Hemen yanı başımda ise tavandan kirli zemin taşlarına kadar inen buğulucam vardı; arkasında kara lacivert gece, gecenin içinde motorlarının gürültüsübeni o ülkeye çağıran otobüsler.Birine biniverdim bir bilinmez saatte. Sabah değildi ama gide gide sabaholdu, güneş doğdu, gözlerim güneş ve uykuyla doldu. Uyuyakalmışım.Otobüslere bindim, otobüslerden indim, garajlarda gezindim; otobüslerebindim, otobüslerde uyudum, günleri gecelere yetiştirdim; otobüslere bindim,kasabalarda indim, günler boyu karanlığın içine gittim ve dedim ki kendime,nasıl da kararlıymış bu genç yolcu kendisini o bilinmeyen ülkenin eşiğinegötürecek yollarda sürüklenmeye.Soğuk kış gecelerinin birinde, her gün bir-ikisine bindiğim otobüslerdenbirinin içinde, nereden geldiğimi bilmeden, nerede olduğumu bilmeden, nereyegittiğimi bilmeden, ne kadar hızla, fark etmeden gidiyordum, günlerdirgidiyordum, ey melek, iç ışıkları çoktan sönmüş, gürültücü ve yorgun otobüsünsağ arkalarında bir yerde, uykuyla uyanıklık arasında, uykudan çok rüyalara,rüyalardan çok dışarıdaki kapkaranlığın hayaletlerine yakındım. Gözkapaklarımın yarı aralığından, otobüsümüzün tek gözü şaşı uzak lambalarınınaydınlattığı hiç bitmeyen bir bozkırdaki cılız bir ağacı, üzerine bir kolonya ilanıyazılmış bir kayayı, elektrik direklerini, tek tuk geçen kamyonların tehditkârlambalarını ve şoför yerinin üstündeki videoya bağlı televizyonun ekranındaoynayan filmi görüyordum. Ekran, kız oyuncu konuşurken Canan'ın paltosurengine bürünüp morlaşıyor, aceleci ve hızlı oğlan ona cevap yetiştirirken birgün, bir tarihte içime işlemiş soluk bir maviye dönüşüyordu. Hep böyle olur ya,derken aynı mor ve aynı soluk mavi karede birleştiler ve ben seni düşünürken,ben seni hatırlarken, ama hayır, öpüşmediler.İşte tam o anda, otobüs yolculuklarımın üçüncü haftasında, filmin tamorasında, şaşırtıcı derecede güçlü bir eksiklik, bir tedirginlik, bir bekleyişduygusuna kapıldığımı hatırlıyorum. Elimde bir sigara vardı ve külünü, azsonra kapağını alnımın sert ve kararlı bir darbesiyle kapayacağım küllüğesinirli sinirli silkiyordum. Hâlâ bir türlü öpüşemeyen âşıkların kararsızlığıylaiçimde yükselen öfkeli sabırsızlık, daha kesin ve daha derin bir tedirginliğedönüştü. Şimdi, şimdi o geliyor, o derin ve gerçek şey şimdi yaklaşıyorduygusu. Kralın başına taç konmadan önce sinemadakiler dahil seyredenherkesin hissettiği o sihirli sessizlik. O sessizlikte, taç başa değmeden öncekraliyet meydanını baştan aşağı geçen bir çift güvercinin kanat vuruşlarıduyulur. Ben yanımda uyuklayan ihtiyarın bir an inlediğini duydum, onadöndüm. Yüz kilometre ve birbirini kıskançlıkla taklit eden iki küçük sefil şehirönce, bana içindeki korkunç ağrıları anlattığı saçsız başı karanlık camın buzlusoğukluğuna yaslanmış, huzurla sallanıyordu. Sabah kasabaya vardığımızdagideceği hastanedeki doktor, beyin uru için ona başını soğuk cama dayamasınıönermeli, dedim kendime, gözlerimi karanlık yola çevirirken bir an günlerdirhiç kapılmadığım bir telaşa kapıldım: Nedir, nedir şimdi bendeki bu derin vekarşı koyulmaz beklenti, her yerimi saran bu sabırsız istek neden şimdi?Yırtıcı bîr gürültüyle, iç organlarımı yerinden oynatan bir gücünkararlılığıyla sarsıldım. Yerimden fırladım, öndeki koltuğa vurdum, demir veteneke ve alüminyum ve cam parçalarına çarptım, hırsla çarptım, çarpıldım,katlandım. Aynı anda yeniden ve bambaşka biri olarak geri düştüm veotobüsteki aynı koltukta buldum kendimi.
Ama otobüs aynı otobüs değildi artık. Arkasındaki koltuklarla birlikte şoförmahallinin paramparça eriyip, yitip yok olup gittiğini dalgın dalgın oturmayadevam ettiğim yerden, mavi bir sisin içinden görebiliyordum.Demek ki aradığım buymuş, buymuş istediğim. Yüreğimin içinde nasıl dahissettim bulduğum şeyleri: Huzur, uyku, ölüm, zaman! Hem oradaydım, hemburada; hem huzurun içinde hem de kanlı bir savaşın, hem hortlaksı biruykusuzluğun hem sonu olmayan uykunun, bitmeyecek gecenin ve hızla akanzamanın. Bu yüzden, hani filmlerde olur ya, yavaş çekimle kalktımkoltuğumdan ve yavaş çekimle geçtim hemen de ölüler diyarına göçmüş gençmuavinin eli şişeli cesedinin yanından. Otobüsün arka kapısından karanlıkgecenin bahçesine çıktım.Çorak ve sınırsız bahçenin bir ucu kırık camlarla kaplanmış asfalttı,görünmeyen öbür ucu geri dönüşü olmayan ülke. Haftalardır hayalimde cennetsıcaklığıyla kıpırdanan bu sessiz ülkenin orası olduğuna inanarak geceninkadifemsi karanlığı içine korkusuzca ilerledim. Uykuda yürür gibi, ama uyanık;yürür gibi, ama ayaklarım sanki kıraç toprağa değmeden. Belki de ayaklarımolmadığı için, belki de artık hatırlayamadığım, yalnızca orada olduğum için.Yalnızca orada ve kendim; uyuşmuş 'gövdem ve bilincim: Kendimle, kendimledopdoluyum.Cennet karanlığın içinde bir yerde, bir kayanın kenarına oturdum, toprağauzandım. Yukarıda tek tuk yıldızlar, yanımda gerçek bir kaya parçası. Onahasretle dokundum, gerçek dokunuşun inanılmaz tadını duyarak. Bir zamanlarbütün dokunuşların dokunuş, kokuların koku, seslerin ses olduğu gerçek birdünya varmış. O zamanlar bu zamanlara şimdi bir görünüvermiş olabilir mi,yıldız? Ben görüyordum kendi hayatımı karanlıkta. Bir kitap okudum, senibuldum. Ölmek buysa, ben yeniden doğdum. Çünkü şimdi burada, bu dünyanıniçinde anısız ve geçmişsiz yepyeni biriyim ben: Televizyondaki yeni dizilerinyeni ve güzel yıldızları gibi, yıllar sonra yıldızları ilk gören zindan kaçkınınınçocuksu şaşkınlığı gibi. Eşini benzerini hiç mi hiç duymadığım bir –sessizliğinçağrısını duyuyorum ve soruyorum: Neden otobüsler, geceler, şehirler? Nedenbütün o yollar, köprüler, yüzler? Neden geceleri şahinler gibi bastıran yalnızlık,neden yüzeylere takılıp kalan kelimeler, neden o hiç dönüşü olmayan zaman?Toprağın çıtırtısını duyuyorum ve saatimin tıkırtısını. Çünkü zaman üç boyutlubir sessizliktir diye yazmıştı kitap. Demek ki üç boyutu hiç mi hiç anlayamadan,hayatı, dünyayı ve kitabı kavrayamadan ve seni bir daha göremeden benölecekmişim diyordum ve böylece yeni, yepyeni yıldızlarla ilk defakonuşuyordum ki çocuksu bir çocuk gibi aklıma geldi! Daha ölmeyecek kadarçocuktum ben ve nesnelerin dokunuşunu, kokusunu ve ışığını yenidenkeşfederek, alnımdan akan kanın sıcaklığını soğuk ellerimde mutluluklahissettim. Mutlulukla bu dünyayı seyrettim, Canan, seni severek. ileride, onuterk ettiğim yerde, talihsiz otobüsün olanca gücüyle çimento yüklü kamyonabindirdiği noktada yükselen bir çimento bulutu, ölülerin ve ölmekte olanlarınüzerinde mucize bir şemsiye gibi asılı kalmıştı. Otobüsten mavi ve inatçı birışık sızıyordu. Hayatta kalan ve az sonra kalmayacak olan talihsizler yeni birgezegenin yüzeyine ayak basanların dik-katiyle arka kapıdan dışarıçıkıyorlardı. Anne anne, siz kaldınız ben çıktım, anne anne kan ceplerimi bozukpara gibi doldurdu. Onlarla konuşmak istedim; elinde plastik torba yerdesürünen şapkalı amcayla, pantolonunun yırtığına dikkatle eğilmiş titiz erle,Allah'la doğrudan konuşma fırsatı yakaladığı için kendini mutlu bir gevezeliğe kaptırmış nineyle... Yıldızları sayan zehir sigortacıya, ölü şoföre yalvaranannenin büyülenmiş kızına, tanışmadıkları halde elele tutuşup ilk görüşte âşıkolanlar gibi hafif hafif sallanarak varoluş dansı eden bıyıklı erkeklere bu eşsizve kusursuz zamanın sırrını anlatmak istedim. Onlara, eşsiz an denen talihanının, ancak bizler gibi Tanrı'nın mutlu kullarına hayatta pek seyrek de olsaihsan edildiğini söylemek, gözükürsen sen melek, hayatta bir kere, işte bumucize çimento bulutunun şemsiyesi altındaki harika saatte gözükeceğinianlatmak ve şimdi neden bu kadar mutlu olduğumuzu sormak istedim.Birbirlerine pervasız âşıklar gibi bütün güçleriyle sarılıp hayatlarında ilk defaözgürce ağlayan siz ana-oğul, kanın rujdan daha kırmızı, ölümün hayattan dahaşefkatli olduğunu keşfeden şeker kadın, babasının ölüsü başında dikilip elindebebeği yıldızları seyreden talihli çocuk, bu doluluk, bu tamlık ve kusursuzluğubize bağışlayan kim? Bir kelime, dedi içimdeki ses: Çıkış, çıkış... Amaölmeyeceğimi çoktan anlamıştım. Az sonra ölecek bir teyze ise kandan kıpkızılyüzüyle muavini sordu bana, bavullarını şimdi hemen almak, sabah şehirdekitrene yetişmek için. Kanlı tren bileti bende kaldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOVALIS
Phi Hư CấuBelki de bu okuduklarınızdan sonra sizin bile hayatınız değişebilir.Yaşayabilceklerinize dair herşey bu yazıda.