Bir Taşla İki kuş

166 11 1
                                    

Vücudumda hissettiğim ağrılarla gözlerimi hafifçe araladım. İçinde bulunduğum odanın ana teması beyazdı sanırım. Siyah olan tek şey perdelerdi. Kafamı sağa çevirdiğimde beni buzullarda hissettirecek kadar soğuk bakan bir çift gözle karşılaştım.
- Sonunda uyandın.
  Ağzımı açacak gücü bulamıyodum. Boğazımdaki kuruluk konuşmama engel oluyodu. Dudaklarımı hafifçe aralayarak su diye mırıldandım. Yanımdaki sehbaya uzanarak bardağa suyu doldurdu. Ardından boynumu kavrayarak belimi hafifçe doğrulttu ve bardağı dudaklarıma yaklaştırdı. Birkaç yudumdan sonra bardağı tekrar sehbaya koyarak sırtımı yastığa yasladı. Arka cebinden çıkardığı makasla sargılarımı kesmeye başladı. O anda düelloda giydiğim tayt ve südyenimle olduğumu farkettim. Ama şu anda bunu düşünecek halde değildim. Sargıyı kesmeyi bitirdiğinde elini hafifçe yaranın üzerinde gezdirdi. Sonrada ayağa kalkarak
-İyi gözüküyo
-Şey ben ne kadardır uyuyorum?
- Yaklaşık 5 gün,
diyerek kapıya doğru yöneldi. Tam çıkacağı sırada omzunun üzerinden
-Yani oldukça fazla,
deyip dışarı çıktı. Bir süre sonra elinde havlu ve sargı beziyle içeri girdi.
-Ayağa kalk,
önce hafifçe doğruldum sonra ayaklarımı yataktan sallandırdım. Yataktan destek alarak ayağa kalktım. Ayağa kalkmamla hafifçe sendeledim. Kendimi toparladığım sırada suratıma gelen havluyla afalladım. Havluyu suratımdan çekip karşımdakine dik dik bakmaya başladım. O ise beni tınlamıyodu bile. Elindeki sargıyı da kapının yanındaki masaya koyarak
-Hazırlanman için yarım saatin var. Çekmecenin içinde merhem var. Duştan çıktıktan sonra sürüp tekrar sargı beziyle sararsın. Acele etsen iyi olur, zaten sayende yeterince vakit kaybettik,
deyip kapıyı çarparak dışarı çıktı. Hayır anlamıyorum,  neyin atarı şimdi bu...
  Havluyu alarak banyoya gittim. Üzerimi çıkarttım. Suyun altına girdiğim sırada içeriden kapının açılma sesi geldi ve bir süre sonra da kapanma sesi...
  Kısa bi duşun ardından saçlarımı havluya dolayarak odaya geçtim. Yatağın üstünde; asker yeşili bi badi, siyah dar kesim pantolon ve iç çamaşırları vardı. Merhem-sargı işini halledip üzerimi giyindim ve saçlarımı hızlı bi şekilde kurutup aşağıya indim. Kapının önünde bekliyodu. Geldiğimi farkedince kafasıyla gelmemi işaret etti ve yürümeye başladı. O önde ben arkada cadde boyunca ilerledik. Bu sessizlik canımı sıkmaya başlamıştı. Üstelik bana emirler yağdıran kişinin adını bile bilmiyodum. Daha fazla dayanamayarak sitemli bir sesle
- Bende Umay,
Olduğu yerde durup kafasını çevirdi ve
- Adını biliyorum,
diyerek yürümeye devam etti. Bakışlarım üzerinde kalırken ensesindeki orta boy ve el yazısıyla yazılmış "DOĞA" yazısını gördüm. Bir süre yürüdükten sonra tuhaf bir yere geldik. Kapıdan içeri girdiğimizde bi koridorun içindeydik. Koridorun sonunda bi perde vardı. Sağ taraftada bi kapı. Doğa sağ taraftaki kapıya yönelirken ben de adımlarını takip ettim. Restorant gibi bir yerdi. Doğa durmadan ilerliyodu ve yanından geçen herkes ona selam veriyodu. Merdivenlerden de çıktıktan sonra tekrar bi kapıdan içeri girdik. İçeri girdiğimiz sırada sarışın, uzun boylu bi çocuk pencerenin önünde sigara içiyodu ve hafifçe bize doğru döndü. Yüzüne yerleştirdiği samimi bir gülüşle Doğa'ya yaklaştı.
-Ooo Doğa görüşmeyeli uzun zaman oldu,
diyerek yanaklarını sıkmaya başladı. Doğa yüzünü buruşturarak çocuğun kollarından tutup ittirdi.
- Kes yılışıklığı Koray, alt tarafı 1 gün oldu.
Koray gözlerini Doğa'dan çekerek beni baştan aşağı süzdü ve
- Bu güzel bayanla beni tanıştırmayacak mısın?
- Bu Umay, Umay buda Koray.
-Tanıştığıma memnun oldum.
-Ben de,
deyip el sıkıştık. Hafif sarı saçları, aşırıya kaçmayan kaslı vücudu, oldukça tarz giyimi ve yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle sempatik birine benziyodu. Bakışlarını tekrar Doğa'ya çevirerek
-Anıl'a ne oldu?
- Terfi etti. Üstlerin korumalığına aldılar.
- İyiymiş, peki Umay'ı ne yapacaksınız?
- Bilmiyorum konuşmadık daha, ortalarda gözükmüyo pek,
  Dekilerinden hiçbir şey anlamıyodum. Niye bu kadar şifreli konuşuyolardı sanki ve "O" dedikleri kişi kimdi...
-Hmm yakında çıkar kokusu. Umay'ı seçtiğine göre vardır bi bildiği. Neyse Umay sen aşağı in bir şeyler ye. Duyduğuma göre kahvaltı yapmamışsınız evden çıkarken,
  Kafamı sallayarak ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Merdivenlerden inip rastgele bir masaya oturdumve siparişi verip beklemeye başladım. Hayatım bi anda değişmişti. 1 hafta içinde neler yaşamıştım. Önce bilmediğim bi şehre "normal bir şehir" diye gönderildim. Şehre yeni adım atmıştım ki bi manyak musallat oldu. Büyük gün,  bölgeler, seçimler, ringler, dövüşler ve en son bıçaklandım. Şimdi de bu kadar şeyin üstüne hiçbir şey yokmuş gibi, olmamış gibi otrup kahvaltı bekliyorum.
  Bundan sonra tek başımayım galiba. Kendi ayaklarımın üstünde durma vaktim geldi artık. Ve bunun içinde bir işe ihtiyacım var ama nerden bulacağım... Masaya konan tabakların sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Garson afiyet olsun diyerek uzaklaştı. Oldukça acıkmıştım, beklemeden yemeye başladım. Kahvaltıyı bitirdikten sonra kahveyi alıp arkama yaslanarak yudumlamaya başladım. Çok geçmeden merdivende Doğa'yla Koray belirdi. Çıkışa doğru yönelirlerken Koray kafasıyla gelmemi işaret etti. Kahveyi bırakarak peşlerinden gittim. Koridorun sonundaki perdeden içeri girdik. Zümrüt yeşili, bordo ve siyah renkten oluşan bar oldukça göze hitap ediyodu. Restoranta göre daha daha büyüktü. En ileride sahne vardı. Deri kaplamalı hilal şeklindeki koltukların kimisi duvar kenarında kimisi de ortalardaydı. Koltukların haricinde yuvarlak cam masalar vardı. Sahnenin sağ çaprazında da bar masası vardı. Etrafı incelemeye devam ederken Koray
-Nasıl,  beğendin mi?
-Oldukça hoş gözüküyor.
-Burada çalışmak ister misin?
  Tam cevap vereceğim sırada Doğa araya girerek
-İstememe gibi bi lüksü yok zaten
-Sorunun bana sorulduğunu sanıyodum ama,
  Deyip göz devirerek Koray'a döndüm
-Aslında güzel teklif. Zaten bi işe ihtiyacım vardı. Burayıda oldukça sevdim. Ne zaman başlayayım?
- Bugün iyice dinlen, yeni kalktın zaten yarın başlarsın. Yapacağın şey çok basit. Bar 11 gibi açılıyor. 1 saat önceden gelip etrafı toparlayarak akşam için hazırlayacaksınız. Sonra da servise başlayacaksın. 3'te de paydos.
-Peki teşekkür ederim.
-Önemsiz, diyerek göz kırptı. Gerçekten çok cana yakın bi çocuk ve ona karşı kanım çoktan ısınmıştı.

Fısıltı ŞehriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin