Issız ve karanlık sokakta adımlarını uyarlamış olduğu çocuk dışında yalnızdı. Bir parka geldiklerini çocuğun tahta bir banka oturmasıyla fark etti. Büyük gövdeli bir ağacın arkasına geçti ve cebinden çıkardığı telefonu sıkıca kavradı. Soğuk esen rüzgar suratına tokat gibi çarparken kalın bir şeyler giyinmediği için küfretti.
Genç adam, gözlerini telefonunun ekranından ayırmayınca vaktin geldiğini hissetti ve soğuktan zorla oynattığı elini klavyenin üzerinde gezdirerek mesaj yazmaya başladı.
SuMinx2 : Seul'un soğuğuyla kızaran burnunu çatlamış ellerinle kaşıyorsun. Hasta mı olacaksın ? Banka oturduğundan beri öksürüyor ve burnunu kaşıyorsun. Sıkı giyinmene rağmen yeterince sağlıklı beslenmiyorsun sanırım. Zayıflamışsın. Ekrandan ayırmadığın gözlerin endişeli gibi. Neler olduğunu sormak istiyorum. Ancak yanına gidemiyorum.
SuMinx2 : Gece olduğunda gökyüzünde beliren en parlak yıldıza benziyorsun. Kimse karanlığı sevmiyor. Bu yüzden, gözleri kamaştıran sıcak güneş batınca kaybolan insanlar, seni farkına varamıyor. Ama biliyor musun ? Ben geceyle ilgili her şeyi severim. Belki de karanlığın kendisi olduğum için. Ve ne yazık ki Park Jimin, karanlığıma meydan okuyan parıltına aşık oldum.
SuMinx2 : Yavaşça geldiğin o derin günün boşluğunda karanlığımı götürüp beni uyandırıyorsun ve açık pencerenin ardından kayboluyorsun. Gece hala soğuk. Bu yüzden bebeğim dur, seni yalnız bırakamam. Yolumdan dönüp peşine takılıyorum.
SuMinx2 : Ay ışığıyla yıkanıyorsun ve ben böyle büyüleyici bir ifade daha görmemiştim. Resim gibi duruyorsun, seni görüyorum.
ParkMinie : Ağacın arkasında saklanmayı bırak ve yanıma gel. Ben de seni görüyorum.