Bu, nasıl öldüğümün hikayesidir. Hayal kırıklığına uğramak istemiyorsanız iyi bir öykü beklemeyin. Ölümün hiçbir türlüsü iyi değildir çünkü. Çoğu erken gelmiş, bir şeyleri parçalamış, yıkmış, birilerini üzmüştür. Benimki de tam böylesi bir olay işte.
Dünyaya geleli çok olmadı. Yalnızca on altı yıl. Ancak ben on yedi demeyi seviyordum. Bu yüzden, benden on yedi yaşındaymışım gibi bahsedin. Artık büyüyemeyecek biri olarak, bunu sizden rica ediyorum. Bu ricayı görmezden gelmeyecek kadar iyi biri olduğunuzu düşünüyorum. Kötü insanların aksine, sizin gibi iyilerin de var olduğunu bilmek gittiğim yer her neresi ise beni mutlu edecek.
Her şeyi hatırlıyorum. Annemin göğsündeki sütü ilk tadışımı bile. İşte ölmek böyle bir şey. Orada olduğunu bildiğiniz, içinde yaşanmışlıklarınız olan; ama sanki size ait değilmişçesine açamadığınız yüzlerce kapının aynı anda açılması. Kulağa hoş geliyor bir bakıma. Sonra da büyük bir kaybetmişlik duygusu kaplıyor her yeri. İlk içtiğiniz sütün tadı damağınızda ve bunun hakkında kimse ile konuşamayacağınızı biliyorsunuz. İyi hissettirmediği açık. Ölmek tuhaf yani... Hoş bir deneyim değil.
Burada durmuş, yerde yatan bedenime bakıyorum. Sabah uyandığımda, bunun son uyanışım olabileceğini düşünmemiştim. Bazen duyardım, ölümü yaklaşan insanlar bunu hissedermiş diye. Bende böyle olmadı. İnsan benim yaşımdayken kendine ölmeyi yakıştıramıyor. Hep yaşlı bir yetişkin olarak, çevrende çocukların, torunların varken; senin için ağlarlarken, dualar eşliğinde ışığa doğru yürüyeceğini sanıyorsun. Filmlerde böyle öğretiliyor çünkü. Oysa gerçekte, kahreden bir pişmanlık ve korkuyla, öylece yerde uzanan kendini izliyorsun. Olayların buraya kadar nasıl geldiğini sorgularayak. Tarif edilemez bir acı.
Bir buçuk ay önce, ona aşık oldum. Okulun ilk açıldığı hafta, henüz bitmemiş tadilat işleri için çalışan ustalardan biriydi. Çekingen bir iki bakışmadan sonra, teneffüse çıkarken elime tutuşturduğu kağıtta yazan telefon numarasını aradım ve böylece tanıştık. Benden yedi yaş büyüktü. Aramızdaki yaş farkı beni mutlu ediyordu. Onun yanında kendimi güvende hissediyordum. Bu da çok romantik geliyordu. Sabahları okula diye çıkıp ona gidiyordum. Annem okula gittiğimi düşünerek beni yolcu ediyor, bense gidip bir bekar evinde sevgilimle sevişiyordum. İleri gitmiyorduk tabii. Ufak tefek oynaşmalar işte. O en fazla tişörtünü, ben de sütyenimi çıkarıyordum, o kadar. Ama bir gün, daha da ileri gitmek istediğini söyledi. "Sıkıldım." dedi, "Böyle çocukça şeyler beni avutmuyor. Ya gerçek bir aşık gibi davranırsın, ya da ayrılırız.". Böyle söyleyince ağladım. Onu çok seviyordum. Ayrılmak istemiyordum. Onu kaybedersem yaşayamam gibi geliyordu. Çok ağlayınca, beni aldatmak istemediğini, ancak belli ihtiyaçlarını da karşılaması gerektiğini anlattı güzel güzel.
"Bunu seninle yapmak istiyorum, başka kimseyi istemiyorum."
O zaman, bunu çok romantik bulmuştum. Beni gerçekten seviyordu. Evet, o yetişkin bir erkekti. İhtiyaçları vardı. Zaten evlenecektik. Her koşulda bekaretimi ona sunacaktım. Ha şimdi, ha sonra... Ne fark eder? Yine de tamamen teslim olamayınca sinirlendi ve bana üç gün süre verdi. Düşünüp kararımı verecektim. Kararımı vermeden de ona gitmeyecek, aramayacaktım. Eğer yanıtım 'hayır' olursa, onu aramama zaten gerek yoktu. Ayrılmış olacaktık. Çünkü bana dokunmamaya dayanamıyordu. Bunu o zaman söylediğinde, duygu dolu bir söz olduğunu düşünmüştüm. Şimdi ise köşeye sıkıştırıldığımı fark ediyorum.
Üç gün dolduğunda evine gittim. Hazırdım. Beni görünce gülümseyip mutlu oldu. Bunu gözlerinde görüyordum. Gözlerindeki aşktı. Belki de acımasızlık. O zaman aşk sanıyordum. İçeri girince kararımı sordu, "Kabul ediyorum" dedim. Yüzüne bakamadım bunu söylerken. Büyük bir iştahla öptü beni. Diğerlerinden çok farklıydı. Hiç olmadığı kadar sertti, dudaklarımı acıtıyordu hatta. Beni özlediğini düşündüm. Ben de onu özlemiştim. Üç gün... Dile kolay.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fısıldayan Ölü
Short StoryBu, nasıl öldüğümün hikayesidir. Hayal kırıklığına uğramak istemiyorsanız iyi bir öykü beklemeyin. Ölümün hiçbir türlüsü iyi değildir çünkü. Çoğu erken gelmiş, bir şeyleri parçalamış, yıkmış, birilerini üzmüştür. Benimki de tam böylesi bir olay işte.