0.3

64 8 3
                                    

Sabah kalkar kalkmaz TaeHyung'u aradım. Telefon anında açılınca şaşırdım. Aramamı mı bekliyordu?

"Merhaba"

"Merhaba, nasılsın?"

"İyiyim sen ne için aradın?"

Dedi. Sesi alay eder bir şekilde keyifli geliyordu.

"Bana Londra turu sözün vardı. Hala geçerli mi?"

"Elbette, seni almaya geleyim mi?"

"Gerek yok ama-..."

"15 dakikaya oradayım."

Dedi ve telefonu kapattı. On beş dakika mı? Ne yapacaktım ben şimdi? Daha hazır bile değildim. Yatağımı toplayıp üstüme giyecek bir şeyler bakmak için dolabın karşısına geçtim.

"TaeHyung'un mu geliyor güzellik?"

"Evet ve o benim değil."

"Hı hı eminim öyledir. Bence pantalon yerine turuncu elbiseni giy."

Dedi ve gitti. Ben de dolabı açıp dediği elbisemi giydim. Odadan çıkıp aşağıya indim. Jess aşağıda kahvaltı yapıyordu. Ben de tam bir iki lokma yiyecekken kapı çaldı. Kapıyı açtığımda TaeHyung gülümseyerek bana baktı. Üstündeki kot konsepti onu daha bir yakışıklı yapmıştı. Ben de ona gülümsedim.

"Merhaba, çok güzel olmuşsun."

"Teşekkür ederim sen de."

"Ben de derken?"

Dedi tek kaşını kaldırarak. Gözlerim kocaman olurken.

"Yani yakışıklı olmuşsun anlamında."

"Biraz daha burada kalırsak güzelliğin yüzünden kör olacağım."

Dedi. Yanaklarım hafiften kızarırken ayakkabılarımı giyip evden çıktım.

"Aç mısın?"

"Biraz, sen?"

"Biraz."

"Tamam, o zaman harika bir aşçı tanıyorum. Seni ona götüreyim mi?"

"Olabilir."

Dedim. O ise arabanın kapısını açıp binmeme yardım etti. O da sürücü koltuğuna geçtikten sonra arabayı sürmeye başladı. Camdan dışarıya bakarken Jess'in evinin ilerisindeki sokaktan geçtik ve beş bina sonra modern beyaz ve yeşil renkli bir evin önünde durduk.

"Hadi in."

Dedi. Ben bir eve bir de TaeHyung'a bakarken kapımı açtı. Arabadan inince kapıyı kapatıp kitledi ve önden bana yol verdi. Önden giderken bahçe kapısını açıp bir iki basamak çıktım. Burası Jess'in dediği satılık evdi.

"Buraya dün taşındım. Kalacak güzel bir eve ihtiyacım vardı."

Dedi ve anahtarla kapıyı açıp içeri girmem için yine yol verdi. İçeriye girip ayakkabılarımı çıkarttım ve verdiği terlikleri ayağıma giydim. O da terliklerini giyip kapıyı kapattı. Önden giderken ben ise eve bakıyordum. Çoğunlukla evdeki eşyalar açılmamıştı ve evde koliler vardı. Özellikle de salonda koliler çok vardı. Onun dışında ev güzeldi.

"Yardım edeyim mi? Biliyorsun ki ben aşçıyım."

"Olur."

Dedi ve bana bir önlük atıp malzemeleri çıkarmaya başladı. Ben de ona ve çıkardığı malzemelere bakıyordum.

"Şimdi çok lezzetli bir waffle ve kendi tarifimi yapacağım. Kapanışı da dondurmalı pudingle bitireceğim. Ama ondan önce diyet'de misin?"

"Evet, ama bugün bir istisna kaçamak yapabilirim."

"Harika sen masayı hazırla ben de waffle ve kendi tarifimi yapayım."

Dedi. Ben de ondan öğrendiğim tabakları ve çatalları alıp bahçedeki masayı hazırlamaya başladım....

Son olarak geriye puding kalmıştı. TaeHyung ağzıma bir dilim çikolata verdi.

"Likörlü mü bu?"

"Biraz sevdin mi?"

"İsviçre çikolatası."

"Evet, doğru tahmin. Şimdi sen masaya geç ben de pudingleri getireyim."

"Ama dur bir dakika dün yaptın değil mi?"

"Evet."

Dedi gülerek. Ona dil çıkardım ve bahçeye gittim. Pudingleri de getirince masa hazırdı. Ben oturunca o da oturdu. Beraber kahvaltı'dan çok öğle yemeği yerken kendi tarifini bana verdi.

"Domates sosuna batırıp yemeni tavsiye ediyorum."

"Bu hazır tost ekmeğinin kenarları çıkarılıp, içine kaşar peyniri konmuş ve dürüm şeklinde kızartılması mı?"

"Yah! Kaç yıllık gizli tarifi nasıl anladın?"

Dedi gözlerini kısarak. Ağzına bir çikolatalı waffle uzattım. O çiğnerken ben de yemeye devam ettim.

"Basit ekmek olduğu bariz bir şekilde ortada."

Dedim. TaeHyung'da kahkaha attı.

"Sen hem iyi bir aşçı hem de iyi bir gurme'sin."

Dedi. Ben de ona şirin bir şekilde gülümseyip yemeğimi yemeye devam ettim.....

Yemekten sonra beraber Londra müzesine gittik. Müzeyi biraz gezdikten sonra TaeHyung ile sokaklarda gezmeye başladık. Müzik çalan gençleri izleyenlerin arasına katıldık.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz Madam?"

"Elbette, Mösyö."

Dedim ve uzattığı elini tutup gülümseyerek boş bir yerde müzik eşliğinde dans etmeye başladık. Dans ederken çoğu insan da bizi izliyordu. Müzik bitince biz de eğilip selam verdik. Alkışlar artarken TaeHyung ile ayağa kalktık. TaeHyung elimi tutup önden yürümeye başladı. Ben de peşinden gidiyordum.

"Canım bir delilik yapmak istiyor."

"Nasıl bir şey? Evleri tuvalet kağıdıyla kaplamak gibi mi?"

"Hayır, daha da güzeli ve içinde sen de varsın."

"Ben mi?"

"Evet, çok kısa sürede birbirimizi bulsak'ta ben senin benim için uygun kişi olduğuna inanıyorum Jassmine."

Dedi. Şu anda içimdeki hisleri dışarıya tercüme etmişti. Elimi bıraktı ve omuzlarımı tuttu.

"TaeHyung-...."

"Lütfen devam etmeme izin ver. Senden hoşlanıyorum ve umarım bu hislerim tek taraflı değildir. Seni daha yakından tanımak istiyorum. Jassmine benimle Rio'ya gelir misin?"

"Brezilyaya mı?"

"Evet, sadece sen ve ben."

Dedi. Ardından yavaş bir şekilde dudaklarıma yaklaştı. Yavaş bir şekilde dudakları dudaklarımla buluşunca gözlerim kapandı. Sadece birkaç saniye durduktan sonra geriye çekildi. Çekilmesiyle gözlerimi açtım.

"Neden beni öptün?"

Dedim şaşkın bir şekilde. Hala biraz da olsa öpücüğün etkisinde kalmıştım.

"Sadece korktum tek taraflı bir his beslemekten."

Dedi. Gülümsedim ve dudağına ufak bir öpücük bıraktım.

"Bu ne içindi? Bana acıdığın için mi?"

"Hayır şapşal tek taraflı değiliz ikimiz de, çünkü ben de senden hoşlanıyorum TaeHyung."

Dedim. Ardından hava kararırken havaiifişekler patladı uçsuz bucaksız gökyüzünde. Beni kendine çekip sarıldı. Kokusuyla huzur bulurken bunun bir rüya olmaması için dua ediyordum. İkimiz de yanlış yerde yanlış zamanda bulunsak ta birbirimizi bulmuştuk ve şimdi herşeyi geride bırakıp bu anın tadını çıkarabilirdik. Ya da çıkaramazdık?...

Mr. Crazy #1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin