SEFA | 2

155 16 15
                                    

İçimdeki artan merak ile soru işaretleri de eş zamanla beynimi işgal etmeye başlamıştı. Neler oluyordu? Sefa kimdi? Bana vereceği sır ne olabilirdi? İnsan, bir saat önce tanıdığı birine bir sır verecek kadar güvenebilir miydi? En önemlisi, ailemden başka beni kimsenin tanımadığı şu şehirde, adımı, hatta soy adımı da nereden biliyordu?

"Bu..." dedi elindeki çerçeveye parmak uçlarıyla dokunarak. Kaşları hafifçe yukarı doğru kalkmıştı. Bakışlarını fotoğraftan ayırmadan konuşmasına devam etti.

"Sefa benim kız kardeşim. O... O çok güzeldi. Bakışlarındaki umudu, yüzündeki o sıcak gülümsemeyi hiç unutamam."

Gözyaşları, yeşil gözlerinden çenesine doğru bir yolculuğa başlamıştı.

"Bir gün, arkadaşıyla beraber dışarıda oyun oynayacağını söyleyip çıktı. Sonra..."

Ses tonu giderek zayıflıyordu. Benim gibi, karşısında ağlayan birini görünce dayanamayanlar el kaldırabilir mi? Kendimi bir erkek olarak yalnız hissetmek istemiyorum.

Kahverengi gözlerimin yaşlarla ıslandığını hissediyordum. Sessizce dinlemeye devam ettim.

"O günden sonra bir daha göremedim Sefa'mı. Bir daha,' Abi, benimle oynasana.' sesini duyamadım. Onu o kadar çok özledim ki..."

Yutkunduktan sonra ıslak yüzünü bana çevirerek kaşlarını yukarı doğru kaldırdı.

"Hayat o kadar acımasız ki, sevdiklerimizi böyle alabiliyor işte elimizden. Ve ben hayata karşı umudumu kaybetmedim, Sefa'yı bulacağım. Biliyorum, o yaşıyor."

Ne denilebilirdi? Hiçbir fikrim yoktu. Ben de böyle ortalıktan kaybolsam, ailem merak eder miydi acaba? Ararlar mıydı beni? Yoksa arzusuz bir kabulleniş içinde mi olurlardı? Birkaç gün, ruhuma ağıtlar söylenip sonra unutulur giderdim aciz bedenim ile...

Göz kapaklarını birbiriyle buluşturarak derin bir nefes aldı. Elindeki çerçeveyi, gözlerini oradan ayırmayarak, rafın üzerine bıraktı usulca. Çatlamış olan eliyle, gözlerini ovuşturduktan sonra yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirdi. Güçlü erkek kavramı bu olsa gerekti. Benim gibi zayıf ruhlu biri değildi nihayetinde.

"Bu gece burada kalabilirsin. Daha doğrusu, her zaman kalabilirsin. Biz artık dostuz."

Bu kısa sürede doğan güven, içimi ısıtmıştı. İlk defa biri bana böyle yakın davranıyordu. İlk defa biri benden kaçmıyordu. Bu alışagelmediğim durum, elbette beni de ona yakınlaştırmıştı.

Başımı olumlu manada sallayarak dudaklarımı yukarı doğru kıvırdım.

"Allah bilir, şu mimiği yapınca ne kadar spastik bir görüntü oluşmuştur."

"Sus sen, mükemmel derecede yakışıklı olduğumu ikimiz de biliyoruz. Hadi, kabul et dostum."

 "Sus dört göz seni. Arizona kertenkelesi olasıca."

İç seslerimin birbiriyle çatışmasını susturarak karşımdaki eli sıktım, çekinerek de olsa.

"Anlaştık mı?" dedi göz kırparak.

"Anlaştık."

"Ha, bu arada ben Aydeniz." diye ekledi sırıtarak.

Şu ana kadar adlarımızı bilmiyor olmayışımız da ayrı bir ironiydi zaten. Tam ben de adımı belirtmek için dudaklarımı aralamışken, aklıma bir soru işareti gelip kondu. O, benim soy adımı bile biliyordu!

PORTREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin