Gözümü cama çevirdiğimde üç gündür aralıksız süren , gök yüzünü delercesine yağan yağmuru görebiliyordum. Boş gözlerle izliyordum . Pek bir anlam yükleyemiyordum . Nasıl olsa gözlerimi kapasam da yağmur oradaydı. Yağmuru izlemek , yağmuru duymak kadar kötü değildi ama her ikisi de bir arada olunca çekilmez bir hal alıyordu. Gözlerimi kapadım. Acımasız yağmurun sesi arka planda devam ediyordu. O kadar yorgun hissediyordum ki... Ayakta duramadığım için göründüğünden daha rahatsız koyu kahverengi deri bir rökamiye (psikiyatri koltuğu) koltukta yatıyordum. Şıp şıp şıp... Hala devam eden sesler beynimde çığlık gibi yankılanıyordu. Ne kadar dağılmış göründüğümün farkındaydım . Sakallarımı iki haftadır kesmemiştim . Kravatımı gevşetmiş, gömleğimin ilk düğmesini açmıştım. Son zamanlardaki favori rengim olan siyahlar içindeydim. Ceketimi çıkarmaya zahmet etmemiştim. İçimde bir üşüme vardı. Ya hava soğuktu ya da yine içimdeki soğluk beni üşütüyordu. Aslında o günden sonra üşümeyi bile hak etmiyordum. İki elimi önümde , karnımın üzerinde birleştirdim. Zaman kavramını arada kaybediyorum. Şu an saat kaç hiç bir fikrim yoktu. Bu yüzden burada ne kadar süredir yatıyorum bilmiyorum. Şu an yapabildiğim tek savaş uykuya dalmamaya çalışmak . Tabi ki bu konuda yağmurun da çok yardımı oluyor. Yaptıklarımı yüzüme vururcasına yağıyordu. Yağmur... Yağmuru sevmiyorum.
Yapayalnız kalışımın ikinci yıl dönemine az kalmıştı. Sadece bir hafta. Yapayalnız, kendimi soyutladığım cehennemde iki yıl.. Artık denizleri sevmiyordum. Fazla mavilerdi. Pembeden nefret ediyordum. Bana masumluğu hatırlatıyordu. Kırmızıya bakamıyordum . Masumlukla ilgilenmiyordum. Ben tüm masumlar için zararlıydım. Benden kaçamakları gerekti . Siyahla hiç olmadığı kadar yakın dostum. Karanlık, yıldızsız gecelerde ki tek yandaşımdı. Oysa siyah benden bir o kadar uzakta gömülüydü. Kedileri bile sevemiyordum. Kara kedilerden tiksiniyordum. Eğer yolda görürsem yol ne kadar uzasa uzasın başka yoldan gidiyordum. Gerçi onlara gerek yoktu. Kendi hayatım kara kedilerden daha tiksindiriciydi. Ama en kötüsü neydi biliyor musunuz ? Hepsine geri dönüşü olmayacak şekilde, ölümüne aşık olmuştum. Bu aşk ölümden bile daha güzeldi. Ve elimde tutunabileceğim tek gerçekti. Zaten yeniden onu görme şansım olsaydı bile yüzüme bakmazdı. Ben bir hiçim.
Bir kapı sesi duydum. Gıcırdıyan eski kapı ağır ağır açıldı. Gözlerimi araladım. En azından aralayabildiğim kadar açtım. Kısık gözlerle gelen doktora baktım. Beni bu şekilde bulmayı beklemediğini anladım . Onunla bugün, daha erken saatlerde de konuşmuştuk. O zamanda pek iyi değildim ama şu anda daha da dağılmış göründüğüme eminim. Şıp şıp şıp... Hep böyle oluyor . Gün ilerledikçe acısı daha çok artıyordu. Doktor baş ucuma yakın duran kenarları koyu renkli ahşap ve oturma kısmı eski , bej renkli , minderli koltuğuna oturdu . Şu anki seans bu doktorla yaptığım ilk seanstı. Onu tanımıyordum ama ne fark ederdi ki . Sanırım onunla masasında konuşuruz zannetmişti . Eğer halim olsaydı bende öyle tercih ederdim . Odanın diğer ucunda bir masa ve önünde sandalyeler vardı. Gözleri üzerimdeydi. Bir bilgeyi hatırlatıyordu. Ağır ve tok bir görüntüsü vardı. Bu her halinden sağ kaşın kıpırdasa anlamını bilirim diye bağıran bir görüntüydü. İlginç.
Tekrar ayağa kalktı ve zümrüt yeşili odanın sonundaki yarı kütüphane yarı dolap olan tahta üniteye doğru gitti. Onu izlemeye çalıştım. Kafamı ona tamamiyle çevirmeye çalıştım. Tabi ki olmadı. Ağır ağır hareket ediyordu. Dolabı biraz karıştırdıktan sonra bir gözlük aldı ve ikinci deneyişinde onu taktı. O gözlüklerle daha da yaşlı ve bilge görünüyordu. Sonrasında yine etrafı karıştırarak eline bir defter ve kalem aldı. Arkasına döndü ve bana doğru yaklaştı. Ayakta bir kaç saniye ciddi bakışlarla beni süzdükten sonra yeniden yerine oturdu . Ona bakmayı bırakıp bakışlarımı karşıma diktim. Kendime bile söz geçiremiyordum. Zihnim beni dinlemeyi reddediyordu. Ruhsuz ve dalgın bakıyordum. Pek bir şey hissetmiyordum . Doktor yaşlılıktan gelen tok sesiyle kelimeleri sanki özel bir ağırlıkla söylermiş gibi "İyi misiniz ? " diye sordu . İyi olduğumu düşündüğünü hiç zannetmiyordum. Bu çok komik bir soruydu . İyi olmak . İyi miydim ? Kötü müydüm ? Bilmiyordum. Hiç bir fikrim yoktu. Ama nedense bu soru o an bana çok komik gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İtiraf
General FictionHikayede +18 dil ve olaylar vardır. Calvin West. Başarılı bir bankacı. Tek düze bir hayata sahipti. İş, ev ve gece kaçamakları. Onun menüsünde aşk yoktu. Sadece günü birlik ilişkiler. Ama son zamanlarda bu monoton hayat iş ve ev arasında gitmeye baş...