Arkadaşlar ilk önce MERHABA!! :D
İkinci olarak ta hikaye sizce nasıl gidiyor?
İyi ve küfürsüz eleştirilere açığız. :DBeyin devrelerim dünü düşünmekten yanmaya başlamıştı. Acaba bahçe cücesi öyle dediğimde hakkımda, ' malmı bu çocuk' diye düşünmüşmüdür?. Zihnimdeki bu karışıklığı birazda olsa unutmak için, ablamın dudağına sürdüğü şeyle, o uyurken camına 'AY VONT DI PILEY GEYM' yazdığım için ve makyaj kutusundaki, o siyah kalem gibi şeyle alnına; Mal yazdığım için, babamdan azar işitmiş üstüne üslük bu akşam da dışarı çıkmama cezası almıştım.
Dolayısıyla çocuklarla halı sahayada gidemiycektim. Ama ben Mustafa Uğurlu'ydum piçlerin kralı, Necoya pabucunu ters giydiren, Şarlok holmes'e tur bindirip, Mertin hoşlandığı kızı bulan, Ablamı tehtitleriyle gambazlayan Piçingdim. Bu lakabı kendi kendime taktım. Piç ve King'in birleşimi, biraz akraba evliliği gibi oldu ama olsun bunada şükür.
Çantama Fenerbahçeli formam, ayakkabılarım, şarj aletim ve birkaç lolipop gibi önemli ihtiyaçlarımı koyduktan sonra, çantamı sırtıma alıp bizimkileri kontrol ettim. Annem mutfaktaydı, ablam odasında, babamda sınav kağıtlarına bakıyordu. Fatmagül'ün suçu ne deki Mukaddes'in evden kaçış sahnesini aratmayacak bir şekilde evden sıvıştım. Apartmandan çıkıp, halı sahanın olduğu mahalleye doğru yol aldım. Etraftaki kafeleri inceleyerek yürürken, karşı kaldırımda ağlayarak yürüyen bir Zeynep'i görmeyi beklemiyordum.
Beni fark etmemişti sanırım, çünkü yol biraz kalabalıktı ve aramızda biraz mesafe vardı. O an neden yaptım bilmiyorum ama, maç yerine Zeynep'i takip etmeyi tercih ettim.
Akşam akşam onu ağlarken görmek biraz garibime gitmişti doğrusu. Dar bir sokağa girince bende peşinden gittim. Sokakta bizden ve çöp konteynırının yanındaki kediden başka, kimse yoktu. Beni daha fark etmemişti, çöpün arkasına saklandım ve onu izlemeye başladım. Olduğu yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti, içimden bir ses yanına gitmem gerektiğini söylüyordu, ama içimdeki sese güvenmiyordum.
Hafif yağmur çilenmeye başlamıştı, kedi benim olduğum tarafa bakınca korkarak, dengesini kaybedip kafama düştü.
"Ulan hassiktir. İn lan kafamdan. "
"Kim var orda" diye seslendi hafif titreyen sesiyle.
Kedi benim hareketlerimden sonra kaçmıştı."Yine mi sen? ne işin var burda? " dedi ağlamaktan boğuk çıkan sesiyle, ama sinirli değildi. Yüzünden üzgün olduğu belliydi.
"Seni ağlarken görünce merak ettim" dedim ve ilerlemeye başladım ben duvarın dibine çökerken o da benim yanıma oturdu. Ağlayışı artık yerini sümük çekmelere bırakmıştı."Bana ne olduğunu anlatmak istermisin? İyi bir dinleyici değilimdir. ama seni dinleyebilirim"
"Hayır"
Verdiği cevaptan konuşmak istemediğini anlamıştım. Bahçe cücesinin üzgün halini görünce boğazıma bir yumru oturmuştu. Ona ağlamak yakışmıyordu, Gerçi ağlamak kime yakışırdı ki?
Facebook'tan onu eklediğimde dinlediği müziklerede göz atmıştım, melankoli müzikler dinliyordu. Bir insan mutsuz ve çaresiz hissediyorsa ona en iyi gelen şeyin müzik olduğunu biliyordum. Telefonumu çıkartıp Sezen Aksu- Gülümse' yi açtım. Bu şarkı benim için çok önemli ve değerliydi.Bir kulaklığı ona, diğerini kendime taktığımda başını omzuma koydu. Burnunu çekmeye devam ederken,
"Peçeten yoksa koluna silebilirsin."
Hafifçe gülümsediğini gördüm. yağmurun altında şarkıyı dinlemeye devam ettik. O gün yağmuru daha çok sevdim sanki. Şarkıya bazı yerlerde eşlik ettim, kafasını kaldırıp beni izledi. Şarkı bittiğince yavaşça ayağa kalktı,
"Ben gidiyorum." dedi.
Ağzımı açtığım anda"Lütfen, birşey sorma." dedi.
Bende ayağı kalkarak,
"Peki, Ama daha sonra neden ağladığını söyleyeceksin tamam mı?"
Cevabını beklemeden yürümeye başladım.
"Belki bir gün" diye bağırdı arkamdan. Kalbim çok hızlı atıyordu ben de koştum. Koştum, kalbimin atmasını, yorulmaya bağlamak için.Göt üstü düşmeseydim koşarken daha havalı olurdu.
****
Yataktan çıkmak istemiyordum, ölene kadar burda yaşayabilirim. Ruh halim Yıldız tilbe'nin ruh haliyle aynıydı. Zeynep'in karşısına çıkıp 'Ben senin varyaa' diye şarkı söylemek istiyordum. Uyandığımda saat 7'ydi ve şu an saat 10. Tam olarak 3 saatir Zeynep'in neden ağladığını düşünüyordum.
***
"lan bak kalkarsam sikerim ikinizide bir rahat durun "dedi Mert bilmem kaçıncı defa. Sınav haftası yaklaştığı için ders çalışıyordu. Neco genelde kopya hazırlardı ders çalşmazdı, bana ise arada ders çalışma isteği geliyor sonra, çantamda ağırlık yapamasınlar diye kitaplarımı okulda sıranın altında bıraktığımı hatırlıyorum. Ben sinsi sinsi Neco'nun yanına yaklaşıp kullağına "ben lahmacun söyledim ve mertlerin evinin adresini verdim gidip onları alıp geleyim 'diyince,neco piç piç sırıtıp tamam dercesine kafasını salladı.
Mertlerin evine doğru ilerliyordum, bir yandan da telefona yeni indirdiğim oyunu oynuyordum. Sonra birden etraf karardı gözlerimi açtığımda etrafımda birkaç kişi vardı. Ayağı kalktım, iri yarı 50-55 yaşlarında kel bir adam omzuma elini atarak "iyimisin evlat" dedi. "iyim amca sağol da, noldu bana en son yolda yürüyodum ben ondan sonra etraf karardı"adam hafifçe sırıtarak başını sağa sola salladı. "Elektirik direğine çarptın şaşkın oğlan" dedi arkadan tonton bir teyze. Onlara teşekkür edip, mertlerin evine ilerlemeye devam ettim.
Sonraki saatlerde; Mert beni dövmüştü. Bende gidip Neco'nun kopyalarını sildim. Sonra Neco'dan da dayak yeyince, odamdaki paspasın üstünde uyuya kalmışım.
**
"Anne hayır"
"Yav oğlum kardeşin ağlıyor,ne olur bi kerecik şu kızı parka götürüversen. Bak babana söylerim matematikten kaldığını"
"vay canım anam, çilekeş anam tehtid ha tamam anne tamam"
Şantaj konusunda kesinlikle anneme çekmiştim, bu kesindi. Özlem'i alıp dışarı çıktım, parmağımı ona uzattım tuttu.
"Abii"
"Ne var sidikli"
"Abi sen niye artık beni parka götürmüyosun, küçükken hep götürürdün"
"Küçükken minicik bişeydin böyle seni parka götürünce güzel güzel kızlar gelir seni severdi ben de onları keserdim.Tabi şimdi sen eşek kadar oldun ablalar gelmiyor artık yanımıza"
"Abii yazık ablaları niye kesiyosun yazık ablalara acır ya"
Deyince yanaklarını ısırasım geldi, böyle dediğimi bakmayın aklını karıştırmak hoşuma gidiyordu.
Parka adım attığımız an özlem koşa koşa salıncaklara gitti, bende onu sallamaya başladım . Tabi canım sıkılınca özlemi salıncaktan indirip kendim oturdum ve özleme zorla kendimi sallandırırken, cebimden lolipopumu çıkartıp emcirmeye başladım.Yan salıncağa bahce cücesi oturdu,
"Oooo bahçe cücesi sen buralara gelirmiydin siyah şaton yok mu senin ağağağağa"
"Evet bi kendi espirisine gülen malımız eksikti o da oldu, ayrıca ekmek almaya gelmiştim karşıdaki bakkaldan"
"Bana malımız dedin demi, beni sahiplendin az önce hadi itiraf et bana aşıksın, hadi söyle talk dörti mi bahca cücesi talk dörti mi""Malmısın olum ya. Hem sen küçücük çocuğa mı sallatıyorsun kendini?"
"Yok kızım ya o kendisi istedi abi dedi sallimi seni bende dedim hadi yazıktır salla azcık diye"
"Ya abla yalan söylüyo" dedi özlem araya girerek.
"Kız zilli abi ispiyonlanırmı lan sen git azcık kaydıraktaki erkek çocuklarını döv bak öğrettiğim gibi yumruk at koş" diyerek özlem'i postaladım.
"Küçücük çocuğa dövüş mü öğrettin sen?"
Dedi gülümseyerek, lan dedim içimden bu kıza gülmek o kadar yakışıyorki ucunda rezil olmak olsa da bu kızı güldürücem.
"Yani kızım beni böyle parkta falan görüyon ya ben gelmem buralara ben kılap çocuğuyum badboyum yani"
"Evet evet turkuaz pantolon üstüne gökküşağı resmi olan tişört giymenden anlamıştım badboy olduğunu"
"Yani bahçe cücesi ister inan ister inanma badboyum ben yani, havalıyım coolum böyle bebe parklarında takılmam"
Dediğim an özlem yan taraftan çıkıp"Abi ya en son barbi bebeklerimle çay partisi yaptık ya sen plastik çaydanlığımı nereye koydun?"
Siktir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HATHOR
HumorBu içimizden birilerinin hikayesi. Mutlu olmak için sebep aramayan, anı yaşayan Mustafa Uğurlu. Duygularını içinde yaşayan, merdümgiriz Zeynep Yıldız. Sakin tavırlarıyla ve aklı başındalığıyla tanınan Mert Soyak. Ve herşeye rağmen gülen, futbolcu pl...