Mavi Canavar☁

2.8K 153 50
                                    

Ve yine gece olmuştu. Oldukça yorgun geçen bir uçak yolculuğunun ardından nihayet o meşhur Mertoğlu Köşkü'nde soluğumuzu almıştık.

Tabiki taa Izmirlerden buraya köşkte çalışan bir getir götürcü olarak değil. Belki inanmayacaksınız ama buraya bir nevi evin kızı olmaya gelmiştim. Hayır hayır gelin olarak da değil. Zaten öyle bir amacım yoktu da...

Oteller zincirinin sahibi tarafından öz anneme gelen ani bir evlenme teklifi ile kendimi bu duygudan alıkoyamıyordum. Annemi nasıl tavladığını ve ne zaman aşık olduğunu bilmiyordum ama burda çok eğleneceğime adım gibi emindim. Hem artık ikizimle harçlık bölüşme derdi ve ne zaman evden kaçma planları yapsam uyuz Nazlı'ya rüşvet vermek zorunda kalmayacaktım . İstediğim zaman ne kadar para istiyorsam alabilecek ve elit olduğunu bildiğim yeni baba adayimdan dışarı çıkma konusunda yardım isteyecektim. Haluk Mertoğlu. Daha önce birçok kez adını duymuş ve imrenmiştim ama hiçbir zaman üvey de olsa kızı olma ihtimali aklımın ucundan dahi geçmemişti.

Başta arıza ikizim karşı çıksa da son derece adaletli bir oylamayla 2 ye 1 Istanbul'a gitme kararı alınmıştı. Dediğim gibi arıza ve inatçıydı ve yine özelliklerinden ödün vermeyerek evde yani Izmir'de kalmıştı. Yeni baba adayımızdan neden bu kadar nefret ettiğini bilmiyordum. Her ne kadar aynı karından çıksak da birbirimizin tam tersiydik.

Kulaklığımı takıp yeni odamın büyüsüne kapılmak üzere bir şarkı seçtim. Nightcall. Nazlı ile doğduğumuzdan beri ilk kez kendi odam olmuştu. Daha Istanbul'a gelişimizin ilk saatinde kendime ait bir odam olduysa, annem evlenince neler olacağını tahmin bile edemiyordum. Odayı incelemeye başladığımda bir boy aynasının olmadığını fark ettim. Izmir'deki evimizde sadece tuvalette bir ayna vardı, onu da kullanmak için iki saat boyunca Nazlı dışarı çıksın diye kapıyı tekmelemem lazımdı. Tam bir skandal. Ama artık madem bu kadar güzel bir odam var, neden kendime ait bir aynam olmasın değil mi?

Köşk oldukça büyüktü ve ben 3 katlı olan köşkün üçüncü katından kulaklarıma dolan şarkı eşliğinde Istanbul'un mavi denizine karşı seyre dalmıştım. Ta ki denizin maviliyle aynı renkte olan iki çift gözle karşılaşana dek.

Kim olduğu umrumda değildi ama görünüşe bakılırsa ben onun oldukça umrundaydım. Manzaraya karşı duran beyaz deri koltuklara uzanmış olan iki çift mavi göz hâlâ beni seyrediyordu. Başlarda hiç takmamıştım ama artık iyice sinirime gidiyordu. Selin Yılmaz'dım ben. Bu mutlu günümde kimse beni sinir edemezdi. Hele ki tanımadığım bir kişi ise...

Saate baktığımda gece 1.46 yı gösteriyordu. Bu saatte ailenin her ferdi uyumuşken bu çocuğun sorunları olmalıydı. Sinir bozucu şey. Ona bu gece vakti beni kulaklığımı çıkartacak kadar sinir etme yetkisini kim vermişti? Ögrenmeliydim.

Yaz aylarında olduğumuzdan dolayı siyah askılı bluzum ve gri pijamamla çıkmayı kendime uygun gördüm ve mavi canavarın yanına gitmek için yola koyuldum. Artık aramızda 1 metre gibi kısa bir mesafe vardı. Deri koltukta uzanmış, sanki beni bekliyormuşçasına gökyüzüne bakıyordu. Yanına gittiğimde sanki 10 dakika önce bana nefretle bakan o değilmiş gibi kılını bile kıpırdatmıyordu. Ona iyice yaklaştığımda tam ağzımı açacaktım ki altın sarısı saçları ve gökyüzüyle bütünleşen gözleri bana engel oldu. Ve hemen yanındaki deri koltuğa uzanma kararı aldım. Nasıl olmuşta beni etkilemişti?

Uzandığımda, bu deri koltukların gerçekten çok rahat olduğunu fark ettim. Belki de bu gece yeni hayal kurma mekanım burası olabilirdi. Her neyse şuan düşünmem gereken konu bu değildi. Düşüncelerimi 1 saat sonra yeniden aklıma getirmek üzere bir kenara bıraktım ve esas buraya gelme sebebim olan mavi canavara doğry döndüm. Hâlâ bana bakmıyordu. Ukala.

Beni takmasını dileyerek söze başladım. "Acaba deli felan mısın? Ya da gece bahçenin bekçiliğini yapman için mi görevlendirildin? Eğer öyleyse iki güne kalmaz kovulursun çünkü işini hiç de verimli yaptığın söylenemez." diye söylendim. Vücudunu bana doğru çevirdi ve mavi gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Adım Ali." Istemsizce "Ben de Selin." dedim. "Sana yanıma gelip azarlama yetkisini kim verdi?" dedi öfkeli bir şekilde. " He sen benim en huzurlu vaktimde bana sapık gibi bakacaksın bende seni azarlamıcam. Oldu paşam. Hem bana hâlâ kim olduğunu söylemedin. Sorunların felan var herhalde." diye cevap verdim. Söylediklerim onu sinir etmiş olmalıydı ki " Kim olduğum seni hiç ilgilendirmez. Sen kendini ne zannediyorsun da bana hesap soruyosun?" dedi.

Gül MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin