Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Terapistimin odasındayken yediğim iğne, beni bir geceliğine rahat uyutabilmişti. Odamın küçük penceresinden güneş ışıkları içeriye yansıyordu. Güneşi doya doya tenimde hissetmeyeli ne kadar da olmuştu. Zaman gerçekten acımasızdı ve siz fark etmeden akıp gidiyordu. Gözlerimi tavana diktim. Kendime güçlü olmam gerektiğini hatırlattım. Güçlü ol ve kurtul buradan. Buna ihtiyacın var. Artık hayatını yaşamalı ve maziyi geride bırakmalısın.
Adamın pis kahkası kulağımda çınladı. 'Ahaaa şu hanıma bakın siz!Maziyi geride bırakmak. Bu cümlenin telaffuzu kolay olabilir ama uygulamak göründüğü kadar basit değildir.' Ayağa kalktı ve tur atmaya başladı. Her zaman üstünde aynı giysiler olurdu. Siyah ve dümdüz olan bir takım elbise. Sıcak havalarda bile bunu giyiyordu. Terlemiyor muydu? Yok artık Alesia. Kendine gel. Zaten bu hastanede kalacak kadar deli bir yapın var. Tamam kabul ediyorum. Çatlağın tekiyim. Ama insanoğlunun hazin sonu, meraktır. Merak size her şeyi yaptırır. Söylesenize hanginiz hoşlandığınız çocuğun neleri sevdiğini öğrenmeye çalışmadınız. Ya da adınızı ona ezberletmek. Koridorlarda atılan turları saymıyorum bile. Lise hayatımda olmasa bile ortaokulda yapmışlığım var.Tecrübe sahibiyim az da olsa.
Düşüncelerimi kapıya vuran elin sahibi böldü. Güler yüzlü hemşirem. Sözümü hemen geri alıyorum. Menapoza girmiş gibi somurtan, kapı suratlı bir hemşire. Umarım beğenmişsinizdir. Çünkü benim böyle bir şansım yok. Tek şansım onların tıp dilinde 'iyileşmek' ve buraya tekrar dönememek. Mümkünse bu şehire bile geri dönmek istemiyorum. Elindeki havluyu yatağın üstüne fırlattıktan sonra 'Hamama in bir saaatin var.'dedi.
Günlerden çarşamba ve yıkanma günü. Hamamda bütün kadınlar toplanır ve yıkanırız. Kocaman mermerlerin arasında herkesle birlikte yıkanmak.. 'Özel' kavramı burada işlemiyor. Bedenlerimiz bile doktorlarımızın ellerinde. Özgürlüğüm zaten kayboldu. Derin bir iç çekerek havluyu alıyorum. Elbise almama gerek kalmıyor. Çünkü her hamamın çıkışında onların bizim için seçtikleri elbiseleri giymek zorundayız. Ya da şöyle söylemem gerek 'elbise' görünümlü değişik 'üniformalar'. Kot pantolon ya da şort giyeceğimizi düşünmüyordunuz değil mi? Emin olun onları giymeyi bile özledim. Hamama gelen son kişi -yani ben- yerine oturduktan sonra, orta yaşlarda olan teyzeler saçlarımızı yıkamaya ve vücutlarımızı ufalamaya başlıyorlar. Kendi vücudumuzu yıkamaya izin yok. Çünkü her an kendimize zarar vereceğimizi ya da bir yerlerimizi keseceğimizi düşünüyorlar. Gerçekten buna kıçımın kenarı ile gülüyorum. Neden mi? Orta yaşlı hanımların doldurduğu bir tımarhanedeyim. Gençler tek tük bulunuyor. Bunlar bizi hala bileklerimizi keseceğimiz düşüncesiyle efkarlanan ergenlerden mi sanıyorlar? Gerçekten, utanç verici. Şu hayatta arkadaş kazığı, sevgili kazığı ya da başka bir şey hiç fark etmez. Hiçbirinin seni aciz duruma düşürüp elindeki jilete mahrum bırakmasın. Bileklerini kesersin ama yaşayacağın beş dakikalık zevk ve acıdan dayanılan hoşnutluk için. Ya hayal kırıklıkların? Onlarıda ortadan ikiye kırabilir misin? Tıpkı kalbine yaptıkları gibi? Yapamazsın, cesaret edemezsin. Değmeyeceğini düşünürsün. Belki de değmez.
Kafamdan aşağı dökülen kaynar su tenimde kızarıklığını bırakarak yere döküldü. Ayaklarımdaki terlikler oluşan su birikintisi içinde sesler çıkarırken teyze sırtımı ufalıyordu. Banyodan çıktıktan sonra elbiselerimi giyindim. Tenimdeki kızarıklıklara aldırmadan grubumuz ile terapi yapacağımız salona yöneldim. İkinci kattaki salon çok geniş olmasa bile güneş ışıklarını tam geçiren bir yerdi. Sandalyeme güneşi arkama alacak şekilde oturdum. Tenimde güneşin sıcaklığı oturduğum yerde kıvranarak terapistimi beklemeye başladım. Yanımdaki insanları gözlemlemeye başladım. Sağ tarafımda oturan kadın tahminime göre kırklı yaşlarındaydı. Koyu siyah saçlarının içinde çıkmış olan beyaz teller yaşlandığını suratına vurur gibiydi. Neler yaşadıda buraya düştü bilmiyordum. Eminim acı verici şeyler yaşamıştı. Acı çekmediyseniz burada işiniz yoktu. Sol tarafımda ise benden iki üç yaş büyük genç bir oğlan vardı. Kahverengi saçları alnına dökülmüş, ellerini önüne almış oyalanmaya çalışıyordu. Ayağını belli ritimde sallandırarak kendi müziğini tutturmuştu.
Açılan kapı ile başlarımızı diğer tarafa çevirdik. Terapistim üstündeki çiçekli gömleği ve beyaz pantolonu ile karşımıza geldi. Sandalyesine oturdu. Ajandasına bir şeyler karaladıktan sonra kafasını kaldırdı ve bizi incelemeye başladı. Gözleri benle buluştuğu zaman göz kırptı. Tepki vermedim. Sorduğu soruya odaklanarak cevap bulmaya çalışıyordum. 'Hepinize merhaba.Yüzleriniz her ne kadar somurtsada ayrı bir ışık yayıyorsunuz bugün.' Ayağa kalkarak sorusunu sordu. 'Her birinizin acısını bana anlatmasını istiyorum. Örnek vererek anlatabilirsiniz. Sanırım bunu yapabilecek seviyeye geldik' diyerek gülmeye başladı. Yanımdaki çocuk ile gözlerimiz buluştuğu zaman hemen gözlerimi çektim. Göz teması yapabildiğim tek kişi terapistim idi ve bunu yapmakta iki haftamı almıştı. Biliyordum şu an ufacık bir göz temasından kaçmak saçmaydı. Hem kurtulduğum zaman ne yapacaktım? İşte orası denklemin bilinmeyen x'i idi.Yandan çocuğa baktım. Kafasını diğer tarafa çevirmişti. Güzeldi, tekrar göz teması kurmak fazla utanç verici olacaktı. Herkes söz alıp konuşmaya başladı. Yanımdaki kadın acısını anlatırken onun hikayesini çoktan çözmüştüm. Aşk acısı sahibiydi.
'Kocamı o kadınla yakaladığım zaman içimde hissettiğim tek şey korku idi. Şaşırmamıştım. Son bir haftadır benden uzaklaşması, gece yarılarına kadar eve gelmemesi.. Bunları sanki beni alıştırmak için yapmıştı. Ama onları o vaziyette yakaladığım zaman içimdeki acı, kalabalıkta annesini kaybetmiş küçük bir kız çocuğu ile aynıydı. Nereye gideceğimi, bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Acı içimdeki saf kızı büyüttü. Zamanla ruhum başka dünyaları keşfetmeye çıktı. Orada bedenen vardım. Ruhum onları yakaladığım an kaybolmuştu. Ruhumu bulamadım. Çocuklarıma açıklayamadım. Gülemedim. Kahkalarım denizlerin dibinde kaldı. Baloncuklar şeklinde yüzeye vardı. Ama hala kalbimin ortasından söküp atamadım onu. Sanırım bu yüzden kendime daha çok acıyorum.' Kadının konuştuklarından sonra herkes kafasını eğdi ve sessizce oturmaya devam etti. Terapistim iç çekerek 'Alesia. Bence konuşma sırası sana geldi.' dedi. Ağzım kurumaya başladı. Her zaman kalabalık önünde konuşurken heyecan sarardı beni. Sanırsam değişmeyen tek özelliğim buydu. Ellerimi bacaklarımın altına koyarak titremelerini engellemeye çalıştım. Faydası yoktu ama kimse görmüyordu. Bu iyiydi.Boğazımı temizleyerek 'B-ben mi?' demeyi başarmıştım. Terapistim başını sallayarak gülümsedi. Gözleri 'Yapabilirsin Alesia. Konuş ve seni buradan kurtarayım' der gibiydi. Gözüm terapistin arkasındaki adama takıldı. Siyah takım elbisesi ile masanın kenarına oturmus dudaklarını büzerek benimle dalga geçiyordu. Gözlerimi ondan ayırarak zeminin ortasındaki desenlere diktim. Tekrardan boğazımı temizledim ve konuşmaya başladım. Kelimeler ağzımdan değil, kalbimden dökülüyordu sanki. Böyle konuşmak iyi hissettiriyordu herkesi. Yanımdaki çocukta kafasını bana doğru çevirdi.
'Benim acımı özetleyebilecek tek şey iki basamaklı olan o rakam..35 gün..Karanlığın ortasında ışığa, aileye, özgürlüğe hasret 35 gün. Her gün farelerin sesleri ile uyanmak ve umut etmek. Bekledim. Birilerinin beni grilerin, siyahların ortasından tutup çekmesini bekledim. Hayatım sarı kadar ısıtıcı, mor gibi çılgın ve eğlenceli iken gri kadar darmaduman, siyah kadar kasvetli oldu. Ama tek yapabildiğim umut etmekti. Umut etmek benim acımdı. Ve günden güne söndü. Ta ki 35.güne kadar. O zaman kurtuldum. Ama şu an buradayım. Buradan da kurtulacağım. Umuttu beni batıran ama ben hala umut etmeye devam ediyorum' diyerek sözlerimi bitirdim. Terapistimin ışıl ışıl gözlerini gördükten sonra tebessüm ettim. Sanırım başarmıştım. Herkes söz aldıktan sonra haftaya bir daha toplanmak için karar kıldık.
Kapıdan çıkarken terapistim kulağıma 'İyi iş çıkardın Alesia. Sanırım gitme vaktin yaklaşıyor' diye fısıldadı. Bu iki cümle umutlarımı serpiştirip, özgürlüğümün kanatlanmasına yardım etti. Başaracaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜRLÜĞÜN ARDINDAKİ AŞK
Teen FictionÖzgürlüğüm sahip olduğum tek şeydi. Ta ki o belalı güne kadar. 35 artık benim uğursuzum. Bana yapılanları özetleyecek bu sayı. 35 gün.. Her gün duvara atılan çarpılar. Dayan diye emreden beynim. Bitecek, kurtulacaksın sözleri.. 'İyi olacaksın Alesia...