31

2.3K 261 9
                                    

Evet Sinan artık kesinlikle ailesine gerçeği söylemeliydi ve bu konu su götürmez bir gerçekti. Sera'yı boşu boşuna daha fazla üzemezdik. Sinan gözlerini kısa bir an bana diktikten sonra "Sanırım haklısın" demekle yetindi. Derin bir nefes alıp rahatladım.

"Ama bu akşam ikimiz söylesek daha iyi olur" deyince rahatlayan bütün yerlerim isyan etti. Gözlerimi kocaman kocaman açıp "Nasıl yani? Ne söyleyeceğim ki ben senin ailene?" diye cırladım.

Sinan geniş omuzlarını silkip "Sadece benim Çağ'ı kesinlikle istemediğimi ve annemin ısrarları yüzünden, sıkılıp böyle bir şey yaptığımızı" dedi.

Yani kısacası gerçeği söyleyecektik. Ama şöyle bir durum vardı. Sinan'ın ailesine yalan söylemiştik ve onları salak yerine koyup kandırmış gibi olmuştuk. Ailesi bu durumda hem bana hem de Sinan'a kızacaktı ki yalancı olmakla suçlanacaktık.

"Sen söylesen olmaz mı?" dedim kedi bakışları atarak. Sinan başını olumsuz anlamda sallarken omuzlarım düştü.

"Senden de duymaları onların zihninde Çağ'ı ne denli istemediğimi anlamalarını sağlayacaktır"

Çok haklı olmamakla birlikte bence haksız da sayılmazdı.

"Pekala" dedim oflayarak. Sinan kolumu dürtüp "Hadi ama o kadar da zor olmayacak" dedi sırıtarak.

Bende gülmeye çalışıp "Yani şimdi ayrıldık?" dedim. Sinan'ın kocaman bir kahkaha atıp "Evet. Artık sana katlanacak gücüm kalmadı" demesiyle bende kahkaha atmaya başladım.

"Kim demiş? Asıl ben sana katlanamıyorum artık" derken yanaklarım gülmekten ağrımaya başlamıştı.

"Eh. Hadi o zaman bu ayrılığı kutlayalım" deyip beni kolumdan çekiştirdi. Oha. Bir de ayrılık kutlaması mı yapacaktık? Bunun genellikle olmadığını olursa da hemcinsler arasında olduğunu sanıyordum oysa ki. Sahte ilişkiye sahte kutlama.

Harika. Ben varım.

Sinan beni Vadi Caddesi'ndeki harika bir bara götürdü. Yalnız bar deyince ilk aklıma gelen açıkçası loş bir ortam ve patlatılan şampanyalar olmuştu. Diziler işte. Ya da yeryüzü dizileri demeliydim. Stripçi kızlar falan da beklediğimi belirtmeden edemeceğim doğrusu.

Ama bizim geldiğimiz bar nasıldı? Bulutların üzerinde, havaifişeklerin patladığı ve her çeşit meyve suyunun bulunup stripçi kızların olmadığı bir yerdi. Ve bütün garsonlar, barmenler kanatlıydı. Hatta bardaklarımızda da kanat vardı. Biz dans ederken yanımızda uçup hazır bulunmaları içinmiş.

'Peri barı' dedim içimden. Perilerin bar anlayışı bile iyi niyetliydi. Saftirik varlıklardık cidden.

"Hadi gel. Bu müziğe bayılacaksın" dedi Sinan kolumdan tutup bulut yığınlarından oluşan piste doğru beni sürüklerken. Müziği duymama rağmen hiç de bayılmamıştım doğrusu. Sinan ile piste çıkıp müziğe eşlik ederken ve oramı buramı deli gibi sallayıp bütün kurtlarımı dökerken Sinan'ın neden bu müziğe bayılacağımı söylediğini anladım.

Her ayaklarımı yere vuruşumda müzik bedenimi sarıp hareketlerimi ele geçirir gibi beni adeta uçuruyordu ki müziğin en şiddetli kısmında altımızdaki bulutlar kararıp bizi hapsetti.

Sise bulanmış gibi kara bulutların arasında adrenalinle dans ederken bulutlardan gelen ıslak hava tenimi yalıyordu. Ve final sahnesinde her yeri kaplayan yıldırımdan korku ile birlikte adrenalini getirmişti. Eğlenceli miydi şimdi bu?

Kesinlikle evet.

Dansın sonunda Sinan beni kolumdan tutup yine çekiştirdi. "Hadi yemek yiyelim ben acıktım" dedi. Ona uyup peşine takıldım. Birlikte yediğimiz harika olmayan bir yemeğin sonunda geri dönmeye karar verdik. Ben kaleye gidip hazırlanırken Sinan beni dışarıda bekledi. Sinan'dan kurtulduğum bu kısa arada hemen Evren'i arayıp Sera'nın durumunu sordum ve Sinan ile bu akşam gerçeği söyleyeceğimizi söyledim. Evren bile bu duruma sevinirken Sera'nın ne kadar sevineceğini bilmiyordum. Ancak Sinan'ın Sera'ya karşı olan hisleri de ortadaydı.

Üzerimi giyindikten sonra hafif bir makyaj yapıp çantamla birlikte tam aşağı inecektim ki yatağımın kenarındaki komodinin üzerinde bir şey dikkatimi çekti. Gidip baktığımda onun bir demet  papatya olduğunu gördüm. Papatyaları gülümseyerek alırken tenim ısınmaya başlamıştı. 

"Kellen" diye fısıldadım.  Her ne kadar ona sinirli olsam da, geçen yıl yaptığı gibi yine beyaz papatya getirmişti. Ona teşekkür edip etmemem gerektiğini düşünürken birden arkamdan geçen şey beni korkuttu. Hızla arkamı döndüğümde Kellen'ı görmem heyecandan bayılmama sebep olabilirdi. 

"Burada ne işin var?" dediğimi duydum. 

"Sadece seni kontrol etmek istedim" derken gözleri elimdeki papatyalara kaymıştı. İster istemez bende papatyalara baktım ve elim ateşe değmiş gibi birden papatyaları düşürdüm. Şapşal gibi bir de "Aa şey...Komodinin üzerinde buldum" diye açıklama yaptım sanki getiren Kellen değilmiş gibi. 

Fena fikirde değildi aslında. Onun getirdiğini anlamamış gibi davranmak belki biraz da olsa dikkatini çekmemi sağlayabilirdi. Koruyucu'luğum dışında, Selen olarak dikkatini çekmemi sağlayabilirdi demek istedim tabi ki.

"Hım" dedi Kellen duygudan yoksun bir ifadeyle. 

"Kimden olduğunu bilmiyorum ama her kim getirdiyse beyaz papatyaları çok sevdiğimi biliyor olmalı" derken bir yandan eğilip papatyaları aldım. Doğrulduğum sırada dikkatle Kellen'a baktım. Tepkisini ölçmek için çaktırmadan tüm dikkatimi ona vermiştim. Papatyaların ondan olduğunu anlamayışım onda nasıl bir etkiye yol açacaktı açıkçası merak ediyordum.

"Anlıyorum" dedi yine aynı duygusuzlukla. İçimdeki hayal kırıklığını ben bile tahmin edemezdim. Resmen kendimi aşağılanmış gibi hissetmiştim. Beni katil edebilirdi şu an. 'Beğenmene çok sevindim' ya da ne bileyim 'Hoşuna gitmesi beni çok mutlu etti' gibisinden bir şeyler söyleyebilirdi öyle değil mi? 'Anlıyorum' nedir ya? Birisi bana bunu açıklayabilir mi?

"Şimdi nereye gidiyorsun peki?" 

'Cehennemin dibine' demeyi tüm kalbimle arzulasam da "Sinanların evine. Bu akşam ailesine yapmamız gereken bir açıklama var da" dedim. Hayır neden şimdi açıklama yaptıysam. Sinanların evine gittiğimi söylemem yeterli bir cevap iken ben neden lafı uzatıyordum?

Tamam itiraf ediyorum. Onunla konuşma süremi uzatmak istiyordum hepsi bu. Her ne kadar hayal kırklığına uğramış bir genç kız olsam da son noktaya kadar direniyordum. Umut işte.  Bu senenin başından beri kronik olarak hayal kırıklığına uğramak bende bağışıklık yapmıştı herhalde. 

"Anladım" demesiyle bir kez daha beynimden vurulmuşa döndüm resmen. Kısaca konuyu kapatıp geçmişti. Halbuki 'Ne açıklaması?' diye sorması gerekiyordu. Ben de sevgilicilik meselesine son verdiğimizi söylemeliydim ki o da buna sevinmeliydi. 'Sevindim' demesine gerek yoktu elbette ki ama ben sevindiğini anlardım. En azından gözlerinden anlardım. Lakin sonuç ortadaydı.

Beyefendi sadece 'anladım' deyip konuyu kapatmıştı. Sinir katsayımın arttığını ve köpürmek üzere olduğumu hissettim. Dişlerim sıkarak gıcırdatırken yere bakıyordum. Umut umuttu ama onun bile bir sınırı vardı öyle değil mi?  Aniden sinirli bir kaç adımla Kellen'ın dibine gelip elimdeki papatyaları hızla kucağına çarpıp "Düşündüm de. Galiba artık beyaz papatya sevmiyorum" deyip Kellen'ın yüzüne bakmadan arkamı dönerek odadan çıktım. Ağlamak istiyordum ama tek sebebi sinirdendi. 

Hayır ağlamamalıydım. Birincisi tekrar makyaj yapmak istemiyordum. İkincisi Sinan beni bekliyordu. Odun herif. Hem papatya alıyor hem de tınlamıyor. Tahterevalli mi  oynuyorduk be! Bir sevindirip bir üzmek de neyin nesiydi? Yavaş adımlarla koridorda bir süre yürüdüm. Bu arada Sinan'ın ailesine ve onlara söyleyeceğimiz gerçeğe odaklanmalıydım. Kellen'ı düşünmeyecektim çünkü o, tüm konsantrasyonumu bozup herkesin içinde ciddi görünmememe neden olabilirdi. 

Biraz rahatladığımı hissedince derin bir nefes alıp koridora, beni dışarı çıkarmasını söyledim ve adım attım. Kendimi dışarı açılan kapının önünde bulunca kapıyı açıp dışar çıktım. 

Neyse ki Sinan ağaç olmamıştı. Çünkü okuldan tanıdığı bir çocukla konuşuyordu. Beni görür görmez arkadaşının omzuna 'sonra görüşürüz' anlamında-erkeklere has bir beden dili'ni kullanarak- vurarak yanından ayrılıp yanıma geldi.

"Yine hoşsun" dedi göz kırparak.

"Teşekkürler bayım" deyip otobüs çağırdık ve onların evine doğru yola çıktık. Evet. Hadi bakalım.

Senaryonun bozuluş zamanı başlasın.

SİHİR-KRİSTAL ÖLÜM-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin