4

4.1K 338 24
                                    

Ertesi gün okula gitmek için yer yön kağıdına işlenmiş olan ders programımı açtım. Kağıda, beni ilk dersimin olduğu sınıfa götürmesini söyledim ve ışık hızıyla bir kapının önünde belirdim.

Yer yön kağıdını en son kullandığımda yosunlu bir labirentte belirdiğim için açıkçası bu kullanışımda bir parça korkmuştum. Ama bu kağıdı Kellen vermişti sonuçta. Korkulacak bir durum yoktu.

Karşımda duran kapıyı tıklamak gibi bir hataya düşmeden kapıya adımı söyledim ve içinden geçmek için yeltendim. Kapı gıdıklanmış gibi garip gülme sesleri çıkartınca şaşırdım ve olduğum yerde -bir bacağım kapının içinde- kalakaldım.

"Af edersiniz. İşe yeni başladım da biraz huylanıyorum" diye açıklama yaptı gözleri beliren kapı. Bakışlarımı devirdim.

Işe yeni başlayan kapı!

Güzel. Çok şaşırmayarak sınıfa girdim. Geçen yılki kapı neden işi bırakmıştı acaba?

İçeri girdiğimde bir adet Evren karşı sıralarda oturuyordu. Icerisi oldukça sıradan bir sınıftı. Yeryüzündekiler gibi. Bir ovada ya da gökyüzünde değildik neyse ki. Derin bir nefes alarak içeri doğru ilerlememle birlikte Prof. Laura'nın uyarıcı öksürüğünü duymam bir oldu.
İstemsizce sesin geldiği yöne baktım.

Harika!

Geç kalma potansiyelim bir nebze olsun performasından kayıp vermemişti.

"Şeyyy. Af edersi-"

"Geç yerine Selen!" Alışkındı kadın ne yapsın. Geç kalma dese geç kalmayacak mıydım sanki? En iyisi çenesini kapatıp yerine oturtmak diye düşünmüş olmalıydı. Peki.

Tıpış tıpış adımlarla Evren'in yanına giderken kimse bana anormal uzaylıymışım gibi bakmıyordu. Neden? Çünkü bu durum tam da Selenlik bir durumdu.

Bu arada anormal uzaylı ne ya?

"Hediyeni nasıl buldun?" diye kulağıma doğru fısıldadı Evren. Prof. Laura yine büyük annesinin ne kadar güzel uçtuğuyla ilgili bir hikayeye başlamıştı bile.

Evren'e bön bön baktım. Neyden bahsediyordu bu kız? Ayrıca insan önce günaydın derdi değil mi? Durun. Biz insan değildik. Tamam sustum.

"Her gece sarılarak uyu diye aldım" dediğinde paraşüt jetonum nihayet düştü.

"Ha o mu? Evet çok sevimli bir ayı" Evren güldü. Beğenmiş olmama sevinmişti. O sırada gözlerim Sera'yı aradı ama ortalıkta görünmüyordu. Neden gelmemişti acaba? Reyhan'ı hemen sağımdaki sırada kırmızı rujuyla ilişkiye girerken gördüğümde gözlerim isyan etti. Tanrım. Lütfen. Bir an önce kırmızı rujuyla evlenmesi dileğiyle. Amin.

Ders boyunca bu seneki derslerde, Prof. Laura'nın büyük annesi gibi yağmur ve fırtına da bile çok güzel uçabilmeyi öğreneceğimizi öğrendik. Ders arası olduğunda yanımıza Sinan ve Stephen geldi.
"Nasılsın Selen?" Sinan'ın sesinde neşe vardı ve bu Stephen'a da bulaşmış gibiydi.
"İyi. Sen?"
"Ben de iyi. Anneme sizin evde gördüklerimi anlattım. O da size gelmeyi çok istiyor ama babamın elfi şu sıralar biraz yoğun. O yüzden bir türlü fırsat bulamadılar"
"Hım. Anladım"

Elfi ve babası ne alaka diye düşünmedim tabiki. Elfleri olmadan hiç bir peri yeryüzüne gidemez. Bunu geçen yıl öğrenmiştim.
Sohbet ilerlerken Stephen havuzumuzu ne kadar begendiginden bahsetti. Tabi Sinan az daha Stephen'a dalacaktı çünkü havuza atılmaktan hiç hoşlanmamıştı.

Stephen kolunu Evren'e atıp onu kendine çektiğinde Evren kıpkırmızı oldu. Bir bana bir Stephen'a bakıyordu. Halen alışamamıştı bizim yanımızda sarmaş dolaş olmaya.

SİHİR-KRİSTAL ÖLÜM-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin