Doğum en güzel süreçtir değil mi? İlk anne için hamilelik zor olsa da sonra o ağlama sesiyle zorluklar iter. Bebek o rahimden çıktığında savunmasız ve korunmaya muhtaçtır. Hayatta ki ilk acısı o ciğerlerine dolan oksijen olur sonra ise gelişimin de bu acılar sırayla başlar ve biter. Ben Jassmin zengin bir ailenin kızı değilim ama fakir bir ailenin de kızı değilim. Orta gelirli bir ailenin kızıyım. Babam bir pastacı, annem ise bir doktor. İkisi de birbirine büyük bir aşkla bağlı. Mutlu bir hayatım vardı sevdiğim meslek için çalıştım ve sonunda çalışmalarımın meyvesini yiyebilmek için İtalya'ya gittim. Orada aşçılık üzerine eğitim aldıktan sonra Los Angeles'a dönüp bir fırın açmayı hedefliyordum ki nişanlım benim tabirimle hayatımın en büyük üçüncü darbesi ile tanışana kadar. Caleb çok hoş ve yakışıklı bir erkekti. Kızlarla fazla ilgisi yoktu aslında hiç arkadaşı bile yoktu, taa ki Bay Sperro bizi takım arkadaşı yapana kadar. İlk başta çok iyi arkadaş olduk daha sonra ise sevgili ve en sonunda işler resmiyete binince de onu ailemle tanıştırmaya Los Angeles'a getirdim. Ailem Caleb'ı çok sevdi ve nişanımızı birkaç gün sonra yaptılar. O gün çok mutluydum ilk defa babam dışında ki bir erkek tarafından seviliyordum. Sevmek ve sevilmek ilk bir kaç ay boyunca çok güzel bir çifttik sonra ise aramız bozulmaya başladı. Caleb'a ne zaman evlilik konusunu açsam ya kavga ediyorduk ya da o bir gece boyunca eve gelmiyordu. O iki tane imza ve iki yüzüğün bağlılık değil bir aptallık olduğunu söylerdi. Kağıt üzerinde bir evliliği Caleb istemiyordu. Birkaç gün sonra en yakın arkadaşım Amara Caleb'in beni aldattığını Kelly adın da bir mankenle birlikte olduğunu söyledi. İlk başta ona inanmamıştım ama sonra o iki iğrenç fotoğraf karesini görünce üzülmüştüm, kırılmıştım, incinmiştim ve kendime kızmıştım. Nasıl bu kadar aptal olabilmiştim? Nasıl birine körü körüne bağlanabilmiştim? Caleb'e hiçbirşey söylemeden yüzüğü attım ve ailemin yanına geri döndüm. Buna pek mutlu olmamışlardı yani bilirsiniz Amerikalı ebeveynler böyleydi. On sekiz yaşınızdan büyükseniz kendi başınızın çaresine bakmanız gerekirdi tabii ailenizin de yeni hobiler edinip sizden kaçması. Çünkü sistem böyleydi ya yeni hayatınıza adaptasyon sağlayacaktınız ya da ısrarla ailenizle birlikte kalmaya çalışıp adaptasyon sağlamayacaktınız. Bir süre sonra ise Amerika'dan sıkılıp başka bir ülkeye gitmek istedim bu yüzden bilet alıp yeniden valizimi hazırladım. Londra'ya gitmeye karar vermiştim. Herkesden ve herşeyden sıkılmıştım değişiklik elbette bana iyi gelirdi. Aileme gideceğimi söylediğim de ilk üzülmüşler sonra ise kelimelerini süsleyerek gitmemi söylemişlerdi. Ne güzel bir ailem var değil mi? Kimin ailesi böyle? Ya da unutun gitsin! Ertesi sabah havaalimanına geldiğim de yine kalabalık olduğunu gördüm. Vaktim olduğundan Starbucks'a girip kremalı kahve içtim. Anons sesini duyunca çantamı alıp biletimde ki kapı numarasına gittim. Ardından işlemler halolunca uçağa bindim ve yerime oturup kimseyle muhattap olmamak için elime kitabımı alıp okumaya başladım....
Uzun ve yorucu uçak yolculuğum bittiğin de bavulumu bagaj bölümünden aldım ve çıkışa ilerlemeye başladım. Birine çarpmamla yere düşmem bir oldu. Karşıma baktığım da adam dosyalarını toplayıp elini bana uzattı. Yüzünde mahcup olmuş bir ifade vardı. Elini tuttum ve yerden kalktım.
"İyi misiniz? Ben sizi görmedim özür dilerim. Bir yeriniz incinmedi değil mi?"
"İyiyim teşekkür ederim dosyalarınıza birşey olmadı değil mi?"
"Ah, hayır dosyalarım güvende."
Dedi ve gülümsedi. Neden gitmem gerekirken durmuş gülümsemesine bakıyordum ki? Ben de gülümsedim.
"İzninizle gitmeliyim tekrardan özür dilerim."
Dedi ve bavulunu alıp gülümseyerek gitti. Bavulumu çekerek beni bekleyen arkadaşımın yanına gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Crazy #1
Fanfiction"Kim yolda yürürken hayatını değiştirmek zorunda olacağı kişiyle karşılaşırdı ki? Onların tanışması klişeydi ama devamı sıradışıydı. -Kimsin sen? -Senin kahramanın ama sen istediğini diyebilirsin." ©TÜM HAKLARI SAKLIDIR