Aşk'a şans...

31 1 0
                                    

​Mis kokulu bahar çiçeklerinden bir dal aldı ve kendini o çok sevdiği koca gövdeli ağacın altına attı Narcissus. Gölün kıyısında yemyeşil dallarıyla nazlı nazlı süzülen ağacın gölgesi gölün sükûnetiyle birleşince her güzel günün en vazgeçilmeziydi burada kısa, tatlı uykulara dalmak. Gözlerini kapadı ve pürüzsüz bir huzura daldı yine. Bu küçük keyfin ardından bebekler gibi mutlu uyandı kusursuz Narcissus ve su içmek için göle eğildi. Parlak güneşin yansımasıyla tüm görkemiyle yansımasını seyretti önce suda ve kim olduğunu anlayamadı yine. Tek bir şeyi kesin olarak görebiliyordu her zaman olduğu gibi: aşkla parlıyordu gözleri ona bakarken. Dünyadaki onu gören herkes gibi, o da büyük bir hayranlık ve tutkuyla bakıyordu. O güzelliği fark ettikten sonra bu dünyanın en güzel canlısını görmek üzere her gün buraya geliyordu, kendi gibi o da gün geçtikçe büyüyordu. Yıllar geçtikçe anladı gördüğünün kendi olduğunu, ne var ki, suda gördüğüne sahip olabileceğini düşündü hep. Suda gördüğü kusursuz yüz ve vücut hatları her gecen gün biraz daha artırıyordu tutkusunu Narcissus'un. Bir gün yine su içmek için göle eğildi ve daha fazla dayanamayıp yıllardır hayranlıkla seyre daldığı o muhteşem varlığa dokunmak için suya uzandı. Bir anda dengesini kaybetti ve suya düşüverdi. Birkaç çaresiz çırpınıştan sonra tüm dünyanın aşık olduğu, kainatın o güne kadar yaşamış en güzel canlısı zavallı Narcissus'un hareketsiz bedeni su yüzünde salınmaya başladı yüzme bilmediği için. Kendinden başka hiç kimseyi beğenmeyen, kendine aşık Narcissus kendi yansımasına ulaşabilmek için uzandığı suda yüzme bilmediği için can vermişti. Durumu fark eden herkes gibi tüm tanrılar da dünyadan böyle bir güzelliğin göç etmesine çok üzüldü ve onun güzel bedeninin toprakta çürümesini istemediler. Bu yüzden, onun anısını yaşatmak için bu güzelliğin formunu değiştirip onu bir çiçeğe dönüştürmeye karar verdiler. O andan itibaren gerek zarafeti gerek kokusuyla yine herkesi büyüleyen nergis yaratılmış oldu Narcissus'un güzelliğinden esinlenilerek.

​Çok geçmeden tatlı bir bahar sabahında mis kokan nergis rayihasıyla Zeus'un ruhunu sardı ve ona bir sans daha vermek istedi Zeus. Narcissusun tekrardan yaşamasına karar verdi ancak bu sefer bir ders almasını istiyordu. Kendi kendine duyduğundan başka aşk nedir bilmeyen Narcissus'un kalbine bir aşk tohumu ekti ve bir tılsım verdi bu güzelliğe: yeniden insana dönüştüğü anda gördüğü ilk insana aşık olacaktı ve bir ders alabilmesi için Zeus, küçük bir deniz tanrısı olan Denizci Nereus'u seçti. Böylece, Narcissus birini hem kendinden çok sevecekti hem de bu onun için zor ve ulaşılmaz bir aşk olacaktı.

​Uzun ve zorlu bir sefer öncesi, tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra kutlamalar başlamıştı. Nereus görkemli tahtında oturmuş eğlencenin tadını çıkarırken dev bir gümüş tepsi içinde önüne bir çiçeğin sunulduğunu gördü. Göz alıcı parıltılar sarmıştı her yanını bu gizemli çiçeğin. Yavaş yavaş insan bedenine kavutsu bu güzel çiçek ve Narcissus tekrar kavuştu hayatına. Dönüşüm boyunca etrafını saran ışıltılar hala üzerindeydi, su gibi parıldayan gözlerini berrak bir aydınlığa açtı yavaşça. Gördüğü ilk şey ise Nereus'un heybetli bedeniydi. Gözleri gözlerine kilitlendi ve önceleri sadece kendi için beslediği tüm duyguları karşısında gördüğü denizlerin küçük hâkimine karşı hissetmeye başladı. Dönüşümünü tamamlarken her yanı kutsal bir ışıkla aydınlanan Narcissus'un gözlerine kilitlenmişti Nereus'un da gözleri; o ilahi ışıltı iki kalbe ekmişti aşk tohumunu.
​Sonrası harikaydı, mutluluk doluydu hayat. Ne var ki denizci için gitme vakti gelip çatmıştı artık. Her akşam gölün başından kendi görüntüsünden ayrılırken hissettiği acıyı şimdi biricik aşkı için hissediyordu. Ve bu oldukça zorlu ve uzun bir ayrılık olacaktı. Sayısız tehlike bekliyordu bu çetin seferde Nereus'u. Bu gizemli tehlikeler arasında Narcissus'u en korkutan ise herkesi eşsiz güzellikleri ve büyüleyici sesleriyle tuzaklarına düşürüp öldüren Mermaid'lerdi. Yaklaşan her gemiyi güzel sesleriyle etkisi altına alıp tuzağa düşürürlerdi. Her gemiyi kendilerine çeker, tüm denizcileri denizin derinliklerine çeker ve sonsuzluğa ulaştırırlardı. Güzel şarkıları adeta hipnotize ederdi adamları, yavaş yavaş inerdi büyülenmiş denizciler gördükleri mermaid'in yanına. Işıltılı gözleri akılları baştan alırdı, ölüme son bir adım ise onları dudaklarından öpmek olurdu. Çünkü güzel sesleri ve gözlerinden etkilenen insanlar onları öptükleri anda bir daha asla kurtulamazdı bu büyüden. Büyülerine tamamen kapılmamak için tek yol onları öpmemekti. Dudakları dudaklarına değdiği anda taş olurdu denizciler.

​Yüzme bilmediği ve sudan gelen ölümü tattığı için denizden korkardı Narcissus. Bu yüzden asla bir gemiye bile binememişti ama bu hikâyeleri çok dinlemişti. Herkes gibi denizlerin en tehlikeli varlıklarının denizkızları olduğunu çok bilirdi Narcissus. Derin bir keder sarmıştı masum yüreğini. Hayatı boyunca sevdiği tek insanı tehlikelerle dolu bir sefere gönderecekti, ondan ayrılmanın verdiği acının üstüne başına gelebilecek tehlikeleri düşündükçe adeta ölüyordu küçücük kalbi. Vakit tamamdı. Gemisine binmeden son bir kez sarılıyordu sevdiğine. Kudretinden kuşkusu yoktu, her türlü tehlikeyi yeneceğinden emindi ama korkuyla baktı Nereus'un gözlerine derin, tutkulu. Sıkı sıkı tembihledi onu denizkızlarının tılsımına karşı. Son bir öpücük verdi aşkına ve uğurladı.

​Sayısız badire atlattı bu uzun yolda Nereus. Devasa yaratıklarla savaştı, türlü tehlikelere göğüs gerdi ve nihayet geri dönmeye az kalmıştı. Yol boyunca Nereus'un Okeanos'tan doğan 50 koruyucu deniz perisi kızı Neird'ler eşlik etti ona. Ancak onların giremedikleri bir bölgeye gelinmişti artık. Ölümcül güzellikler Mermaid tehlikesi başlıyordu buradan itibaren ve ne yazık ki deniz perileri bu şeytani güzelliklere karşı gelemeyecek kadar güçsüzdü. Nereus adamlarıyla baş başaydı artık. Herkesi yaklaşan tehlikeye karşı uyardı ve kimsenin bu hileye aldanmaması gerektiğini vurguladı. Uzaklardan eşsiz güzel bir sesten dökülen bir şarkı duyulmaya başladı nihayet. Kapılmayacaklarını, direneceklerini söyleyen homurtular yükselmeye başladı tayfalardan. Ne var ki giderek yaklaşıyor ve güzelleşiyordu bu büyülü ses. Bir anda istem dışı merakla bordalara doluştu denizciler. Bu güzel sesin sahibini görmek için can atıyorlardı. Etrafları sarılmıştı. Cennetten bir parçaydı sanki burası. Ömürleri boyunca görmedikleri kadar güzel kızlar doluydu her bir yanda. Hepsi aynı şarkıyı söylüyor, ışıl ışıl gözleriyle davetkâr bakıyordu. Yavaş yavaş inmeye başladı deniz seviyesine herkes. Akıllarında tek bir şey vardı: bu güzelliğe sahip olmak. Herkes seçtiği bir denizkızının gözlerine kilitlenmişti. Ve nihayet ilk kurban verildi! O güzel dudakları öptüğü anda taş kesildi bir denizci ve güzeller güzeli denizkızı adeta bir yaratığa dönüşerek onu denizin dibine çekti küçücük bir hamleyle. Peş peşe aynı olay tekrarlandı. Biranda sakin, huzur veren deniz vahşetle çalkalanmaya başladı.
​Nereus adamlarının bir anda yok olduğunu fark ettiğinde aniden aşağıda buldu kendini. Sayısız güzellik cezp ediyordu ruhunu. Sonunda Queen Mermaid görünüverdi tüm ihtişamıyla. Yavaş yavaş yaklaştı cüretkâr bakışlarıyla Nereus'a. Nereus da kapılmıştı onun ölümcül güzelliğine nihayet. Işıl ışıl gözlerine derin derin bakmaya başladı ve öpmek üzere giderek yakınlaşırken o su gibi parlayan gözler, onu sefere çıkmadan önce korku ve aşkla bakan ve ilk gördüğünde ilahi bir ışıkla aydınlanmış olan aşk, masumiyet dolu güzel gözleri hatırlattı. Dudakların dudaklara değmesine ramak kala hançeriyle Queen Mermaid'in başını bedeninden ayırdı Nereus tek bir hamleyle. Bir anda o güzel şarkılar korkunç çığlıklara dönüşüverdi ve feryatlar içinde öfke ve korkuyla tüm denizkızları ait oldukları yere kaçıştı. Kopan fırtınanın ardından sular duruldu, bir anda sükûnete boğuldu koca deniz. Kaybettiği onlarca adamının üzüntüsü ve aşkına kavuşmanın mutluluğuyla haykırdı Nereus: "Yelkenler fora !"

NarcissusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin