Elf

756 19 12
                                    

Elf

Uzun süren savaşlar, genellikle, bir çığ gibi, yalnızca büyümeyi bilerek ilerler; yıllar geçtikçe, her ne kadar toplumlar ve askerler bitkin düşse de, o olguyu en başında doğuran ideal, hep bir yerlerde canlı kalır, onu savunma isteği, ateşi besleyen çırayı andırırdı. Bu savaşların sonu, alelade zaferler ve antlaşmalarla elde edilemeyeceği gibi, böyle bir noktanın koyulabilmesi için, savaşan taraflardan birinin basitçe yok olması, iflas etmesi, varlığına son verilmesi ve muzaffer düşmanı tarafından yutulması gerekirdi.

Tasvir edilmeye çalışılan bu Leandrianna ile Rilbezeki isimli iki ülke arasındaki çekişmeler, henüz böyle bir sona yaklaşmışa benzemiyordu. İki ülke de, tarımından, ekonomisinden, ulaşımından, sivil halklarının güvenliğinden ve devlet hazinelerinden büyük tavizler vermiş olsalar da, iki taraf da savaşmayı bırakmıyor, kuzeyde Aerinna'da mağlup edilen Elf'ler güneyde, Gölgesırtı'nda intikamlarını alıyorlardı. Cüce topraklarının içlerinde, Brândennum isimli bir madenin derinliklerinde, bir çeşit sabotaj sonucu, yüzlerce işçi katledilmiş, Nimpodonask isimli bir köydeyse onlarca cüce, dağlar arası karmaşa yaratan çeteler tarafından kaçırılmışlardı; söylentiler, bu çetelerin, Elf parasıyla kiralandığı yönündeydi. Cüce topraklarının, Elf etkisinden en uzak olması gereken Modankazve toprakları bile kanla ağlıyordu. Tarıma verimli bu nadir araziler, geceleri, siyah sularda ilerleyip, sabahları, ıssız adalar arkasına saklanan gemiler tarafından saldırıya uğruyor, ekinler, elfateşiyle yakılıyor, balıkçı tekneleri geri dönmüyordu.

Batıda, kendilerini beğenmiş ve bu savaşı kazanacaklarından neredeyse emin olan Elf'ler bile, endişenin terini atmaktaydılar: Bir hayalet ordunun varlığı dedikodusu, gerçekliğini kanıtlamış, Mejvandorak isimli cesur bir cüce kumandanın, peşinden sürüklediği yüzlerce askerle Elf sınırlarını ihlal ettiği ortaya çıkmıştı. Bu cesur kumandan, köyleri yağmalamış, masum vatandaşları öldürmüş, şehirler ve duvarlar kuşatmış, onun varlığından haberdar olması için, Elf Kralı'na ulaklar göndermişti. Kan, dağlardan aşağı aktığı gibi düz ovalar boyunca da kıvrılıyordu. Birtakım Elf'ler, aldıkları rüşvetler ve güvenceler uğruna, ülkelerine ihanet edip, sabotajlara başvuruyor, aynı şeyi cüceler de aynı şekilde yapıyordu.

Güneş çok uzun zaman önce ölmüştü. Yağan kar, tarlaları ve ekinleri örtüyor, normalde, bu, tarıma iyi gelmesi ve toprağı havalandırması gerekse de, bu etkinin tam tersine sebep oluyordu. Herkes, son bir hasattan umudu kesmiş, boş ambarlarında korkuyla saklanıyorlar, bu kıştan nasıl canlı çıkacaklarını merak ediyorlardı.

Krallıklar, yardım erzakları taşıyan kervanları köyler boyunca dolandırıyordu ama büyük generallerle stratejistler, durumun imkansız bir hale girmeye başladığını, bir çeşit değişime muhtaç olduğunu seziyorlar, bu konuda üstlerini uyarıyorlardı.

Kuşlar, sert kış rüzgarları yüzünden, taşımaları gereken mektupları taşıyamıyorlar, bu görevi onlar için yapmaya gönderilen ulaklar esir alınıyorlar ya da öldürülüyorlardı.

Gerçekten de bir Doshaddev'e muhtacız. diye düşündü Ald, eşyalarını toparlarken. Bunu böyle yapıyordu çünkü ordu kampında henüz birkaç gün önce tanıştığı ve bir Elf zaferinin kesin olduğuna inanan bir grup asker, onu da aralarına alarak, zorlu hava koşullarından ve bölgeden firar etmeye kara vermişler, toplamda oluşturdukları yirmi beş adamlık bir eksiğin, herhangi bir zararı olmayacağını düşünmüşlerdi. Triphâjaen, Gölgesırtı kalesinde şömineler ve kalın taş duvarlar arasında otururken zira, burada, askerler donuyordu ve cücelerle mevcut insan kuvvetleri, dağın öteki tarafına sığındıklarından, bu bölge, göze fazlasıyla boş geliyor, kamp ateşlerinde pişecek hayvan sayıları azalıyor ve kimileri, kendilerini burada unutulmuş hissediyorlardı.

Beyaz SavaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin