Binlerce yağmur damlası, genç kızın görüş alanını kapatıyordu. Hemen bir pencere camı uzağındaki dışarıda o kadar şiddetli bir yağmur vardı ki yeri delip geçmek istiyorlardı. Sanki o yağmur damlalarının düşüşü hızlandıkça beynine akın eden düşüncelerde şiddetleniyordu.
En sevdiği şeyi bile yapamıyordu bu düşünceler yüzünden, dışarıda yağan güzel yağmurun sesini bile dinleyemiyordu.
Genç kız, iyi gelmesini umarak zümrüt gözlerini kapadı. Siyah yoğun kirpikleri, zümrüt gözlerinin dışarıya çıkmaması için, üstüne kalın bir parmaklık çekmişcesine kapanmıştı.
"Anne yağmur neden yağar?"
"Dünya o kadar kötü bir yerki... Tanrı, insanların kötülüklerinden arınması için bir sürü su damlası indirtir güzel meleklerine. Kötülükler biraz olsada azalsın, siyahlıklar akıp gitsin diye." Küçük kız kucağına yattığı annesinin sözlerinden pek bir şey anlayamayınca, gözlerini kırpıştırıp tekrar bir soru yöneltti annesine.
"Nasıl yani, kötülükler akıp gider mi?"
Annesinin hafif kahkahası boş salonu yankılayınca, küçük kızın pamuk gibi beyaz teni utançla kızardı. Kızaran yanaklarına iki küçük buse konduran annesi konuşmaya devam etti.
"Sen nasıl kirlenince banyoya girip temizleniyorsan Devrim, onlarda kötülüklerinden arınıyorlar."
"Bu kadar kolay mı kötülüklerden kurtulmak?" Annesinin konuşmasını yine yarıda kesmiş, sorularına yenik düşmüştü küçük kız.
"Tabii kolay, sadece yağmurun altına girdikten sonra küçük bir şey daha yapacaksın..."
Bu sefer annesi kendi cümlesine devam etmeyip bir şey yaptı. Aynı kendisine benzeyen, şu an kucağında yatan kızının belinden ve ayaklarının altından kollarını geçirip dışarıya doğru koşmaya başladı.
Sokak onların kahkaha sesleriyle dolarken küçük kız, annesinin kucağından inmiş çıplak ayaklarıyla binlerce yağmur tanesine eşlik ediyordu. Annesi, kızınınki gibi çıplak bacaklarını umursamayarak, dizlerinin üstüne çöktü.
"Devrim, şimdi o küçük şeyi yapacağız tamam mı?" Küçük kız hızla kafasını aşağı yukarı sallayıp annesine otuz iki diş sırıttı.
"Gözlerini kapat ve sadece Ondan, seni affetmesini dile." Annesinin melodi gibi gelen sesine karşılık gözlerini kapattı.
"Beni affet." Annesinin fısıltısı yağmur seslerini bir cam gibi kırmış kulaklarına ulaşmıştı.
"Ben, okulda benimle dalga geçen kızın çantasını çalıp okulun çöpüne attım, sonra o ağlayınca çok üzüldüm. Beni affet, lütfen."
Kızına emanet ettiği zümrüt gözlerinden akan yaşlar, yağmura karışmış gitmişti. Kızının yaptığı yanlış, onun yaptıkları arasında küçük, görünmez bir noktadan farksızdı.
Kızının avuçlarında kaybolan ellerinden tutup evlerine doğru yürümeye başladılar.
Genç kız, gözlerini kapatınca geçmişindeki en güzel kesitlerden biriyle karşılaşmıştı. Annesinin yadigarları olan zümrüt gözlerini açıp elindeki eski, yıpranmış fotoğrafa baktı bir süre.
Annesinin kucağında 6 yaşlarında, yüzleri gülüyordu, annesine sırtını vermiş ikisi el ele tutuşup kollarını havaya kaldırmışlardı, kısılmış gözlerinin yanından iki veya üç tane çizgi çıkmıştı, ikiside o kadar güzel bakmışlardı ki kameraya.
Şimdi ise bu mutluluktan yoksun bir kızdı o. Annesi öleliden beri mutluluk yanına bile yaklaşmıyordu. Onu, mutsuzluk ve hüzünle başbaşa bırakmıştı...
Ve şimdi, alt katta salonda oturan bir ailesi vardı. Onu seven bir aile.
Annesi öldükten sonra kimsesi kalmayınca, yetimhane normal olarak bir aileyi vermişti kızı.
Ama, on iki senedir hâlâ evlatlık verildiği bu aileye alışamaştı.Dışarıda yağan yağmur biraz azalınca beyaz, kalın perdeyi hızla çekti.
Karanlık.
Karanlığa aşıktı o.
Sessizlik.
Sessizliği severdi.
Yalnızlık.
Yalnızlıktan nefret ederdi kız; ama yanında kimse olmasın isterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM
ChickLitHafif yağan yağmurun altında hızlıca karşı kaldırıma geçtim. O arabasına yaslanmış beni bekliyordu. Siyah gözleri, ona doğru yaklaşan beni görünce gözlerimle buluştu. Yanına ulaşınca alayla gülüp konuştum. ''Biliyorum beni görmeden duramıyorsun.''...