4: Kaza Geliyorum Der

1.7K 60 12
                                    


4: Kaza Geliyorum Der

Konstantina, gözlerini evinin salonundaki koltukta açtığında hava kararmıştı. Tahminen saat dokuza geliyordu. Saati her zaman tam veya çok yakın tahmin ederdi, bu sahip olduğu ilginç bir yeteneğiydi. Neden uyandığını anlaması bir an aldı. Uykusunu almış hissetmiyordu zira. Dahası koltukta uyuduğundan her yeri ağrımıştı.

Yerinden kalkıp koltuğun çaprazındaki eski tip büro masasında zırıldayan telefonunu aldı. "Konstantina Karayel," diyerek açtı telefonu kimin aradığına bakmadan. "Şeytan çıkarılır, büyü bozulur, yaratık avlanır, kayıplar bulunur falan filan. Ne lazımdı?"

"Davayı kazandım," dedi karşıdaki ses.

"Ha?" Ha! O anda hatırladı. Sabaha karşı bir tıyren öldürmüştü, doğru ya. "Aferin sana."

"Kutlamak ister misin? Güzel bir şarabım var ve-"

Alp lafını tamamlayamadan Konstantina araya girdi. "Alkol varsa neden olmasın? Viski tercih ederdim gerçi. Lanet şeyler çok pahalı. Dandik biralar bile pahalı."

Hattın ucundaki Alp iç çekti. "Davayı kazanmam umurunda mı?"

"Biraz," dedi Konstantina. Sonra durdu, hayır, umurunda değildi aslında. En azından şu an.

"Konum gönder."

Konstantina'da Alp'i çeken bir şey vardı. Genç kadının yüksek özgüveni, umursamazlığı ve kesinlikle o çarpık gülüşü onu cezp ediyordu. Alp'in dünyasında hayat böyle değildi. Zor şartlarda büyümüş, çok çalışmış, sınıfında inek diye dalga geçilmiş, otuzuna gelene kadar ezik gibi hissetmişti. Kendini rahat ve özgüvenli hissettiği tek yer mahkemelerdi, onun dışında bir avukat için sosyal hayatında başarısızdı, belki de Konstantina'nın deyimiyle fazla iyi olmasındandı. Çok fazla düşünüyordu, fazla umursuyordu.

"Demek burada yaşıyorsun," dedi Alp, Konstantina'nın salonuna girdiğinde.

Evinin salonuna tam olarak salon denemezdi. Eve direkt salondan giriliyordu, sağ tarafta gri bir koltuk vardı. Pencerenin önünde eski tip, ahşap bir büro masasıyla sandalyesi vardı. Yanında ise içi kitaplarla tıka basa dolu kitaplık vardı. Salonun ev-ofis görüntüsü, kadının burayı aynı zamanda ofisi olarak kullandığını gösteriyordu. Sağda bir oda görünüyordu ve küçük bir koridorun da banyoya çıktığını tahmin ediyordu. Solda ise Amerikan tarzında küçük bir mutfak vardı. Küçük, minimalist bir daireydi.

"Çoğunlukla," diye yanıtladı Konstantina.

Alp, elindeki şişeyi Konstantina'ya uzatıp koltuğa geçti. Konstantina, elindeki şişeye bakıp dudak büzdü, şarap gerçekten iyiydi. İki kadeh alıp gelirken koltukta rahatsızca oturan Alp'e "Neden buradasın?" diye sordu.

"Ben sadece..." Alp cümlelerini toparlamaya çalışırken parmaklarıyla oynuyordu. "Hayatımda o binada olanlar kadar heyecanlı bir şeyle karşılaşmadım ve sen... Yani, adrenalin tutkunu falan olduğumu sanmıyorum ama..."

Konstantina nazikçe güldü. Her zaman böyle gerçek bir gülüş sergilemezdi. "Bu konuşmayla davayı nasıl kazandın sen?"

"Dalga geçme," dedi Alp, biraz alınmış biraz da eğlenmişti. "Sana şunu demek istiyorum, eğer birine ihtiyacın olursa, birinin yardımı gerekirse ben burada olacağım."

Konstantina kaşlarını çattı, bu teklifi en son aldığında işler berbat gitmişti. O, yalnız çalışırdı. Şehirde ondan başka paranormal dedektif de yoktu. "Ben yalnız çalışırım, Alp. Bir ortağa veya yardımcıya ihtiyacım yok."

"Peki, neye ihtiyacın var?" diye sordu Alp, başını eğip kaldırdığı gözlerini Konstantina'ya dikerek.

Konstantina, o an mesajı aldı. Adamın ona ilgisi vardı. Meğer bir adamın kalbine giden yol şamanik yolculuktan geçiyormuş. Tek kaşını kaldırdı, kadehini bitirip yere yavaşça bıraktı. Pekâlâ, buna ihtiyacı vardı işte. "Benimle flört mü ediyorsun, Alp Güreli?"

"Sanırım," dedi Alp gülerek.

Fakat ufak bir sıkıntı vardı. Konstantina'nın hayatında ciddi bir ilişkiye pek de yer yoktu. Ama duygusuz ilişkilere her zaman yeri vardı. Uzanıp adamı öptü, hazırlıksız yakalanan Alp bocalayıp bir an geri çekildi. Beklediğinin bu olduğundan emin değildi ama sorun da etmiyordu.

Bu sefer Alp ona uzanmıştı ki Konstantina durdu. "Sorun ne?" diye sordu Alp.

Konstantina, kafasını çevirip pencereye doğru baktı. "Bir şey var."

"Ne gi-"

GÜM!

Bina birkaç saniyeliğine sallandı. Ardından iki farklı araçtan geldiği belli olan alarm sesleri havayı doldurdu. Bir alarm daha sese karıştı. Konstantina pencereye koştu. Gördüğü kadarıyla biri arabayla onun oturduğu apartmana çarpmıştı. Ama tuhaf olan bu değildi.

Sokak bir anda kaos meydanına dönmüştü. İnsanlar apartmanlardan çıkmış, pencerelerden kafalarını uzatmış, telefonlarına sarılmış, bir yandan kazayı izliyorlar bir yandan da video çekiyorlardı. Bir kısım insan da kaza yapan araca koşuyor, sürücüye bakıyor, birileri de ambulans çağırıyordu. Köşede iki kişi birden kavgaya tutuştu, bir kadın çığlık attı.

Tüm bu kaosun ortasında sabit duran tek bir kişi vardı ve direkt olarak Konstantina'ya bakıyordu. Konstantina iliklerine kadar ürperdi. Sokağın karşısında, kaldırımda uzun boylu bir adam vardı. Akşamın karanlığında çok net görünmese de ona baktığının farkındaydı. Konstantina'nın içi karmaşayla doldu. Daire kapısına koştu.

Koltuktan kalkıp peşinden gelmiş olan Alp, "Ne oldu? Nereye?" diye seslendi. "Tanıdığın biri mi?"

"Burada bekle," diye seslendi Konstantina, arkasına bakmadan. Sadece bir an önce aşağıya inmek ve o adamın kim olduğunu öğrenmek istiyordu. Onu tanıması gerektiğini hissediyordu. Etrafında bir dünya olay olurken sadece durmuş, onu izleyen kişinin kim olduğunu ve amacının ne olduğunu bilmek en doğal hakkıydı.

Merdivenleri olabilecek en hızlı sürede indi. Yılların pratiğiyle çok hızlı koşar ve çevik hareket ederdi. Apartmanın ağır kapısını itip sokağa çıktı. Sokağın karşısındaki adam, gözlerini pencereden çekip onu hissetmiş gibi tekrar direkt olarak ona baktı.

"Kimsin sen?" diye mırıldandı Konstantina. Sokağın karşısına geçmek için adım attı. Önünden birkaç kişi geçti ve ambulans sokağa girip önünden geçerek yakına park etti. Hepsi çok hızlı olmuştu ama bir saniye önce kaldırımda duran adam şimdi yoktu.

Konstantina sokağa boş gözlerle baktı. Etraftaki onlarca insanın o olmadığına adı gibi emindi. Sonra kaldırıma yaklaştı. Adamın birkaç saniye önce durduğu noktada sadece kızılımsı bir sis tabakası vardı. Sis yavaşça çözüldü ve havada dağılarak kayboldu. Tıpkı gizemli adamın kaybolduğu gibi.

Şaman AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin