Bölüm 2: SİYAH İNCİLER.

479 16 3
                                    

Grileşmeye yüz tutmuş perdenin arasından kapalı gözlerimin üstüne düşen güneş ışınları uyumamı engelliyordu. Kenetlenmiş uzun kirpiklerimi mahmur bir şekilde açtım. Popomun yardımıyla sırtımı siyah yatak başlığına dayayıp ayaklarımla yumuşak beyaz pikeyi üstümden uzaklaştırdım. Başımdaki ağrı dün gecenin etkisini gösterirken siyah ojeli ellerimi şakaklarıma götürdüm. Oval hareketlerle masaj yapmaya başladım. Bir kaç dakikamı rahatlamak için yatakta geçirip sadece uzandım.

Çıplak ayaklarımı soğuk zeminle buluşturduğumda paytak adımlarla banyoya doğru ilerledim. Banyo kapısı sanki bana zorluk çıkartmak istemiyormuş gibi açıktı. Ona minnettarlıkla yarım yamalak gülüp lavaboya doğru adımladım. Musluğu çevirip suyun akmasını sağlayarak avuç içlerimi suyla doldurdum. Yüzüme çarptığım soğuk su bana serinlik hissi verirken sabahlara en sevdiğim küfürlerimden savurup karşımdaki tertemiz aynadaki yansımama gözlerim takıldı.

Gri göz bebeklerimin etrafını çevrelemiş kırmızı halkalar ben buradayım, dercesine sırıtıyordu. Göz altlarım, o hiç gitmeyen morluklarla evlenme işlemlerini başlatmışlardı. Belli ki ömür boyu ayrılacağa benzemiyorlardı. Beyaz ten rengim sınırlarını zorlayıp solarken memnuniyetsizce yüzümü buruşturdum. Dolgun kırmızı dudaklarım her zamanki asi güzelliğini korumuş onlara en güzel benim, diye dil çıkarıyordu.

Yüzümdeki su damlalarını yan taraftaki asılı olan havluyla kurulayıp siyah ve beyazın hakim olduğu banyodan çıktım. Salınık kumral saçlarımın dağınıklığı beni rahatsız edince bileğimde duran lastik tokayla yukarıdan salaş bir topuz yaptım.

"Devrim, hadi kızım kahvaltı hazır." Aşağıdan gelen annemin ince narin sesi kulaklarımı okşarken merdivenlerden koşarak indim. Merdivenin son basamağında, masada oturan sözde aileme göz gezdirdim. Bardağına çayı dolan babam yoğun kaşlarını çatmış gazetesini pürdikkat inceliyordu. Annem ise pudra tonlarında olan geceliğiyle güzelliğini gözler önüne seriyordu. Herkesin bardaklarını çayla doldururken beni es geçmişti, bilirdi benim çay sevmediğimi. Kahve içmek daha cazip gelirdi. Sabahları yoğun olan baş ağrımı dindirebilen tek şeydi ve itiraf etmeliyim ki daha cezbediciydi.

"Günaydın," diyerek mutfak tezgahına doğru ilerledim. Kettle ısındığında fişini çıkarıp sıcak suyu kahve bardağına boşalttım. Sıcak su kahve tozlarını havaya kaldırırken karıştırmak için parmaklarımın arasına aldığım çay kaşığı, sersemlikten midir nedir, yere düştü. Düştüğü yöne doğru eğilip tekrar aldığımda ayağa kalkmaya yeltenirken abimin sinirli gözleriyle karşılaşınca gözlerimi kaçırıp kahveme geri döndüm.

Kavga etmemden, kötü şeylere karışmamdan nefret ettiğini biliyordum. Hele de çıtayı aşıp iki kavgaya karışınca onun nefretinin de sınırlarını zorlamıştım. Dün gece, eve gelince detaylıca konuşacağız, demişti; fakat uykum var bahanesi ve sarhoşluğundan yararlanmış odama kaçmıştım. Kafası yerine gelmiş olacak ki yaşananlar kafasındaki masaya bir bir oturmuşlardı.

Bütün kahvaltı boyunca göz göze gelmemek için çabalamış ve bayağı iyi başarılı olmuştum.

"Biz bugün evdeyiz ve gençler de bizimle olmak ister mi?" Babam çatalını, boşalmış kahvaltı tabağının kenarına bıraktıktan sonra sorusunu biz gençlere yöneltip sandalyesinin arkasına iyice yaslandı. Kıvanç'ın gözlerinden daha açık olan kahve gözlerini bize kilitledi.

"Olur."

"Olmaz." Kıvanç, sesiyle kelimelerimin üstünü örttüğünde kafamı ona çevirip baktım.

"Bugün işimiz vardı. Söz başka zamana, baba." Babam çatık kaşlarımı görünce, kaşları çatıldı. Hem suçlu hem de güçlü olmamak için yüzüme masum bir gülümseme yerleştirip kaşlarının eski haline dönmesini sağlamıştım.

DEVRİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin