İçeride ne kadar o şekilde kaldığımı bilmiyorum ama bir müddet sonra civarıma bakınma cesaretini kendimde buldum. Beni bıraktıkları yere oda demek inanılmaz zordu. Kesinlikle küçücüktü. Elimi kahverengi duvarlarda gezdirdim. Boğucu derecede küçüktü. İçeride ışık yoktu ama zaten uyandığımdan beri karanlığın benim için sorun olmadığını fark etmiştim bile. Bir şekilde karanlıkta görebiliyordum. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar seçebiliyordum.
Yuvarlak küçük bir mezar gibi olan odama baktım. Kahverengi toprak duvarlar sanki boğulduğumu hissettiriyordu. İçeride kesinlikle yatağa benzer bir şey yoktu. Ya da oturabilecek bir yer. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kapıya yöneldim. Açmaya çalıştım ama çabalarım beklediğim üzere karşılıksız kaldı. Kapı yerinden bile kıpırdamadı. Yeniden yere çömelip oturdum. Burada ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Vücudum hala sızlıyordu. Dudağımdaki kan en sonunda kurumuştu ama Lobo'nun vurduğu yerler acımaya devam ediyordu.
Bilmediğim bir yerde uyandıktan sonra dövülmüş, küçümsenmiş, sonra da bir mezara kapatılmıştım. Nefesim kesildi. Birden buradan çıkmam gerektiğini fark ettim. Buraya bu kadar kabullenmiş bir biçimde gelmemeliydim. Daha fazla direnmeliydim. Ama içimdeki ses beni bunu yapmaya zorlamıştı. Neredesin diye fısıldadım karanlığa sabahtan beri konuşup duruyorsun peki ya şimdi neredesin. Cevap gelmedi. Cevabın gelmemesi beni ürküttü bir an yapayalnız kaldığımı düşündüm sanki içimde bir şeyler kaybolup gidiyormuş gibi hissettim. Lütfen beni bu korkunç yerde yapayalnız bırakma lütfen. Burada ölüyor gibi hissediyorum.
Sırtımı duvara yasladım ve sese geri dönmesi için yalvardım. Ama ne kadar yalvarırsam yalvarayım hiç cevap gelmedi. Sonunda gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı. Kendimi ölecek kadar yalnız hissediyordum sanki yalnızlık bir anafor oluşturup beni içine çekiyormuş gibiydi. Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken olduğum yerde kendime sarılarak bekledim. Ne zaman uykuya daldığımı bilmiyorum ya da ne zaman rüya görmeye başladığımı ama bir müddet sonra gerçeklik ve rüya iç içe geçti.
Kendimi sarı çayırların üzerinde koşarken gördüm. O kadar hızlı koşuyordum ki düşüncelerimi toparlayamıyordum. Koşmaya devam ettikçe içimden bir şeyler yükseldi tüm vücudum ateşle yanmaya başladı. Sanki tüm kemiklerim kırılıyormuş gibi hissediyordum ama koşmaya devam ediyordum. Koştum koştum çıplak ayaklarım sert toprağa vurmaya devam ediyordu. Sonra birden kısalmaya başladım. Dört ayak üzerine düştüm ve toprağın dokusu değişti. Sanki bedenim değişmeye başladı sanki içeriden bir şey beni parçalayıp çıkmaya çalışıyordu. Koşmayı durduramıyordum ama bedenim acı içinde kıvranmaya başladı. Çığlık atıyordum avazım çıktığı kadar ciğerlerim boşalana kadar ama acı geçmiyordu. Sonra birden acı hızla yok oldu ve ben durdum. Dünya bambaşka gözüküyordu, bambaşka kokuyordu. Rüzgâr bedenimdeki kılları uçuşturuyordu. Sonra ruhum bedenimden adeta dışarı fırladı. Ruhum iki ayağının üzerinde bedenime baktı. Uçsuz bucaksız sarı çayırda bedenimin olması gereken yerde bir sırtlan duruyordu. Göz göze geldiğimizde uyandığımdan beri benle konuşan sesin gözlerine baktığımı anladım. Sonunda içimde neyin yaşadığını bulmuştum.
****
Uyandığımda karanlık olduğu gibi duruyordu. Gece mi gündüz mü olduğunu bilmediğimi fark ettim. Ne kadar zamandır uyuduğumu bilmiyordum. Rüyam beynimde dönüyordu. İçimde bir sırtlan yaşıyordu. Olduğum yerde bir müddet daha yattım. Ne yapacağımı bilmiyordum, içimde bir sırtlan yaşıyordu ve bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ama bu tip sorunlardan önce çözmem gereken şeyler vardı. Açtım, susamıştım, tuvaletim gelmişti ve bedenim hala yorgundu.
Sonra kapı aniden açıldı ve ben kafamı kaldırdım. Dün beni buraya sokan adam karşımda duruyordu. Kapıyı açıp bana baktı ve kafası ile dışarıyı işaret etti. Dışarı çıkmak istemiyordum ama oda giderek daha üzerime geliyor gibi hissediyordum. O yüzden dışarı çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırtlan
PertualanganToprak kanla beslendiğinde, annemiz bunu duyar. Ben canımı veriyorum anne senin çocuklarını korumak için kendimi senin kucağına bırakıyorum. Lütfen beni koru ve kolla. Yaşanılan acıların sorumlusu benmişçesine ölümü kucaklıyorum, sen de beni kucakla...