Pencereden uzaklaşıp odaya döndüğümde annemin titizlikle kapatılmış yatağın kenarından sarkan kâğıt parçası gözüme ilişti. Bu muntazam yatakta o kâğıt parçası sırıtıyordu. Kâğıt, yastık kırlentinin altındaydı ve aceleyle bırakıldığı belliydi. Nedir diye merak ederken bakıp bakmama arasında tereddüt yaşadım. Tereddüdüm kısa sürdü. Kırlenti kaldırıp dörde katlanmış kâğıdı aldım. Bir mektuptu. Bu zamanda bir mektup, diye düşündüm şaşkınlıkla. Eskiden mi kalma diye düşünsem de kâğıdın durumu olasılığı çürütüyordu.
Annem beni görse kızardı mutlaka diye düşünürken kimden olabileceğini merak ederek açtım.
<Sevgili kardeşim, Necla... Nasıl olduğunu sormayacağım, iyisin ki bizleri bir daha hiç arama zahmetine girmedin. Sana bu şekilde ulaşmak çok acı. Telefonlarımıza ne sen ne de Kemal Tahir çıkmadı. Eminim kendine göre haklı sebeplerin var. Ama unutma ki bizim de kendimize göre haklı sebeplerimiz vardı. Lafı fazla uzatmadan kısaca sana durumu anlatmak istiyorum. Öncelikle anlatacağım durumun ana sebebi olarak acı bir haber vermek zorundayım. Telefonlarımıza çıksaydın bunlara gerek kalmazdı bile. Ne yazık ki babamız hakkın rahmetine kavuştu.
Hasta olduğunu sana söylememizi istemedi. Bu sebepten sana söylemedik. Vefatından önce bizim bilgimiz dışında bir vasiyet hazırlamış. Babamızın tüm mal varlığı Mirsad ve senin küçük kızın arasında paylaştırıldı. Vasiyete göre babamızın seni bağışlamadığını anlayabilirsin. İkincisi ise oğlumla kızını zamanı gelince evlendirilmeleriydi. Kızının o taşra kültürüyle yetiştirilmemesi için buraya gelmesi gerektiğini anlamalısın. Yakında oğlum oraya gelecek, kızını da alıp bize getirecek. Umarım babamın vasiyetini anlayışla karşılarsın. Sevgilerimle. Mine.>
Mektubu bitirdiğim halde yerimden kımıldayamıyordum. Bu ne demekti, anlayamamıştım. Annem neden bu mektuptan bahsetmemişti, sözünü ettiği telefonları da hatırlamıyordum bile. Peki, babam biliyor muydu? Biliyorsa ne tepki göstermişti? Babamın ve annemin son zamandaki hallerini gözümün önüne getirmeye çalıştım. Her ikisinin de davranışlarında olağan dışı bir şey yoktu. Bu bana daha çok garip gelmişti. Mektupta ne zaman gönderildiğini gösterecek bir tarih yazmıyordu. Zarfını bulabilir miyim diye kırlentin altına tekrar baktım, boştu. Bütün bunlardan haberimin olmamasını bir türlü anlayamıyordum.
Acaba ağabeylerim biliyor mu diye merak ettim. Bilseler anlaşılırdı herhalde, diye düşündüm hemen sonra. Ne yapacağımı bilemez halde, boş gözlerle etrafıma bakındım. Tam bu sırada odanın kapısı açıldı. Elimdeki mektubu nereye koyacağımı bilemeden aptal gibi anneme bakakaldım.
Sabırsız bir o kadar azar dolu sesle "Nerede kaldın?" derken elimdeki mektubu gördü. Şimdi bana binlerce nasihatte bulunacaktı, tabii kızgın bir sesle diye düşünerek bu beklentiyle anneme baktım. "Demek gördün?" dedi duygusuz bir sesle. Tepkisizliğine şaşırırken sadece başımı salladım, konuşabilmem ne mümkündü. Şimdi bana "Ne düşünüyorsun?" diye sorarken, merakla yüzüme bakıyordu ama duyguları yüzünden okunamıyordu. Şaşkınlığım tavan yapmıştı, benim fikrimi soruyordu. Ne söylemeliydim, bilemedim. "Şaşırdın değil mi?"diye sordu bu defa. Yanıma gelmeyi ihmal etmemişti. "Bir teyzenin varlığından dahi haberin yokken seni yanlarına istiyorlar."
"Gidecek miyim?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Sana kalmış!" dedi kayıtsız sesle.
"Anlamadım?" dedim, gerçekten annem ne düşünerek bana bunu söylüyordu anlamamıştım.
"Sana kalmış işte. Bunda anlamayacak ne var? İzmir de yaşayacaksın, güzel okullara gideceksin, ağabeylerin ve eşleri gibi iş altında ezilmeyeceksin," dedi alayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Aşk'la Gel Kitap ÇIKTI!
RomanceGenç bir kızın; annesinin hakkı olduğunu düşündüğü mirası alabilmesi uğruna, sahte bir evlilik yapması ile başlayan bir serüven... Uyumsuz bir çift... Saklanan gerçekler... Karşılıksız bir aşk... Biri; zengin, yakışıklı, ailenin yükünü omuzlamış tek...