Yağmurla Gelen Bereket

634 46 23
                                    

Ertesi gün Fairy Tail ailesinin üstüne daha bir yorgunluk, bıkkınlık ve hüzün çökmüştü. Bunun nedenini kimse bilmiyordu zaten nedenini de merak etmiyorlardı. Tek bildikleri şey yorgun oldukları ve dinlenmeleri gerekmesiydi. Lucy'nin ölümünden sonra kimse tam anlamıyla dinlenemiyor, uyuyamıyordu. Parlayan yıldızlarının birden bire sönmesi Fiorre Kralığını ve kardeş loncaları fazlasıyla üzmüştü. Bu yüzden Lucy'nin öldüğü yerde her hafta aynı gün Fairy Tail ve Lucy'i tanıyıp, seven herkes Lucy'nin mezarıymış gibi çiçek bırakır ve ölen çiçekleri tek tek ayıklarlardı. Orası Lucy'nin öldüğü yerdi ve Lucy orada başka bir şeyin öldüğünü görmek istemeyeceğini herkes çok iyi biliyordu. Bunlar çiçek olsa bile.

Herkes yine o gün için toplanmıştı ve çiçeklerini koymadan önce gökyüzüne dönüp gözlerini kapatarak bazıları Lucy'le konuşarak, bazıları ortak anılarını söyleyerek, bazıları aklındaki düşüncelerini paylaşarak ve bazıları ise dışarıdan bakıldığında gülümseyen ama içten içe kan ağlayarak iyi dileklerini iletip çiçeklerini kibar bir şekilde bıraktı. Çiçeklerini bırakanlar ise kenarda diğerlerini beklerdi. Genelde herkes Happy ve Natsu'yu beklerdi. Çünkü bir türlü o ikisi elindeki çiçeği atmakta zorlanıyordu ama yinede buraya gelmek istiyorlardı. Sonuçta Lucy'den kalan iki şeyden biriydi. Biri Lucy'nin yanmış ve yıpranmış tokası bir diğeri ise bu yerdi.

(Medyayı Burada Açabilirsiniz.) Yine her zaman ki gibi en sona Natsu ve Happy kalmıştı. Yine ellerindeki çiçekleri bırakamıyorlardı, bırakmak istemiyorlardı. Natsu elindeki sarı güle* biraz daha yapışarak, 'Bu çiçeği bıraktığımda tekrardan seni kaybedecekmiş gibi hissediyorum... Tuhaf. Çünkü seni sonsuza kadar kaybettim ve bu çiçeği aramızdaki bağı sağlayan tek şey olduğuna inanıyorum. Gerçekten de tuhaf oysa bu çiçek aramızda aramızdaki bağ değil. Aramızda şuan bir herhangi bağ olduğundan bile emin değilim. Eğer aramızda bir bağ olsaydı oradan sana ulaşıp seni geri getirebilirdim.' farkında olmadan gülü biraz daha sıktı ve daha fazla tutamadığı göz yaşlarını serbest bıraktı. 'Ama yapamam. Çünkü sen sonsuza kadar gittin. Bir daha dönmemek koşuluyla gittin. Üzgünüm Luce seni koruyamadım. Sonsuza kadar gitmene ben izin verdim. Özür dilerim Luce...' Natsu birinin omzuna dokunmasıyla şaşkınca arkasına döndü. Bu Erza'ydı. Erza yumuşak bir şekilde, "Lucy ağlamanı istemezdi." demişti ama onunda ağladığını kızaran gözleri ele vermişti. "Hadi, herkes seni bekliyor." diye ekledi Erza. Natsu göz yaşlarını koluna sildi ve onaylarcasına kafasını salladı. Ardından elindeki gülü nazik bir şekilde diğer çiçeklerin üstüne koyup ayağa kalktı. Erza'yı takip ederken son kez arkasına dönüp, 'Elveda Lucy...' diye geçirdi içinden ve arkasına bakmadan oradan uzaklaştı.

                                                                         *                    *                          *                      *

Loncada pek bir değişiklik yoktu. Herkes loncaya gelir gelmez tekrardan boş boş oturmaya başladı. Bu sefer boş boş oturanlar arasında Sabertooth Loncasından Yukino, Sting, Rogue, Frosh ve Lector'da vardı. Ama bu Natsu'nun umurunda değildi. Şuan tek ilgilendiği şey avucundaki Lucy'nin yıpranmış tokası idi. Tokayı kaybetmemek adına elindeki tokayı daha sıkı tutmaya başladı. 

Camdan dışarıyı izleyen küçük Wendy kendi kendine 3 haftadır yağmayan yağmurun yağacağını söylediğinde herkes duymuştu ama kimse oralı olmamıştı. Cama vuran ilk yağmur damlasıyla herkes ürkerek, aniden gürültülü bir şekilde kalkan Natsu'ya döndü. Natsu havayı koklayarak "Lucy..." dedi şaşırarak. Herkes şaşkınlıktan küçülen göz bebekleriyle havayı tekrar tekrar koklayan Natsu'ya bakıyordu. Natsu yarı sevinç yarı şaşkınlıkla, "Bu Lucy'nin kokusu!" dedi. Diğer ejder avcıları da Natsu gibi havayı kokladıklarında şaşkınlıkla Natsu'yu onayladılar. Natsu'yu onaylamalarıyla daha fazla beklemeden herkes loncadan koşarak çıkıp sanki kendi aralarında anlaşmışlar gibi gruplaşarak aramaya başladılar. 

Herkes Lucy'nin adını seslenerek Magnolia sokaklarında dolanıyordu. Aynı zamanda Lucy'i arayıp aynı zamanda da yerini saptamak için tarot kartlarına bakan Cana heyecanından tarot kartlarına tekrardan bakmak zorunda kalıyordu. En sonunda yerini saptayarak Warren'e haber verdi. Warren ise telepati büyüsünü kullanarak herkese, "Herkes iyi dinlesin! Cana, Lucy'nin yerini saptadı. Dediğine göre Magnolia Kilisesinin önündeymiş. Oraya yakın olanlar gitsin. Loncaya yakın olan gruplar ise loncaya dönsün. Ne olur ne olmaz diye de telepatiyi açık bırakıyorum." demesiyle herkes bir ağızdan "Tamam!" dedi.

Kiliseye yakın olan Natsu, Erza ve Gray grubu daha hızlı koşmaya başladılar. Kiliseye vardıklarında belirli bir noktada toplanan halkı görmeleriyle endişelenerek hızla insanların arasından geçmeye çalıştılar. İnsan topluluğunu geçmeleriyle yerde baygın bir şekilde yatan Lucy'i gördüler. Lucy'nin bikini gibi görünen kıyafetinin bazı yerleri yanmıştı ve vücudunu açıkta bırakan yerlerde ise yanık yaraları vardı. 

Endişeyle yerdeki Lucy'ye sarılan Natsu, kulağını Lucy'nin kalbinin bulunduğu yere koyup kalbi atıyor mu, atmıyor mu diye dinlemeye başladı. Natsu korkuyla gözlerini açabildiği kadar açtı ve "K-kalbi çok atması gerektiğinden ç-çok ya-yavaş atıyor." demesiyle Lucy'i kucakladığı gibi loncaya koşmaya başladı. Hemen arkasında ise Natsu'yu endişeyle takip eden Erza ve Gray vardı. Gray, Warren'nin telepati gücünü kullanarak tüm herkese, "Lucy'i bulduk." dedi ve telepatiye bağlı olan herkesten sevinç çığlıkları gelmesiyle Gray hemen sözüne devam etti. "Ama durumu iyi değil. Kalbi duyulamayacak kadar yavaş atıyor. Vücudunda sürüyle yanık ve yara var. Şuan loncaya doğru geliyoruz o yüzden çabuk reviri hazırlayıp Polushka-san'ı getirin."

Natsu, kucağındaki Lucy ile hızla loncaya girdiğinde etrafında soru soran insanlara aldırmadan revire girdi ve en yakın sedyeye Lucy'i kibarca bıraktı. Hemen ardından hızla içeri giren Fairy Tail ve Sabertooth üyelerinin arasından zar zor geçen Polushka-san içeri girer girmez Wendy'i yanına alarak diğerlerini zorla dışarı çıkardı.

Revir kapısının önünde bekleyen tüm herkes hem çok mutluydu hemde tekrardan Lucy'i kaybetme korkusu yaşıyordu. Erza endişeyle kapıya doğru bakarken, duvara yaslanarak oturan Natsu'nun hıçkırıklarını duymasıyla endişesi hızla korkuya dönüştü. 'Yoksa Lucy'e bir şey mi oldu!?' diye düşünerek korkuyla "Natsu?" diye seslendi ama Natsu, Erza'nın seslendiğini duymadı. Tek eliyle gözyaşlarını kimse görmesin diye gözlerini kapattı. Hem gülüyor, hem ağlıyordu. "Tanrım, Lucy'i bize geri verdiğin için çok teşekkür ederim. Lütfen, lütfen onu bizden bir daha alma. Yalvarırım alma." demesiyle Erza farkında olmadan Natsu'ya en sıcak gülümsemesini attı.

Evet millet! Gecenin köründe ilham geldi ve hemen uyanıp buraya yazdım. Yazdığımı okumadan yayınladığım için kopuk yerler varsa affınıza sığınıyorum. Bu arada fotoğrafı ben hazırladım nasıl? Beğendiniz mi? *-*

*Bu arada sarı gülün anlamı önemsemeymiş.

Bir sonraki bölüm "Bir Daha Yapma" ile devam edecek....

Awakening Nalu FanfictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin