EKSİK | 1

317 24 38
                                    

Medya: Göktuğ ve Aydeniz.

"Anne?"

Yüzümü ellerimin arasına almış, ayağımla ritim tutuyordum. Güzel bir pazar günüydü ve annem her zaman olduğu gibi bugün de bilgisayarının başına geçmiş, birtakım dosyalar, evraklar ile ilgileniyordu.

"Söyle Göktuğ." diye mırıldandı, dikkatli ve donuk bakışlarını bilgisayardan ayırmayarak.

"Vizyona yeni bilim kurgu filmleri girmiş. Bugün gidelim mi?"

Alacağım yanıtı biliyordum. Yine bir mazeret uyduracak ve beni geçiştirecekti. Artık alışmıştım. Bu soruyu ise yalnızca, artık patlayıp da içimi dökmek adına sormuştum.

Elindeki dosyaya bir şeyler yazarken, soğuk bir ses tınısıyla yanıtladı.

"Tatlım, bugün çok yoğunum. Başka bir gün gideriz."

Başımı hafifçe yukarıdan aşağıya doğru kıpırdattım ve hızla ayağa kalktım.

Ani bir hamle ile elindeki dosyayı kaptım ve tüm gücümü kullanarak yırtmaya başladım sayfalarını. Sanki, tüm kızgınlığım ellerime yüklenmiş gibi, olabildiğince hızımı yüksek kullanıyordum. Annemin ise şaşkınlıktan parlak renkteki dudakları aralanmış, öylece dosyaya bakıyordu. Böyle bir davranışı benden beklemediğini biliyordum ama artık birikmişti, çok fazla hem de.

"Şu kağıt parçalarına verdiğin ö.. Ö.. Önemi... Biraz ba.. Bana verseydin... Bu olmaya.. cak.. cak.. !" diye bağırdım paramparça olmuş dosyayı yere fırlatarak. Olamaz, yine kekelemeye başlıyordum. Ne zaman öfkelensem, heyecanlansam veya korksam şu lanet şey oluyordu.

Annem, sıktığı dişlerini rahat bıraktıktan sonra yüzüme okkalı bir tokat geçirdi.

"Git! Hemen buradan git Göktuğ! Yüzünü görmek istemiyorum! İki haftadır uğraştığım işi berbat ettin!" diye bağırdı işaret parmağıyla kapıyı işaret ederken. Yüzündeki siniri çok net bir şekilde görebiliyordum. Siması kızarmıştı ve gözleri her an ağlayabilir durumdaydı.

Birkaç saniyeliğine yüzüne baktıktan sonra büyük adımlarla kapıya doğru ilerledim ve hızla evden ayrıldım.

Gökyüzüne baktığımda havanın siyaha hakim olduğunu gördüm. Gözlerimden çeneme doğru süzülen yaşlar ile yağmur büyük bir uyum içerisinde dans ediyorlardı.

İstenmemek... Ben bu duyguyu nasıl izah edebilirim ki? Öyle acı bir histir ki o, tüm benliğinizde uyuz bir sızı gibi gezinir. Hele o sızıyı hissettiren kişi sizin en yakınınızsa bir de...

Benim bu tuhaf hayatta annemden başka kimsem yoktu. Şimdi o da kalmadı... Kimsesizim, öyle tek başıma, öyle yapayalnız...

Soğuk havanın etkisiyle rengi beyaza dönmüş olan ellerimi cebime yerleştirdim ve önüme çıkan bir teneke kutusunu rastgele tekmeledim öfkeyle. Zihnimde babamın profili de bir resim gibi yansıyınca, onun hakkında düşünmeye başladım. O da benim aptal bir beceriksiz olduğumu düşünüyordu. Hiçbir şey yapamayan, korkak bir aptal... Onlar, hep böyleydiler. Bana asla güvenmediler ve her zaman bir şeyleri berbat edeceğimi düşündüler.

PORTREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin