5.Bölüm:''KÜTÜPHANE''

120 5 1
                                    




   Bölüm Şarkısı:Adele-Someone Like You


Uykulu gözlerle yatağımda uzanmış gökyüzünü izlerken odamın kapısı açıldı.

   ''Ada? Hadi tatlım kahvaltı hazır. Sana kurabiye yaptım.''

   ''Geliyorum Suzan teyzeciğim. Teşekkürler.''

   Yataktan kalktığım anda telefonum çalmaya başladı. Bu saatte kim arayabilir diye düşünürken telefon ekranına baktığımda Sude'nin ismini görünce hiç şaşırmadım.

    ''Efendim Sude?''

    ''Ada ben çok kötüyüm. Ölüyorum galiba.''

    ''Ne? Ne diyorsun Sude? Hasta mısın ne oldu? ''

    ''Çok kötüyüm. Doktora gittim, bu hastalığın tek çaresi Ada'nın dün gece sevgilisiyle ne yaptığını öğrenmek olduğunu söyledi. Ada gerçekten mecbur olmasam sormazdım.''

     ''Of Sude! İnanmıyorum ya. Korktum ben, gerçekten hastasın sandım farkında mısın? Şu an anlatamam babam bekliyor. Kapatmam lazım canım sonra konuşuruz.'' dedim ve telefonu kapattım. Hızlıca duşa girdikten sonra aşağıya indim. Kahvaltı masası harika görünüyordu. Gözüm Suzan teyzenin yaptığı yıldız şeklindeki kurabiyelere takıldı. Ve sonra kafamın içinde o söz yankılandı: "Belki de henüz hayatına seni sonsuzluğa inandıracak kimse girmemiştir Ada Saygın." kafamı iki yana salladım, gözlerimi kırpıştırdım ve o düşünceyi kafamdan atmaya çalıştım. Babam:

     ''Adacığım otursana. Hem partiyi anlatırsın biraz, ne dersin?

     ''Partide merak edilecek bir şey olmadı baba. Çok sıkıcıydı.''

    Kahvaltımı yaptıktan sonra telefon ekranına baktım. Kerem'den ne bir mesaj ne de herhangi bir bildirim gelmişti. İlk başta onu aramayı düşündüm ama sonra vazgeçtim. Neden vazgeçtiğimi bilmiyorum sadece şu an onunla konuşmak istemiyordum. Yukarı çıkıp kitaplarımı aldım ve salı günü olan sınavıma çalışmak için okulun kütüphanesine gittim. İçeriye girdiğimde neredeyse boş olduğunu gördüm. Başta biraz şaşırsam da artık insanların doğru düzgün kitap bile okumadıkları düşünülürse, kütüphaneye gelmemeleri çok garip gelmedi. Ne olursa olsun ben severdim kütüphaneleri. Ayrıca bu okulun en güzel yeriydi bu kütüphane. Masalardan birine oturdum ve matematik kitaplarımı açıp çalışmaya başladım. Matematikle pek aram yoktur benim. Sevmem de zaten. Boşuna sözel seçmedim. Tabi yine de bu matematikten kurtuluş demek değil. Nasıl halledeceğimi düşünürken tanıdık bir ses "yardım ister misin?" diye sordu. Kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda Toprakla göz göze geldik. "İstemem sağol." diye cevap verdim. Toprak cevabımla pek ilgilenmeyip masaya doğru yaklaşıp durdu ve soruya bir göz atıp "İlk önce sadeleştir, sonra işlemi yap. Zaten sonra x çıkıyor." diyerek soruyu kafasından çözünce ister istemez şaşırdım.

     ''Yok ya kalsın böyle. Biz soruyla bakışa bakışa aramızda bir elektriklenme oldu. O beni anlamıyor, ben de onu. İmkansız aşk yaşıyoruz biz. Çözemiyorum bir türlü.''

      ''Bir: hiçbir şey imkansız değildir. İki...'' dedi ve bir sandalye çekip yanıma oturdu. Ardından elimdeki kalemi aldı ve soruyu anlatarak çözmeye başladı. Ben onun matematiksel zekasını hayranlıkla izlerken "Anladın mı?" diye sordu. Hafifçe kafamı sallayıp teşekkür ettim.Toprak şaşırdığımı farketmil olacak ki açıklamaya başladı.

      ''Matematik konusunda biraz iddialıyımdır. Boşuna sayısal okumuyorum.''

       ''Doğru. Bazen senin okulun Altın Çocuğu olduğunu unutuyorum. Peki, madem o kadar iddialısın yardımcı ol bana o zaman."

SONSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin