Merhaba arkadaşlar ne zamandır yazmayı düşünüyordum. Umarım beğenirsiniz. Okursanız lütfen yorum yapmayı unutmayın Çünkü sizin düşünceleriniz benim için çok önemli. İyi okumalar
Bugün hava hergün olduğundan dahada karanlıktı. Zifiri karanlık...Üstelik elektiriklerde gitmiş sanki ay bunu biliyor gibi ve tüm ışıltısıyla perdenin arasından odaya sızıyordu.
Odanın kenarında başını pencerenin kıyısına yaslamış, düşünceli ve bir o kadarda üzgün, ağlamaklı bi kız!
"Asya! Asya! Kızım..."
Asya omzuna dokunan elle irkildi. Çarçabuk gözlerinden süzülen yaşları silip omzuna dokunan eli tutup dudaklarına götürerek bir öpücük kondurdu. Tabikide babasıydı... Hayattaki tek varlığı, canı ve belkide yaşama sebebi olan babası!
Süleyman Bey "Benim adı kadar gönlüde büyük kızım yine ağlıyor mu yoksa?"
Oda karanlıkta olsa babası nasılda anlamıştı ağladığını. Halbuki kendisi babasının yüzünü bile zor seçiyordu. Babası onu bu kadar iyi mi tanıyordu ki!
Süleyman Bey bir yetmiş beş boylarında, geniş omuzlu, heybetli bir adamdı. Hayatındaki en değerli varlığı ise sevdiği kadından kalan tek parçası Asyaydı. Ne zorluklarlarla büyütmüştü onu. Kızının saçının teline bir zarar gelse dünyayı yakacak kadarda cesaretli bir adamdı o.
Asya'nın annesi, Asya henüz iki yaşındayken kanserden hayatını kaybetmiş ve ardında küçücük bir çocuk ve ona en az kendisi kadar iyi bakacak dağ gibi bi adam, kocasını bırakmıştı...Asya bir an babasının yokluğunu düşündü ya annesi gibi babasıda onu bırakıp giderse buna nasıl dayanırdı! Hayır! Asla gerekirse kendi canını verir yinede babasını kaybetmeye göze alamazdı. Düşüncesi bile içinde bir yerlerinde sızı hissetmesine neden olmuştu. Asya bu kötü düşüncelerden kurtulmaya çalışırken bir taraftan da babasının elini sımsıkı tutuyordu. Süleyman Bey kızının yanına oturup onu kendine doğru çekti. Başını Asya' nın başının üstüne koyup saçlarının kokusunu içine çekiti.
"Aynı annen gibi korkuyorsun." dedi. O an Süleyman Beyin gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Nasılda özlemişti menekşe kokulu karısını. Kızına her baktıkça sanki karısını görmüş gibi oluyor ve kızının gittikçe karısına benzemesinden mutlu oluyordu. Süleyman Bey son kez gözyaşlarının kalıntılarını silerek
"Hadi kızım sende yat artık" diyip hızlıca ayağa kalktı. Asya' nın alnına bir öpücük kondurup odasına doğru gitti. Asya babasının üzgün olduğunun hiç farkına varmamış yarın babasının yeni işinin ilk günü olduğu olduğu için stresli olduğunu düşünmüştü.Süleyman Bey Anka inşaat şirketinin yeni bir inşaatında usta olarak çalışmaya başlayacaktı. Bir önceki şirketten parasını tam olarak alamadığı için çıkmış haksızlığa boyun eğmemişti. Şimdide ilk iş gününde geç kalmak istemediği için erkenden yatmıştı. Asya' da babasını dinleyip hiç uykusu olmasa bile yatağına girmeye razı olmuştu. Bir süre sonra bedeni daha fazla uyanık kalmasına izin vermemiş ve uyuya kalmıştı.
Tık tık tık...
" Deli kız uyanmadın mı hala?" Asya hala uyanmamış babası ise erkenden kalkıp işe gitmişti. Asya bu ses ile bir an ne olduğunu anlayamadan yataktan çıktı. Kimdi ki bu sabah sabah kapıyı çalan kişi? Tabiki de Nergis hanım, babasından sonra onu kendi kızı gibi seven tek kişi!
Nergis hanım " Kızım hadi kalk bak derse geç kalacaksın " dedi.
Asya hala kendine gelememiş, sersemliyerek kapıyı açmaya gitmişti. Kapıyı açmadan şöyle bir delikten baktı. Kapıda elinde tabakla bekleyen Nergis teyzesi duruyordu. Asya yüzünde bir tebessümle kapıyı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Ellerini Ver
Teen FictionBir kızın hayatta kalma mücadelesi ve bu mücadeler arasında karşısına çıkan. O adam...