Bölüm Şarkısı: Sia-Chandelier
Sabah her zamankinden yarım saat önce uyandım. Normalde taptığım uykudan asla saatinden önce uyanmazdım ama dünden beri aklımı kurcalayan ve beni merak içinde bırakan sorular sabah uykumdan da çaldı anlaşılan. Yataktan hızlıca kalkıp aşağı kata indiğimde babamın henüz uyanmamış ve Suzan Teyze'nin de gelmemiş olduğunu gördüm. Mutfağa geçip kendime bir bardak su alıp aynı hızla tekrar odama döndüm.
Dolabın başında ne giyeceğime karar vermekle geçen yarım saatin ardında sonunda kıyafetlerimi seçip yatağın üzerine koydum. Ardından sıcak bir duş almaya karar verdim. Neden bilmiyorum ama bugün için gereğinden fazla heyecanlı ya da sabırsızdım sanki? Hızlıca aldığım duşun ardından üstümü giyinip, hafif bir makyaj ve saçımı da tamamladıktan sonra çantamı ve montumu alıp odamdan çıktım.
Aşağıya indiğimde her zamanki gibi babamın çoktan elinde kahvesi ve dosyalarla kahvaltıya başlamış olduğunu ve Suzan Teyze'nin de masadaki eksikleri tamamladığını gördüm. Babamı ve Suzan Teyze'yi ''Günaydın'' diyerek yanaklarından öptükten sonra yerime oturdum. Babam bana garip bir ifadeyle bakarak:
-Hayırdır Ada. Sabah sabah bu ne neşe, bu ne enerji?
Çatalıma batırdığım salatalığı ağzıma atıp:
-Yok bir şey baba. Her zamanki enerjisi tavan, neşesi hiç eksilmeyen bir adet ben, Ada Saygın işte.
-Yok yok var sende bir şey bu sabah ama neyse.
Babama gülümseyip kahvaltıma devam ettim. Kahvaltıdan sonra her sabah olduğu gibi okula babam bıraktı. Aslında en kısa zamanda buna bir çözüm bulsak iyi olacaktı. Bunu en kısa sürede babamla konuşmak üzere aklımın bir köşesine not ettim. Arabadan indikten sonra hızlıca müdür yardımcısının bahsettiği hazırlıkları yürüteceğimiz atölyeyi aramaya başladım. Sonunda okulun arka tarafında bulunan küçük bloklar halindeki atölyeleri bulduğumda içlerinden bize ayrılan olduğunu düşündüğüm atölyenin kapısına gittim. Kapıyı yavaşça açarak içeriye girdiğimde kulağıma gelen piyano melodisiyle olduğum yerde kaldım. Etrafıma bakındığımda gördüğüm pek çok müzik aletiyle yanlış atölyeye girdiğimi anladım. Ama ya bunların hepsi birbirine benziyor ben ne yapayım?
Bu sırada hiç kesilmeyen müzikle beraber kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Odanın ortasında bir piyano ve piyanonun başında oturup çalan birini görmemle ona doğru ilerlemem bir oldu. Müzik beni kendine doğru çekiyordu sanki. Piyanonun başına geldiğimde karşımdaki çocuk beni fark etmiş olacak ki çalmayı bıraktı. Kafasını bana doğru çevirdi ve soran bakışlarla bana bakmaya başladı. Tabi ben o sırada gözlerine kitlenmiş durumda olduğumdan bir süre cevap veremedim. Daha önce bu tonda gözler gördüğümü hatırlamıyorum. Kelimenin tam anlamıyla toprak rengiydi. Sonunda silkelenerek kendime geldim ve öksürür gibi yaptıktan sonra -sesimi de bulmam gerekti- konuşmaya başladım:
-Iıı şey pardon, böldüm ben galiba. Ben eski sanat atölyesini arıyordum ama yanlış atölyeye girdim. Ama ne yapayım bunların hepsi birbirine benziyor?
Bu söylediklerime karşı çocuk kafasını öne eğerek gülümsedi ve aynı gülümsemeyle konuşmaya başladı:
-Kapıların üstünde yazan isimleri okumayı denedin mi peki? Biz atölyeleri karıştırmamak için onları okuruz genelde.
Duyduklarımın üzerine ne diyeceğimi şaşırdım. Haklıydı ama ben yazı falan görmemiştim ki. Yada dikkat etmemiştim. Bir şey söylemek üzere ağzımı açtım ama ne diyeceğimi bilemeyip geri kapattım. Karşımdaki adını bilmediğim çocuk bu halime gülmeye başlayınca dayanamayıp bende gülmeye başladım. En sonunda pes edip kabullenircesine başımı salladım ve:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
Ficção AdolescenteSonsuzluk nedir? Gerçekten var mıdır? Herhangi bir şey sonsuza kadar sürebilir mi? Yaşadığı pek çok şeyden sonra asla sonsuzluğa inanmayan birini sonsuzluğa inandırabilir misiniz? Peki o kişi her şeye rağmen sonsuzluğa inanmayı seçer mi? Kend...