Damla teyzemin kızı Nil ve Tuğba teyzemin kızı Buğlem de birlikte sohbet ediyorlardı. Yemek masasına oturulacaktı. Egesu teyzeme yardım etmek için mutfağa gidiyordum. Mutfak yerine mutfağın karşısına girmiş olacağım ki bir yatak odasına gelmiştim. Odanın tavanı ve duvarların yarısı beyaz renkti. Duvarların alt kısmı da yarıya kadar mavi tonlarındaydı. Mavi ile beyazın birleşmesini engellemek için kırmızı şeritler konulmuştu. Çalışma masasında bir çerçeve vardı. Çerçevede Egesu teyzem, Egesu teyzemin eşi-Hakan amcam- ve Sekoya. Ne dedim ben? Kör oldum sanırım. Ne demek Sekoya? Ne demek Se ko ya? Ne demek ya ne? O sırada Egesu teyzem odaya girdi. Elimde çerçeve de olunca resmen basılmış gibi hissettim. "Poyraz." dedi.



Kısa olmadı umarım :)) 1064 kelimelik bir bölümle ilk bölümü yayınladım. Umarım beğenilir :) 
Multimedia'ya da karakterleri koyamıyorum malesef. 
http://hizliresim.com/A52BEz buradan bakın :) 






BAKLATESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin