2: Duman ve Aynalar

2.4K 98 30
                                    

2: Duman ve Aynalar

Konstantina Karayel, şehir efsanelerinin avcısıydı. Gedik Savaşı'ndan sonra dünyada kalan binlerce şeytani varlığın peşindeydi, elbette hiçbir şey bedava değildi. Sonuçta Konstantina da kirasını ve faturalarını ödemek zorundaydı ve doğrusu para almasa insanları kurtarmakla pek uğraşmazdı. Hangi deli, yaratıklarla savaşmaya gönüllü olurdu ki? Birazcık teşvik gerekliydi.

Konstantina bir savaş çocuğuydu. Üçüncü Dünya Savaşı'nın patlak verdiği 1999 yılında dünyaya gelmişti. Ama asıl savaş, bu sefer daha vahşi geçen dünya savaşının yol açtığı Gedik Savaşı'ydı. İnsanlık, neredeyse kendi sonlarını kendileri getirmişti. Nükleer bombalar, küresel ısınma, doğaya verilen tahribat sonucu gökyüzünde koca bir delik açılmıştı: Gedik.

Ve bu delikten dünyaya sızanlar çok da iyi niyetli değillerdi.

Gedik Savaşı tüm dünyayı birden felce uğratmıştı, devletler ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Gökyüzündeki kocaman bir deliği nasıl kapatırdınız ki? Dahası insanüstü yaratıkların karşısında hangi ordu durabilirdi?

İnsanların bilmediği, daha doğrusu unutmaya yüz tuttuğu bir güç daha vardı: Şamanlar.

Şamanlar, dünya tarihi boyunca tüm kıtalarda var olmuşlardı ve dünya üzerinden öylece yok olacak değillerdi. Gelişen çağla birlikte geriye çekilmiş, kendilerine şaman diyen sahtekârlara rağmen seslerini çıkarmamış ve varlıklarını nesilden nesile sessizce sürdürmüşlerdi. Ta ki gökyüzünde kocaman bir gedik açılana kadar. İşte o zaman doğudaki Kurultay yeniden toplanmıştı. Şamanlar yeniden yükselmiş ve Gedik Savaşı'yla oluşan yeni dünya düzeninde yerlerini almışlardı. Çünkü o gediği anca onlar kapatabilir ve şeytani varlıkları anca onlar defedebilirdi. İnsanların onlarca yıldır görmezden geldiği şamanlar, doğanın parçalanmasına göz yumamazdı.

Konstantina bir şaman değildi. Emeket ruh ona hiç gelmemişti. Ailesindeki son şaman abisiydi. Fakat Konstantina, annesinden çok şey öğrenmişti. Ece Karayel, Konstantina'nın tanıdığı en iyi şamandı.

"Şu an bununla ilgilenemem, Konstantina," dedi Ece Karayel, telefonun diğer ucundan. "Birazdan uçağa bineceğim."

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Konstantina. Annesiyle birlikte yaşamadığından onun hayatına çok fazla dahil olamıyordu, Ece'nin kafası estiği gibi gitmeleri de meşhurdu. Hâlâ annesiyle birlikte yaşayan abisinin de Konstantina'ya tek kelime anlattığı yoktu. İkisi de annelerine çok düşkündü ama iki kardeş, birbirlerini günahları kadar sevmezlerdi.

"Amerika'ya."

"Orada ne var?"

"Bilmiyorum. Arkadaşım aradı ve acilen gelmemi istedi, bölgede çok fazla anomali varmış."

"Anne, Sibirya'da ne olmuştu? Hızlıca anlatman lazım."

"Konstantina..." Kadın, kızının adını her zaman tam kullanırdı, asla kısaltmazdı. Bıkkınlıkla üfledikten sonra derin bir nefes aldı. "Sibirya'da ölümden başka bir şey yoktu. Bir grup insan kamp yapıyordu ve çadırlarından öylece kayboldular. Arkalarında hiç iz bırakmamışlardı. Yani gece boyunca tek kar tanesi bile düşmemişti ama karların üzerinde bir tane bile ayak izi yoktu. Biz oraya vardığımızda kamptaki tüm yaşam solmuştu. Kamplara geçici olarak ocak iyeleri verilir ama ocak iyesi yerinde yoktu."

"Sonra ne oldu? Onları buldunuz mu?"

Ece, bu sefer üzüntüyle iç çekti. "Hayır. Sırra kadem bastılar. Artık kapatmam lazım."

"Dur, bir dakika. Bu ne zaman olmuştu, anne?"

Ece, hattın ucunda düşünür gibi hımladı. "99'da."

Şaman AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin